Erdoğan’ın New York ve Soçi ziyaretleri arasındaki söylem farkı

Soçi Zirvesi, önceki gün Rusya’nın İdlib’de Türkiye’nin denetimindeki bölgede muhalif gruplara ait hedeflere üç aydır düzenlediği hava saldırılarının yarattığı bir basınç ortamında açılırken, bu durum İdlib’deki krizin görüşmelerin baskın konusu haline geleceği izlenimine yol açmıştı.

Haberin Devamı

Buna karşılık Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın önceki akşam Soçi’den ayrılırken yaptığı açıklamaları esas alırsak, İdlib dosyası Rusya lideri Vladimir Putin ile görüşmesinde önemli bir yer tutmakla birlikte, ağırlık ikili ilişkilere ve bu çerçevede yeni ve iddialı projelere kaymış görünüyor. Üstelik ikisi arasında konuşulan bu yeni projelerin bir bölümü, savunma sanayii gibi ABD’nin sinir uçlarına dokunacak hassas alanlara giriyor.

NEW YORK İLE SOÇİ ARASINDAKİ FARK

Kuşkusuz, görüşmeden sonra iki liderin bundan önceki buluşmalarının aksine ortak bir açıklama yapmamış olmaları dikkat çekici bir durum. Bununla birlikte, vedalaştıkları sırada gazetecilerin karşısında yaptıkları COVID-19 aşısı ve antikor sohbetinin de işaret ettiği gibi, ortalığa yayılan bir olumsuzluk havası da hissedilmiyor. Keza Erdoğan’ın uçakta dönerken gazetecilere ziyaretin genel havasından, sonuçlarından memnun bir ruh haliyle konuştuğu anlaşılıyor.

Haberin Devamı

Tam bu noktada duralım ve Soçi tablosunu Erdoğan’ın geçen hafta New York’tan dönüşüne hakim olan sıkıntılı havayla kıyaslayalım. Hatırlanacaktır Cumhurbaşkanı, geçen hafta çarşamba günü Türkiye’ye dönmek üzere havaalanına gitmeden önce gazetecilerle yaptığı sohbette, ABD Başkanı Joe Biden ile görüşememekten dolayı hoşnutsuzluğunu dile getirmiş, kendisiyle “iyi bir başlangıç yapamadıklarını” anlatmış, ABD ile ilişkilerin de “pek hayra alamet gitmediğini” söylemişti.

Buna karşılık Erdoğan önceki gün Soçi’de görüşmelerin girişinde Putin’in yanında kameraların önüne çıktığında daha çok dostluk teması ön plana çıkıyordu. Kendisinin bir hafta arayla New York ve Soçi dönüşlerinde verdiği mesajlara ve aynı zamanda ruh haline hâkim olan karşıtlık, çok şeyi açıklıyor.

ABD’ye karşı söylemini kaplayan sitem, eleştiri ve tepki hali, Rusya karşısında yerini dostluk, yakınlık ve ilişkileri her alanda daha da ileri götürme temalarına bırakıyor.

NÜKLEER REAKTÖRLER, UÇAKLAR, DENİZALTILAR, S-400’LER...

Bu iklime dikkat çektikten sonra şimdi gezinin dökümüne gelelim. Erdoğan’a bakılırsa görüşmelerin ağırlığını “İlişkileri daha da geliştirecek hususlar, savunma sanayiinden siyasi ve askeri konulara kadar atılabilecek adımlar ve beraber yapılacak yatırımlar oluşturdu”. Cumhurbaşkanı, ikili ilişkilere “yeni ve güçlü bir ivme kazandırma” hedefini vurguluyor.

Haberin Devamı

Bu hedefi açalım. Erdoğan’ın çantasından çıkardığı sürprizlerden biri, Akkuyu’da Ruslar tarafından inşa edilmekte olan nükleer santrale ek olarak Rusya ile iki reaktör daha yapma önerisi olmuştur.

