Sedat Ergin

NATO zirvesi, ABD ile ilişkiler ve Biden dönemi kapanırken...

13 Temmuz 2024
SON yıllardaki NATO zirveleri her seferinde Türkiye ile ABD arasındaki ilişkilerin ve aynı zamanda Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile ABD Başkanı Joe Biden arasında şahsi düzeydeki ilişkinin seyrini gözlemek, okuyabilmek açısından da bir barometre işlevi gördü. Çok daha sınırlı bir çerçevede G-20 zirveleri de dahil edilebilir bu gözleme.

Ama projektörlerin daha kuvvetli çevrildiği NATO zirvelerine, toplantıların seyri, alınan kararların içeriği bir tarafa, ikisi arasındaki buluşmaların nasıl geçtiği, verilen fotoğraflarda nasıl bir vücut dilinin belirdiği gibi sorular açısından da özel bir ilgiyle bakıldı Türk kamuoyunda.

*

Hatırlanacaktır, Biden’ın 20 Ocak 2021 tarihinde göreve başlamasından sonra ikisi arasında uzun süren bir temassızlık döneminin ardından ilk yüz yüze görüşme bir NATO toplantısında, aynı yıl 14 Haziran tarihinde ittifakın Brüksel’deki merkezinde düzenlenen zirve sırasında gerçekleşmişti.

İkisi arasındaki bu görüşmenin önemi, ABD yönetiminin Afganistan’dan çekilmeyi tasarladığı bir dönemde Biden ile Erdoğan’ın Kabil Havalimanı’nın işletilmesi ve güvenliğinin Türkiye’ye bırakılması konusunda vardıkları mutabakat olmuştu.

Ancak Biden 2021 ağustos ayında ani bir kararla ABD askerlerini programlanan tarihten önce Afganistan’dan çekip Kabil’i tam bir kaosun içine itince, bu proje uygulama şansı bulamadığından boşlukta kalmıştı.

Biden öncesinde ABD ile ilişkiler tam bir belirsizliğe girmişti. Bunun nedenleri arasında, Türkiye’nin 2019 yılında Rusya’dan S-400 hava savunma sistemleri alması, Biden’ın selefi Cumhuriyetçi Donald Trump’ın da tepki olarak Türkiye’yi F- 35 programından çıkartıp, CAATSA yaptırımlarını işletmesi de vardı.

Trump’ın son döneminde yokuş aşağı giden ilişkileri kurtarmak anlamında bir sigorta işlevi görmesi beklenen Kabil Havalimanı projesinin devreden çıkması, ilişkileri yeniden bir belirsizliğe soktu.

*

Yazının Devamını Oku

Sizce Ukrayna günün birinde NATO’ya üye olabilir mi?

12 Temmuz 2024
NATO’nun Washington’daki zirve toplantısının en önemli sonuçlarından biri, ittifakın Rusya’nın işgali altındaki Ukrayna’yı askeri açıdan desteklemek amacıyla önümüzdeki bir yıl içinde asgari 40 milyar Avro tutarında bir yardım paketi üzerinde anlaşmaya varılması oldu.

Keza, bunun gibi Ukrayna’ya NATO askeri yardımının ve eğitim faaliyetlerinin koordine edilmesi amacıyla Almanya’da özel bir karargâhın kurulması da yine zirvede alınan kritik kararlar arasındaydı.

Kuşkusuz, NATO’dan gelen bu yeni somut destek adımları, cephede Rusya karşısında zorlanmakta olan Ukrayna açısından büyük değer taşıyor.

Ama zirve sırasında NATO-Ukrayna Konseyi toplantısına katılmak üzere Washington’da bulunan Ukrayna Cumhurbaşkanı Volodimir Zelenski’nin beklediği, herhalde bundan daha fazlasıydı. Zelenski’yi en çok hoşnut edecek olan, zirveden Ukrayna’nın NATO üyeliği için müzakerelerin resmen başlatılması yolunda bir kararın alınması, yani üyelik kapısının aralanması olurdu.

