21 Ağustos 2010
SÜMELA Manastırı’ndaki ayin, üç semavi dinin (Müslümanlık-Hıristiyanlık-Musevilik) günümüze kadar ulaşan önemli ziyaret merkezlerinin iyileştirilmesi ve tanıtımının yapılarak ziyaretçi sayısının artırılmasını hedefleyen, inanç turizmi tanımının yeni bir anlayışa ulaştığının önemli bir göstergesi. Aynı zamanda şimdiye kadar ziyaretler bazında kullanılan büyük potansiyelin değerlendirilmesi açısından, bu yıl 19 Eylül’de Akdamar’da yapılacak ayinle tamamlanacak, çoğaltan etkili bir başlangıç.
Olayı insanlara, farklı kaynaklardan içilen suyun sağlıklarına yapacağı katkıyı anlatmak gibi değerlendiriyorum. Anadolu her üç semavi din için bu açıdan da sonsuz kaynaklara sahip. Bu bağlamda Kültür ve Turizm Bakanlığımızın destekleri ile başlatılan bu uygulamanın, otellere belli dönemlerde konaklamalar sağlamanın ötesinde olduğunu düşünerek daha çok önemsiyorum. Kalıcılığını sağlayacak akılcı tutum, değerlendirme ve davranışların Türkiye’ye çok daha fazla katkısı olacağını düşünüyorum.
Farklılık, Tanrı’nın büyüklük ve zenginliğini temsil eden bir faktör. Bunu bir uyum içersinde değerlendirebilen hoşgörünün, barışın yeni adı olmasının temeli 1991’de Türkiye’nin girişimleriyle atıldı; 1993 İstanbul Bildirgesi’nde ifadesini buldu. İstanbul Bildirgesi Yeni dayanışmalara, şimdiye kadar denenmemiş eylemlere ve kullanılmamış sözlere giden yollar açılmasını hedefliyor.
Dünya ayinler listesi
1995’in Hoşgörü Yılı olması BM tarafından kabul edildi. Aynı yıl UNESCO’nun kuruluş günü olan 16 Kasım’ı “Uluslararası Hoşgörü Günü, İstikrar, Tolerans Günü” ilan etmesi, birbirine bağlı ve bizi bugünlere taşıyan gelişmelerdir.
İnanç Turizmi alanında gelinen bu nokta, her türlü ikincil düşüncelerin dışında kalınarak, istikrarlı bir şekilde devam ettirilmesi ve diğer noktalarda da aynı şekilde değerlendirilmesi gereken bir aşamadır. Anadolu toprakları her ay bu tür kutlamaların yapılabileceği dünya ayinler takvimine girebilecek yerler, izler, yollar ve töreleri bünyesinde barındırıyor. Belki bu yıl, 16 Kasım Tolerans gününde, Türkiye’de bu tür ayinlerin yapılabileceği yerler, kalıcı olarak tespit edilip, dünya ayinler ve kutlamalar listesi yeniden belirlenebilir.
Yeni yorumla bakış
Birleşmiş Milletler tarafından yerel, bölgesel, ulusal ve uluslararası düzeyde kültürlerin yakınlaşmasına ilişkin politikaların belirlenmesi ve yürütülmesinin teşvik edilmesi amacıyla, Uluslararası Kültürlerin Yakınlaşması Yılı ilan edilen 2010’nun temel amacına da uygun düşmektedir. Türkiye’nin aldığı kararın dünyada da dinler, inanç ve hoşgörü anlayışına yeni bir yorumla bakılmasının yolunu açacağına inanıyorum.
Bu arada yaklaşık iki yıl önce Turistin Not Defteri Köşesi’nde değindiğim “Ramazan’ın Türkiye ve yörelerin ekonomisine turizm ve diğer yönleri ile yapabileceği katkılar” gündeme gelmeye başladı. Bu gelişmeyi TÜROFED olarak sadece Karadeniz bölgemizde değil Bursa, Konya, Gaziantep, Şanlıurfa, Van ve İstanbul gibi yörelerimizde, işletmelerimizin verimliliğini de etkileyecek bir imkân olarak destekliyoruz.