Nükleer reaktörden belki de daha kritik olan bir konu, Erdoğan’ın Putin’e savunma sanayii alanında işbirliğini derinleştirmeyi önermiş olmasıdır. Bu alanda işbirliğini önceki gün Putin’in yanında basının karşısında da telaffuz eden Erdoğan, uçakta aynı başlıkta daha ayrıntılı konuşuyor. Bir kere, S-400 projesinin “daha ileri boyutlara taşınmasını görüştüklerini” anlattığına göre, Rusya’dan alınan hava savunma sistemlerinin ikinci partisiyle ilgili olarak sürecin ilerlemekte olduğunu kayda geçirmiş oluyor. Cumhurbaşkanı’nın ABD’de bu yöndeki yaptığı açıklamalar, geçen hafta ABD Dışişleri’nin “O zaman yeni yaptırımlar gelir” tepkisine yol açmıştı.

Haberin Devamı

Yine CAATSA yaptırımlarını devreye sokması muhtemel bir diğer başlık, Erdoğan’ın uçak motorları, savaş uçakları, gemi ve denizaltı yapımı konularını Türkiye ile Rusya arasında yeni işbirliği alanları olarak sıralamış olmasıdır. Açıklamaları, milli uçak projesi için Rusya’yı ortak olarak değerlendirdiği mesajını taşıyor. Önceki beyanlarıyla birlikte değerlendirildiğinde, Türkiye’nin yeni nesil savaş uçağı için Rusya ile işbirliğine girebileceğini kaydetmiş oluyor Erdoğan.

BERLİN’E DE DENİZALTI UYARISI

Bu arada ilginç olan bir husus, Türkiye ile Almanya arasında yaklaşık 2.5 milyar Euro maliyetli dizel-elektrik denizaltı projesinin halen yürümekte oluşuna karşılık, Erdoğan’ın bu alanda da Rusya ile işbirliğinden söz etmesidir. “Almanya’nın işi biraz gevşekten aldığını” belirterek “Almanya bu işte verdiği sözü yerine getirmezse yapacağımız iş alternatifleri bulmaktır. Alternatifler tükenmez” diye konuşuyor Erdoğan.

Haberin Devamı

Alman hükümeti Türkiye’ye silah ve askeri malzeme transferlerinde adı konmamış bir ambargo uygulamakla birlikte, denizaltı projesini bu uygulamaların dışında tuttuğunu açıklamıştı. Erdoğan’ın sözleri Berlin’e toplam altı denizaltının ortak yapımını öngören bu proje için “Siz çekilirseniz Ruslar” var” mesajını gönderiyor.

Kabul edelim ki Erdoğan’ın Soçi dönüşü sözünü ettiği bu askeri projelerin her biri, ABD’de Rusya’dan askeri alımlara yaptırım getiren CAATSA Yasası nedeniyle Washington ile ilişkilerde yeni ve ciddi sarsıntılara yol açmaya adaydır.

Altı çizilmesi gereken bir başka adım, Putin’in de Erdoğan’a “biri karada diğeri denizde iki platform oluşturarak, uzaya roket fırlatma çalışmaları yapma” teklifinde bulunmuş olmasıdır. Erdoğan, Sağ olsun” diyerek Putin’in bu teklifinden memnuniyetini ifade etmiştir.

Haberin Devamı

GERÇEKÇİLİK ESAD İLE DİYALOĞA UZANIR MI?

Şimdi Suriye’ye geçelim. Erdoğan’ın Suriye konusundaki sözlerinin altı özellikle çizilmeli. Cumhurbaşkanı, Suriye meselesine “kalıcı, nihai ve sürdürülebilir bir çözüm bulma vaktinin geldiğini” söylüyor, “Rusya ile birlikte adım atabileceğini” belirtiyor.

Bu bölümdeki en dikkat çekici ifadesi, “Sayın Putin’le görüşmemizde, bu yöndeki her türlü gerçekçi ve adil adıma açık olduğumuzu özellikle belirttik” şeklindeki sözleridir. Buradaki mesaj, Rus tarafının eskiden beri istekli olduğu Türkiye ile Esad rejimi arasında diyalog kurulmasını beklentisine mi karşılık veriyor? Putin’in bu beklentiyi önceki gün Türkiye’den gelen konuğuna açmış olması muhtemeldir. Erdoğan’ın “gerçekçilik” vurgulaması da pekâlâ bu yönde yorumlanabilir. Bu sözleri, Ankara’nın önümüzdeki dönem için bu konuda belli bir esneklik taşıdığını hissettiriyor.