Yeni askeri yardım paketi, Almanya’da kurulacak askeri karargâh, kuvvetli dayanışma mesajlarının hepsi, Ukrayna’nın NATO ittifakına tam üye olarak katılmasını sağlayacak, bir türlü atılamayan o büyük adımın yine gerisinde kaldı.

*

NATO zirvesi sırasında önceki gün yayınlanan nihai bildiride Ukrayna’ya oldukça geniş yer verildiği görülüyor. Ukrayna bölümü iki sayfadan da fazla yer tutuyor. Bu ülkenin NATO üyeliği üzerinde de duruluyor bu bölümde. En kritik kısmında şu ifadeler yer alıyor:

“Ukrayna’nın dış müdahaleler olmaksızın kendi güvenlik düzenlemelerini ve kendi geleceğini seçme hakkını tam olarak destekliyoruz. Ukrayna’nın geleceği NATO’dadır. Ukrayna, ittifakla artan ölçüde çalışabilir hale gelmiş ve siyasi olarak bütünleşmiştir... Ukrayna’yı NATO üyeliği de dahil olmak üzere tam anlamıyla Avrupa-Atlantik entegrasyonuna giden geri dönüşü olmayan yolunda desteklemeye devam edeceğiz. Müttefikler görüş birliğine vardıklarında ve koşullar karşılandığında, Ukrayna’ya ittifaka katılması için davet yapabilecek bir durumda olacağımızı yeniden teyit ediyoruz.”

Bildirinin bu bölümünde, NATO’nun bir önceki 2023 Vilnius Zirvesi’nde gerekli görülen demokratik, ekonomik ve güvenlik reformları yönünde Ukrayna’nın somut ilerleme sağlamış olmasından memnuniyet duyulduğu da vurgulanıyor. NATO üyeliğine verilecek destek ile reform süreci doğrudan ilişkilendiriliyor.

Yazının Devamını Oku

Washington zirvesi, ABD Başkanlık seçimi ve NATO’nun kırılganlığı meselesi

11 Temmuz 2024
Pek çok yorumcunun üzerinde birleştiği üzere, bir savunma ittifakının 75 yıl ayakta kalabilmiş olması, neresinden bakılırsa bakılsın o ittifakı oluşturan ülkeler açısından bir başarı öyküsüdür.

NATO’nun önceki gün Washington’da başlayan ve 75’inci yıldönümünün de kutlandığı zirvesi, öncelikle ittifakın sürekliliğini, kurumsal istikrarını simgeliyor. Askeri ittifakların ömrü anlamında tarihte örneğine az rastlanan bir yapıdan söz ediyoruz.

Gerçekten de önceki gün Washington zirvesinin açılış töreninin, İkinci Dünya Savaşı’nın sonrasında 4 Nisan 1949 tarihinde NATO’nun kuruluş antlaşmasına imzaların atıldığı gösterişli mekanda düzenlenmesinin muazzam bir sembolizmi vardı.

O tarihte ‘Andrew W. Mellon Auditorium’un büyük salonunda “Kuzey Atlantik Antlaşması Örgütü”nü (NATO) kuran metnin altına imza koymak üzere toplam 12 ülkenin devlet ya da hükümet başkanları bir araya gelmişti. Önceki gün ise aynı salonda ‘aile fotoğrafı’ çektirmek üzere podyumda üç sıra halinde dizilmiş olan liderler toplam 32 ülkeyi temsil ediyordu.

*

NATO’nun belki de en önemli yönlerinden biri, izlediği açık kapı politikası ile zaman içinde dalgalar halinde genişlemesi olmuştur. Örneğin, Türkiye ve Yunanistan 1952 yılındaki birinci genişleme dalgasında yer alan iki ülkedir.

En büyük genişleme evresi, Soğuk Savaş’ın bitiminden sonraki dönemde gerçekleşmiştir. 1990’lı yılların sonlarından itibaren muhtelif aşamalar halinde Avrupa kıtasından toplam 16 yeni ülke katılmıştır ittifaka.