Sümela ve 19 Eylül’deki Akdamar ayinlerinin ardından inanç turizminin ramazanla sınırlı olmayan boyutlara ulaşacağını ve tüm dünyada karşılıklı yeni bir etkileşim yaratacağını düşünüyorum. Bu nedenle de tanıtımının da tüm ülkeyi kapsayacak şekilde, uzun erimli ve dünya ülkelerine yönelik olarak yapılması gereken; maddi ve manevi yönleri ile gelecek yıllara katkısı olabilecek şekilde planlanması gereken bir faaliyet olarak değerlendiriyorum.
Yazının Devamını Oku 14 Ağustos 2010
BİR kentte ya da yörede turizmin istenen ölçüde gelişmesinin şartlarından birisi, orada yaşayanların hazırlanan programlara, projelere katılımının sağlanması, farklı toplulukların, kültürel çeşitliliğin bir araya getirilebilmesidir. Bu kavram Kentlilerin temsil ettiği farklı özelliklerin buluşması olarak da tanımlanmaktadır.
Kent, Yöre ve Bölge tanıtım ilkelerinin ve hatta ülkemize, (aslında Anadolu yerleşim ve komşuluk geleneğinin batılı kavramlarla ifadesi olan) Sakin Şehirler adı ile giren uygulamanın da çıkış noktasıdır; kentsel yaşamın ve geleceğin belirleyicisidir.
Farklı gruplar
Bazı kentlerin Avrupa kültür Başkenti olarak tanımlanmasında da bu ilkeler çerçevesinde hareket edildiği bilinmektedir. Söz gelimi 2010 yılı Avrupa kültür Başkentleri arasında yer alan Essen (Kültürle değişim, değişimle kültür) kenti ile beraber bölgedeki 53 kentin bu programa dahil edilmesi; yine aynı kapsamda Pecs (Sınırları olmayan kent) şehrinde de tüm programın kentte yaşayan farklı grupların katılımı ile oluşturulması bu anlamdaki en yakın örneklerdir.
İstanbul 2010 Ajansı’nın internet sitesinde “İstanbul’un başarılı bir Avrupa Kültür Başkenti olması, İstanbulluların bu projeyi benimsemesi ve geniş katılımla desteklemesiyle mümkün olacak” denilmesine rağmen tespitler; etkinliklerin kısıtlı sayıdaki İstanbullu tarafından bilindiği, benimsendiği ve katılımın da sınırlı olduğu yönündedir. Kültür ve Turizm Bakanı Sayın Ertuğrul Günay’ın “Ne kadar İstanbullu kültür başkenti olduğumuzu biliyor ya da bununla ilgili en küçük bir fikri var, burada bir sorgulama ihtiyacı hissederim” ifadesi de bu anlamda dikkat çekici bir anlatım. Hazırlık aşamasında TÜROFED olarak katıldığımız bazı toplantılarda “Osmanlı’nın Üç Başkenti” ya da tüm Türkiye’de akaryakıt üzerinden İstanbul için sağlanan katkı nedeniyle de “Anadolu’nun Dünyaya Açılan Kapısı” anlamında paylaşımcı bazı önerilerimiz olmuştu. Tavsiyelerimiz sadece İstanbul’a gelenlerin değil 32 milyon kişiye ulaşan ziyaretçilerin tümüne ve iç turizme yönelik çalışmalar üzerinde durulması yönündeydi.
Kenti kucaklayan proje
Yörede, ülkede, kentte nerede turizm varsa bilinçli yapılması kavramının Vali Sayın Alaaddin Yüksel’in Ankara’ya yeni bir turizm kimliği kazandırmak yönünde ilk günden itibaren projeci mantığı ile başlattığı çalışmalarla bağdaştığını düşünüyorum. Antalya’daki çalışmalarını özetleyen, “Antalya bir gün dünyanın örnek alacağı bir şehir olacak” şeklindeki demecini ve kendini uzun yıllardır bu hedefe ulaşmış bir yönetici olarak tanımaktan mutlu olduğumu belirtmek istiyorum. Ankara’da kurum ve kuruluşların temsilcileri ile başlattığı çalışmalarını halk günleri ile kentin tüm kesimlerine yaymaya çalışan bir düşünce var. Ankara’da ilk kez geniş bir katılımla toplanan Turizm Konseyi, Kalkınma Ajansı ve projelere sahip çıkan Sivil Toplum Kuruluşlarını da bu kapsama dahil etmemiz mümkün. Bu düşüncenin proje olarak ifadesi daha önce yapılmışların tekrarı olmayan, başka kent ve yörelerin üzerinde çalışmadığı Ankara’ya özgü etkinlikler geliştirilmesidir.