İlginç olan bir başka nokta, Erdoğan’ın çetrefil yönleri bulunan bölgesel konularda (örneğin Libya) -zaman zaman iki ülke arasında görüş ayrılıkları bulunduğunu kabul etse de- “Hemen hemen bütün konularda bir birlikteliğin olduğunu” vurgulamasıdır.

KREMLİN’DEN İDLİB’DE ATEŞKESE DÖNÜŞ İŞARETİ

Şimdi en kritik, sıcak meselelerden birine, İdlib’e gelelim. Erdoğan, Türkiye’nin İdlib’de Rusya ile birlikte kararlaştırılan her hususa bağlılığını sürdürdüğünü, bütün mutabakatlara uyduğunu belirtiyor. “Aynı yaklaşımı muhataplarımızdan da bekliyoruz” derken, ateşkesin devamı beklentisini dile getirmiş oluyor. Zaten “Bölgede ateşkesin sağlıklı bir şekilde devamının Türkiye’den (Suriye’ye) geri dönüşleri hızla artıracağını söylüyor.

Görüleceği gibi, Türkiye ısrarla iki ülke arasındaki İdlib’e ilişkin 17 Eylül 2018 tarihli mutabakatın ve bunu tamamlayan 5 Mart 2020 protokolünün bu bölgede tescil ettiği statükonun devamını istiyor. Yani, Türk Silahlı Kuvvetleri’nin İdlib’de muhalefet bölgesi ile rejim bölgesi arasındaki sınır hattının hemen gerisinde, sahada neredeyse 10 bine yaklaşan asker bulundurarak yaptığı kuvvetli tahkimata dayanan statükonun korunmasını istiyor. Esad rejiminin ve Rusya’nın hava gücünün bu hattın gerisinde durmasını istiyor.

Bu noktada dün Kremlin’den yapılan bir açıklama önceki günkü zirvenin bir sonucu olarak görülebilir. Putin’in Sözcüsü Dmitriy Peskov, “İki liderin Soçi görüşmesinde Suriye konusunda iki ülke arasında yapılan mutabakatların genel hatlarıyla günümüzde geçerliliğini koruduğunu karara bağladıklarını” açıklamıştır. Peskov, bununla birlikte, İdlib bölgesinde bulunan terör unsurlarının güvenliği tehdit ettiği hususunun taraflarca kabul edildiğini de eklemiştir.

Bu mutabakatlar aynı zamanda ateşkes rejiminin sürmesini öngördüğünden, Kremlin’in açıklaması Ankara’yı rahatlatan bir adımdır. Ancak bu rahatlamanın kalıcı olabilmesi için Rusya’nın yakın zamana kadar süren hava saldırılarını tekrarlamaması gerekiyor.

RUSYA İLE İLİŞKİLER YENİ BİR NİTELİK KAZANIYOR

Erdoğan, New York’taki açıklamasında Soçi ziyaretinde “önemli bir karara varılacağını” duyurmuştu. Bu önemli karar önceki akşam açıkladığı hususlardan hangisidir. Yoksa askeri işbirliği alanındaki işbirliğinin derinleştirilmesi hedefini mi kastetti Erdoğan? Bu soruların yanıtı için belki de bu yıl sonundan önce Putin’in Türkiye’ye yapması muhtemel ziyareti beklemek gerekebilir.

Her halükârda Erdoğan’ın Soçi gezisi, öncesinde yaşanan bütün gerilime rağmen Türkiye’nin Rusya ile ilişkilerinin yeni bir nitelik kazanmakta olduğunu gösteriyor. Tabii bu ziyaretin sahne olduğu mesajları, aynı zamanda Erdoğan’ın ABD Başkanı Biden’a verdiği bir yanıt olarak da görebiliriz.

ABD’nin Erdoğan’ın Soçi hamlesini nasıl karşılayacağı, bu yönelişin Türk dış politikası, özellikle Türkiye’nin Batı ile ilişkileri açısından ne anlama geleceği ayrı bir değerlendirmenin konusudur.

Yazarın Tüm Yazıları