Kuşkusuz, sürekli genişlemesi, NATO’nun on yıllar boyunca hakkındaki bütün tartışmalara rağmen bir çekim merkezi olma vasfını koruduğu olgusunun altını çiziyor.

Son olarak 2022 yılı şubat ayında Rusya’nın Ukrayna’yı işgali üzerine Finlandiya ve İsveç’in üye olmak üzere hemen NATO’nun kapısını çalmaları ve ittifakın koruyucu şemsiyesi altına girmek istemeleri, NATO’nun işlevselliğini bütün çarpıcılığıyla göstermiştir.

Yazının Devamını Oku

Hangi hamleler Suriye’de ‘oyun değiştirici’ olabilir?´

6 Temmuz 2024
İktidar ve muhalefetiyle birlikte her geçen gün artan ölçüde Suriye meselesi ve bu çerçevede Türkiye’deki Suriyeli göçmenlerin ülkelerine dönüşü muammasıyla meşgulüz.

Türkiye’nin toplumsal düzenine dönük ciddi sonuçlar yaratmaya devam eden, bu bağlamda iç politika ile dış politika alanlarının karmaşık bir şekilde iç içe geçtiği çok bilinmeyenli son derece zor bir denklemle karşı karşıyayız.

Ve ilk bakışta, kısa dönemde kapsamlı bir siyasi çözüm perspektifi de ufukta görünmüyor Suriye krizine.

Ülkenin meşru devlet otoritesi olarak Esad rejiminin yanı sıra Türkiye, Rusya, ABD, İran gibi birçok güç merkezinin sahadaki varlıklarıyla doğrudan içinde yer aldıkları bir denklem bu.

Bunlara ek olarak, bir bölümü terörist kategorisinde görülen, bir bölümü muhalefet statüsünde kabul edilen ancak hepsi elinde silah tutan sayısız aktörün de kontrollü-
kontrolsüz sahada dolaştığı, dünyanın muhtemelen en zor jeopolitiğinden söz ediyoruz.

*

Türkiye açısından bakıldığında iki temel öncelik karşımıza çıkıyor.

Birincisi, Suriyeli sığınmacıların ülkelerine dönüşlerinin sağlanması artık yakıcı bir mesele haline gelmiş bulunuyor. 

Yazının Devamını Oku

Suriye ile diyalog menziline girilirken sahadaki zor denklem

5 Temmuz 2024
Geçen pazartesi günü Suriye’nin kuzeyinde, büyük bölümü Türk Silahlı Kuvvetleri’nin denetimi altındaki harekât bölgelerinde doğrudan Türkiye’yi hedef alan saldırılar, Şam ile normalleşme beklentileriyle birlikte, Türkiye’nin bu bölgelerdeki varlığının geleceği sorusunu da gündemimize taşımıştır.

Bu olayların, pazar gecesi önce Kayseri’de patlak veren, ardından başka bazı illere de yayılan ve doğrudan Suriyeli sığınmacılara yönelen saldırılarla aynı zamanlamaya denk gelmesi kuşkusuz ilk bakışta dikkat çekicidir.

Böyle olmakla birlikte, Suriye’nin kuzeyinde Türk bayraklarını, Türkiye’nin güvenlik unsurlarını ve kurumlarını hedef alan saldırıları daha çok Esad rejimi ile Ankara arasında normalleşme sürecinin başlayabileceği yolundaki son gelişmeler bağlamında değerlendirmek daha isabetli görünüyor.

Bir başka anlatımla; Kayseri’deki olaylar baş göstermese de muhtemeldir ki Kuzey Suriye’deki bu saldırılar yine gerçekleşecekti.

Ancak buradaki zamansal örtüşme, yine de Suriye meselesinin her iki boyutunun altını eşzamanlı bir çerçevede çizmesi bakımından kayda değerdir.

*

Suriye denkleminin hayati bir boyutunda Türkiye’de bulunan milyonlarca Suriyeli sığınmacının ülkelerine dönmesi başlığı yer alıyorsa, madalyonun diğer yüzünde de Türkiye’nin Suriye’deki askeri varlığının gelecekte ne olacağı sorusu asılı duruyor. Ve her ikisi de Suriye krizine bulunacak nihai bir çözüm bağlamında pekâlâ bir şekilde birlikte gündeme gelecek, ele alınacak konular.