Bunlar bana göre yukarıda saydığım genel ilkelere uyum ve başarısızlıkların tekrarlanmaması için, her kesim proje mantığı içinde hareket ettiği sürece, birlik ve beraberlik anlamındaki oluşumlar. Kurumlar ve kişiler arası uyumu sağlamanın önemini ve Ankara’nın bir il olarak da sahip olduğu turizm arz imkanlarını katıldığımız toplantılarda yaşadık.
Medya ile işbirliği
Turizme verilen önceliğin taşıdığı değerin bilinci ile elimizde bulunan projelerin hayata bir an evvel geçirilmesi için ATİD ve Ankaralı turizmciler olarak verdiğimiz destek sözü yol göstericimiz olacaktır. Turizm alanında Anadolu adını taşıyan ve turizmin üç önemli bileşenini ifade eden ATİD, ANADOLU JET ve TAV ANADOLU Ankara’da oluşmuş diğer STK’ları ve dördüncü güç olan medya ile birlikte işbirliği ortaklarımız olarak öncelik verdiğimiz Ankara Kongre ve Ziyaretçi Bürosu’nun kuruluşunda ve diğer örgütlenmelerde işbirliği yapacağımız kuruluşlar arasındadır.
Başkentler siyasi ve mülki yönetimlerin birbirleri ile uyum içinde yönetilmesi gereken ülkenin de temsil edildiği kentlerdir. Hele bu Başkent Ankara gibi yoktan var edilmiş, tüm Anadolu’nun umudu olmuş 100 yıla giden bir Cumhuriyetin izlerini taşıyorsa bu önem daha da artacaktır.
Yazının Devamını Oku 31 Temmuz 2010
TURİSTİN Not Defteri Köşemizde 100’ncü yazımızı, önemi nedeniyle, turizm eğitimi konusuna ayırmayı düşünmüştüm. Tercih dönemlerinin yaklaşmakta olduğunu görünce bunu biraz erkene alıp geleceğimizin teminatı olan gençlerimize üniversite tercihlerini yapmakta oldukları bu günlerde lisans ve lisansüstü düzeyindeki turizm eğitim imkanlarını hatırlatmak istedim.
Geçtiğimiz günlerde kabul edilen yasalardan sonra ülkemizdeki üniversite sayısı 153’e ulaştı. En fazla üniversite İstanbul’da (39) bulunuyor. İstanbul’u 13 üniversite ile Ankara, sekiz üniversite ile İzmir, 4’er üniversite ile Konya ve Kayseri ve 3’er üniversite ile de Gaziantep ve Mersin izliyor. Üniversitelerimizin bulundukları kentlerde öğrenci turizmi adını verebileceğimiz bir oluşumun kaynağı olduklarını ve kentler arasındaki bu hareketin ülkede çok ihtiyacımız olan bir sevgi bağı kentler arası kardeşlikler oluşturduğuna daha önceki yazılarımda değinmiştim.
Yüksek öğrenim gören 3 milyona yakın öğrenci 13 bin 500’ü profesör olmak üzere 100 bini aşan eğitim kadrosunun kentlerimize getirdiği ekonomik toplumsal katkılar turizme de yansımaktadır. Bu nedenle yüksek okulların, büyük kentlerimizin dışında da (söz gelimi katıldığım seminer nedeniyle Burdur Gölhisar’da toplantı yaptığımız yüksek okul benzeri) yaygınlaşmasını bir turizmci olarak önermek istiyorum.
Ankara’daki üniversitelerin bazı bölümlerinin Bala, Çamlıdere, Nallıhan, Kızılcahamam (Jeotermal Meslek Lisesi ya da Yüksek Okulu olabilir) gibi ilçelerimizde açılması yöresel istihdam ve turizm açısından da bir canlılık sağlayacaktır.
Kız öğrencilere seçenek
Gazi Üniversitesi, Nevşehir Üniversitesi ve Kırklareli Üniversitesi bünyesindeki Turizm Fakültelerine ilave olarak yeni üniversitelerde (İstanbul Medeniyet Üniversitesi, İzmir Kâtip Celebi Üniversitesi, Uluslararası Antalya Üniversitesi ve Konya Üniversitesi) dört yeni Turizm Fakültesi kuruldu ve Turizm Fakültelerinin sayısı yediye ulaşmış oldu.
Gündeme taşımak istediğim konulardan biri, gençlerimizin tercihlerinde turizm konusuna yer vermeleri ve turizmde hanım elinin önemini gören kişilerden biri olarak kız öğrencilerimize turizm konusunu ilgi gösterebilecekleri bir seçenek olarak önermek.
Turizmde gerçekten her kademede eğitim görmüş personele olan ihtiyaç çok yüksek ve bu uluslararası çalışma ortamında kendini dil bilgisi konusunda da tamamlayabilen pek çok gencimiz, ülkemizin ve yetiştiği okulun adını tüm dünyada gururla duyurabiliyor. Turizm eğitimi alan öğrencilerimizin mezun olduklarında turizm dışı alanlarda çalışma imkanları bulmasını, aldıkları eğitimin kalitesinin yüksekliğine bağlarken sektörden uzaklaşan işgücünü elimizde tutmak için de üyesi olduğum Mesleki Yeterlilik Komisyonu çalışmalarında özel bir önem verdirmeye çalışacağımı ifade etmek isterim. Turizm konusunda hangi aşamada olursa olsun eğitim görenlerin 7 aşamalı mesleki yeterlik sıralamasında başlangıç aşamasının yüksek tutulması gerekir. Kademe geçişleri de eğitimin tamamlanması ile kolaylıkla aşılabilmelidir.
Destek vermeye hazırız
Burada Ankara’da Atılım Üniversitesi Turizm Bölümünden ATİD’e ulaşan bir öneriyi de değerlendirmek istiyorum Yüksek Lisans ve Uzaktan Öğretim alanlarında sağlanan bu imkanı çalışanlarımızın iş saatleri dışında eğitim alabilmeleri açısından önemli bir kazanım ve mesleki yeterlilikte aşama sağlayıcı bir imkan olarak değerlendiriyorum. (daha geniş bilgi için www.atid.org.tr ve http://www.ue.atilim.edu.tr)
Üniversitelerimizdeki tüm bölümlerin Turizm Fakülteleri olarak tüm dünyada çalışabilecek Turizm Mühendisleri yetiştiren eğitim kurumları olarak öğrenci dağılımında yüzde 1’in üzerine çıkılmasını hedefleyen bir anlayışla yeniden yapılanmalarını ve TÜROFED olarak bu konuda destek vermeye hazır olduğumuzu hatırlatmak istiyorum.
Yazının Devamını Oku 24 Temmuz 2010
AVRUPA Komisyonu Avrupalı Seçkin Destinasyonlar Projesi (European Destinations of Excellence ? EDEN) Avrupa’daki turistik destinasyonların ortak ve farklı özellik ve değerlerine dikkati çekmeyi; turizmin sosyal, kültürel ve çevresel olarak sürdürülebilirliğini sağlayarak ekonomik gelişmeyi teşvik etmeyi amaçlıyor. Ülkemizde bu çerçevede geliştirilen projeler Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın aracılığıyla Komisyon’a sunulmaktadır. Edirne’ye (yağlı güreşler) Kars’a (Kuyucak Gölü) projeleri ile verilen ödüllerin konusu bu yıl suya bağlı turizm (aquatic tourism) olarak belirlenmişti.
1 Temmuz günü kutlanan 84. Denizcilik Bayramı’nda Sayın Denizcilik Müsteşarı’nın Burdur Gölü’nde düzenlenen törende iç suların daha etkin bir şekilde kullanılmasının sağlanması amacıyla Denizcilik Bayramı’nın göl, gölet ve barajlarda kutlanmasına devam edileceğini söylemesi, TÜROFED olarak katıldığımız çalıştay sırasında dile getirdiğimiz öneriye de bir destek niteliğindedir.
Bu bağlamda köylerimizi ve kentlerimizi birbirine bağlayan akarsularımızı birer ekonomi, kültür ve yaşam yolu haline getirecek projelerin geliştirilmesi mümkündür. Bir damla sudan denizler oluşturan akarsular göllerle, barajlarla ve geçtikleri yerlerle bütünleşen birer ekonomik değerdir, üretim aracıdır. En önemlisi, hep barışa hizmet etmişlerdir.