Tabii bu konuyu özellikle önemli kılan yeni bir gelişme, Ankara-Şam ilişkilerinde elle tutulur bir hareketliliğin uç vermiş olmasıdır.

Suriye Devlet Başkanı

Yazının Devamını Oku

Esad ile normalleşmeye doğru mu?

3 Temmuz 2024
Rusya Cumhurbaşkanı Vladimir Putin’in Suriye Özel Temsilcisi Alexander Lavrentiev’in geçen hafta gerçekleştirdiği Şam ziyareti sırasında Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad’ın Türkiye ile normalleşmeye belli koşullarla açık olduğu konusunda yaptığı çıkış ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın buna verdiği olumlu karşılıkla birlikte iki komşu arasındaki normalleşme dosyası gündemimize iyice yerleşmiş bulunuyor.

Aslında iki ülke arasındaki normalleşme arayışları, bu ilişkilerin Suriye’de 2011’de başlayan iç savaş sırasında kopmasından sonra ilk kez ortaya çıkan bir durum değil.

Hatırlanacaktır, özellikle 2022 sonu ve geçen yılın başından itibaren iki ülke arasındaki ilişkilerin düzeltilmesi yönünde yine Rusların arabuluculuğu ile bazı hamleler yapılmış, üst düzey bir dizi temas gerçeklemişti.

Burada önemli bir dönüm noktası, 2022 Aralık ayının sonunda Türkiye, Rusya ve Suriye’nin istihbarat başkanları ve milli savunma bakanlarının Moskova’da üçlü bir formatta bir araya gelmeleriydi.

Ardından Astana sürecinde, Türkiye ve Rusya’nın üçüncü ortağı olan İran’ın da bu toplantılara dahil olmak istemesiyle birlikte bu kez geçen yıl 25 Nisan tarihinde Türkiye, Rusya, Suriye ve İran’ın savunma bakanları ve istihbarat başkanları arasında yine Moskova’da dörtlü bir toplantı gerçekleştirilmişti.

Bunu, Türkiye’deki 14 Mayıs seçimlerinden hemen önce 10 Mayıs’ta yine Moskova’da aynı dörtlü çerçevede bu kez dışişleri bakanlarının buluşmaları izlemişti.

*

Gelgelelim ortaya çıkan bütün beklentilere karşılık söz konusu temaslar hiçbir bir yere varmamıştı. Hatta bütün bu hareketliliğin Türkiye’deki seçimler öncesinde kamuoyuna Suriyeli göçmenlerin ülkelerine geri gönderileceği mesajını vermeye dönük bir egzersiz olduğu yolunda eleştiriler de dile getirilmişti.

Buna karşılık, görüşmelerin daha alt kademelerde muhtemelen istihbarat ağırlıklı olarak seçimlerden sonra da bir süre devam ettiği anlaşılıyor.

Yazının Devamını Oku

Prof. Başgil’in 27 Mayıs öncesinde krizden çıkış önerisi Cumhurbaşkanı Bayar’dan nasıl döndü?

22 Haziran 2024
O gün İstanbul Üniversitesi’nin bahçesinde meydana gelen olaylara yakından tanıklık etmiş olan Hukuk Fakültesi hocası Prof. Ali Fuad Başgil’in canı çok sıkkındı.

Özellikle de gösteri yapan öğrencilerle, onları bastırmak üzere gönderilen askerlerin karşı karşıya geldikleri an yaşanan duruma kilitlenmişti aklı.

Öğrenciler, tüfeklerine süngü takmış askerler kendilerine yaklaştıkları sırada birden “Yaşasın Ordu, yaşasın kahraman Türk askeri” diye bağırmaya başlamıştı. O sırada neredeyse çatışma hattında temas yakınlığına gelmiş olan asker, subay ve öğrenciler aniden birbirlerine sarılmışlardı.

Kitabında 28 Nisan 1960 Perşembe günü tanık olduğu bu anı, “Kendi kendime ‘tamam’ dedim. Bu hareket orduya da sirayet ettiğine göre, artık Menderes hükümeti gitmiştir” diye anlatıyor Prof. Başgil.

MENDERES TELEFONDA: ‘NASİHATLARINIZA ÇOK İHTİYACIMIZ VAR’

Bu hadiseden kısa bir süre sonra Hukuk Fakültesi’nin hocaları okulda yaşananları kendi aralarında tartışıyorlardı ki, fakültenin bir görevlisi aceleyle Prof. Başgil’in yanına gelerek Ankara’dan telefonla arandığını bildirdi kendisine.

Biraz sonra telefonu aldığında hattın diğer ucunda eski öğrencilerinden Demokrat Parti hükümetinin Milli Eğitim Bakanı Atıf Benderlioğlu’nun sesiyle karşılaştı.

Benderlioğlu, “Başvekil sizinle konuşmak istiyor” diyerek ahizeyi Adnan Menderes’e verdi. Başbakan Menderes şöyle dedi Prof. Başgil’e:

“Aziz Hocam, uzun zamandan beri sizi arayamadığım için çok özür dilerim. Ne durumda olduğumu tahmin edersiniz. Nasihatlarınıza her zamandan daha çok ihtiyacımız var. Eğer fazla rahatsız olmayacaksanız hemen bu akşam Ankara’ya hareket etmenizi çok rica ediyorum.”

Yazının Devamını Oku

27 Mayıs Darbesi anayasa profesörünü neden tek kişilik hücreye attı?

21 Haziran 2024
Hücre iki metre uzunluğunda ve bir metre genişliğindeydi.

Dışarı ile irtibatı yalnızca kapısındaki sigara paketi büyüklüğündeki bir delikten ibaretti. İçeride dar bir sedirden başka bir şey bulunmuyordu.

“Zaten sırtımdaki elbise ve paltomdan başka bir şeyim de yoktu” diye anlatıyor Prof. Ali Fuad Başgil,Hatıralar” isimli anı kitabında.

Bulunduğu yer, Harbiye’deki İstanbul Merkez Komutanlığı’nın “merdiven altı” diye ün yapmış olan hücrelerinden biriydi. 27 Mayıs Darbesi’nden sonraİstanbul’da siyasi tutukluların bir bölümü hapse atıldıklarında yolları önce “merdiven altı”ndan geçiyordu.

Tarih 11 Ocak 1961... Sabah İstanbul Emniyet Müdürlüğü’nden gelen bir telefonda kendisini ‘Örfi İdare’den çağırdıkları’ bildirildi. Eşiyle saat 15.00 sularında bugün Harbiye’deki Askeri Müze’nin bulunduğu Sıkıyönetim Komutanlığı karargâhına geldiğinde, bu ziyaretin tutuklamaya kadar varacağını hiç tahmin etmiyordu Prof. Başgil.

Üstelik, on gün kadar önce yine aynı karargâha bu kez polis nezaretinde götürülmüş, bu ziyarette bizzat Sıkıyönetim Komutanı Korgeneral Cemal Tural tarafından uyarılmış, bu görüşmenin ardından bir daha siyasi içerikli bir yazı yayımlamamıştı.

KURUCU MECLİS’İ ELEŞTİRİNCE...

Biraz sonra kendisini ifadeye alan Sıkıyönetim Hâkimi, önüne bir dergiyi koydu. ‘Türkiye ve Dünya’ adlı bu dergiyi ilk kez görüyordu. İlginç olan nokta, derginin başyazısının kendisine ait olmasıydı. Bir buçuk ay önce ‘Yeni Sabah’ gazetesinde çıkmış olan bir yazısı iktibas edilerek bu dergiye aynen konmuştu.

Bu yazısında, darbeyi gerçekleştiren Milli Birlik Komitesi (MBK) tarafından yeni anayasayı hazırlamak üzere ilan edilen Kurucu Meclis’i eleştiriyordu Prof.

Yazının Devamını Oku