Tuna’nın yaşamdaki yeri
Almanya’nın Donaueschingen kentindeki bir havuzdan taşan su damlacıkları ile oluşan Tuna Nehri’nin Karadeniz’e kadar geçtiği bütün ülkelerin yaşamında yeri olmuştur. Çocuklar gibi şen olduğumuz Bin atlı akınlarda, Estergon’da ve Plevne’de tarihimize giren Tuna’daki Osmanlı’nın İnce Donanması Balkanlara savaş değil, barışı ve ünlü Evliya Çelebi’yi de taşımıştır. Orta Asya nehirleri yaşamın kaynağı oldukları kadar, göçlerin başlama nedeni olarak da tarihin izlerini taşımaktadır. Nil Nehri, taştığı devirlerin gizemini hala korumakta bir turizm değeri olarak tüm dünyanın ilgisini çekmektedir.
Türkiye’deki nehirlerin taşımacılıkta kullanılması yaygın olmamakla beraber barajlarımızın çevresinden başlayan yeni yaşamlar bilmediğiniz kaynaktan gelen suyun armağanıdır. Sarıyar’dan başlayan bir çizgide barajlarımızı, Murat dağlarından başlayan proje ile nehirlerimizi, kaynaklarından başlayan bir turizm unsuru olarak kullanmaya ne dersiniz. Avanos’ta suyu toprağından üretilen testide sunan sanatçıları; Halfeti’de taşıdığı anlamın tanımlanmasını bekleyen Siyah Gülleri; Hirfanlı’da su sporları merkezini; GAP’ta Bereketli Hilal’e su taşıyan kanalları da böyle görmek mümkün.
Yerel yönetimlere çağrı
Deltaları ile birer doğa harikası olan Çukurova’da Seyhan ve Ceyhan, Kızılırmak, Yeşilırmak, Çoruh, mitolojinin nehri Menderes ve diğerleri. Bir damla kar suyundan dağları delen bir hıza ulaşan Zap Suyu’nu ve doğaya nispet, ters akan Asi Nehri’ni kaynaklarından bize bereket sunan barajlara, göllere ve denizlere kadar izlemek. Mezopotamya’ya hayat taşıyan Dicle ve Fırat’ın kaynaklarını gören kişilerin arasında yer almak ayrı bir keşif merakı olsa gerek.
İçinden su geçen, birbirlerine suyun getirdiği bir kardeşlik ve dostlukla bağlanmış, birine gelen canlılığın diğerini de etkileyeceği pek çok kentimiz, köyümüz var. Kentlerimizde (Eskişehir-Adıyaman, Van gibi) gerçekleştirilen turistik projeler birer örnek; göllerimiz ve akarsularımız, bu anlamda temiz tutuldukları sürece birer değerdir.
Nilüfer’in deltası Boğaz’a yumurtlamak için Meksika’dan gelen yılan balıkları, Manyas Kuş Cenneti’ni mekân tutan göçmen kuşlar, flamingolar, leylekler Anadolu akarsularının, değerini bilip temiz tuttuğumuz sürece, ezelden gelen ebede kadar kalacak olan konuklarıdır.
Bu yazımla yerel yönetimlerimizi destanları, türküleri, kahramanlık hikayeleri ile ayrı birer kültür ve turizm değeri olmaya aday akarsu kaynaklarımızı Mostar’dan Malabadi’ye kadar uzanan, üzerlerindeki köprülerle birlikte beyaz karlardan damlayan sularını denizlere ulaşıncaya kadar aynı berraklıkta tutmaya yönelik projeler üretmeye, Kültür ve Turizm Bakanlığımızı da turizmi Anadolu’ya akarsularla taşıyacak düzenlemeler gerçekleştirmeye davet etmek istiyorum.
Yazının Devamını Oku 17 Temmuz 2010
GEZGİNLERİN turizm dünyasındaki gerçek yerlerini tekrar alması anlamında turizm ve kültür yayıncılığı yanında, Türofed olarakta desteklediğimiz mesleki yayınların önemine ve ülkemizin zengin varlıklarının bu yolla gezginlerin hizmetine sunulmakta olduğuna daha önceki yazılarımda yer vermiştim. Yazıma coğrafya ve keşif dergisi olarak yayınlanmaya başlayan ve kararlı çizgisini 200 sayıdır devam ettiren ATLAS dergisinin son sayısıyla birlikte sunulan Ege’de Yürüyüş Atlası ve Osmanlı Çarşıları Atlası isimli eklerle başlamak istiyorum.
Ege’de Yürüyüş Atlası, Kaz Dağları’ndan Fethiye’ye kadar uzanan coğrafyada 50’den fazla güzergâhı gezginlerin ilgisine sunan kapsamlı bir eser. Tatilin 3G’den 3E’ye eğilim gösterdiği günümüzde, tatilcilerin zamanlarını değerlendirmek için elden düşürmemeleri gereken bir başvuru kitabı.
Adatepe köyünü ve Zeus’un Truva Savaşları’nı izlediği Zeus Altarı’nı bir başka gözle gezmek. Ege kıyıları boyunca denizcilere yol gösteren deniz fenerlerinin bize de yol gösterdiğini görmek bir ayrıcalık olsa gerek. Dünyayı yürüyerek gezen, doğumunun 400’ncü yılı Birleşmiş Milletler Eğitim, Bilim ve Kültür Teşkilâtı (UNESCO) tarafından 2011 anma yılı takvimine alınan Evliya Çelebi’nin ardından adımlarını keşfe yönlendirmek isteyenlere tavsiye ediyor ve kentlerimizin de yürüyerek gezilebilmesi için yol gösterici olmasını diliyorum.
59 Osmanlı çarşısı
Evliya Çelebi’nin Seyahatnamesi’ne dayandırılan Osmanlı Çarşıları Atlası ise meslek kuruluşlarının Türk ticaret hayatındaki önemini ve çarşıların günlük yaşamımızdaki yerini tanımak isteyenler için önemli bir kaynak. Osmanlı Döneminde Balkanlardan Bağdat’a ve İskenderiye’ye kadar uzanan coğrafyada 59 Osmanlı çarşısını bir kez daha hatırlamış olduk. Özellikle paket turlarla bu kentlere gitmeden önce mutlaka okunması gereken rehber yayınların arasında olduğu kesin. Ülkemizdeki 26 şehirde yer alan çarşılar ise belki o kentte oturanların bile ilgisini ilk defa çekecek ve bir başka bakışı açısı ile değerlendirilecek. Ayrıca haritanın da gerçek bir ticaret yolları haritası olduğunu düşünüyor ve kara yollarımıza kimlik kazandırmayı önerdiğimiz bir önceki yazımıza destek sağladığını görüyorum.
Bu arada, Kültür ve Turizm Bakanımız Sayın Ertuğrul Günay tarafından gönderilen üç değerli eseri de sizlerle paylaşmak istiyorum.
İstanbul şairi Nazım
İstanbul Şairi Nazım Hikmet Hoş geldin adlı kitap Ara Güler, Lütfi Özkök, Elçin Acun ve Ümit Yaşar Gözüm’ün fotoğrafları ve tanınmış edebiyatçıların Nazım’la ilgili yazı ve şiirlerinden oluşuyor. Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay, kitaba yazdığı önsözde “İstanbul Şairi Nazım Hikmet Hoş geldin kitabının Nazım’ı değişik yönleriyle tanıtarak bir boşluğu dolduracağını umuyorum,” diyor. Bize göre de Nazım’ı yeterince tanımadan geçirilen dönemlerin ardından tekrar okumak ve yeni tanımak isteyenler için mutlaka okunması gereken bir kitap.
Parmak uçlarında geçen yılların ardından Türk Balesi’nin 60’ncı yılı nedeniyle Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürlüğü’nce Kültür ve Turizm Bakanımızın önsözü ile yayınlanan eser de Türk Balesi’nin kuruluşundan bugüne kadar geçen başarı dolu yılları ve bestecilerimizin eserlerini tanıtan bir prestij yayını.
Tanıtmak istediğim son kitap önemli yapıtlar vermiş, medresenin egemenliğindeki düşünce dünyasının dışında görüşler ileri sürmüş bir bilgin olarak nitelendirilen, yazmaya başladığı Cihannüma adlı eseri ile tanıdığımız Kâtip Çelebi’nin 400’ncü doğum yıldönümü nedeniyle Kültür ve Turizm Bakanlığı’nca yayınlanmış.
Kitabı düşünce ve kanaat farklılıklarının insanlık tarihi kadar eski olduğunu; bunun doğal karşılanması gerektiğini ve karşıt düşüncelere hoşgörüyle bakılmasını öğütleyen Kâtip Çelebi’yi tanımak ve o zamanın bilim dünyasına girmek için, bir başlangıç olarak değerlendiriyorum.
Yazının Devamını Oku 3 Temmuz 2010
ALMANYA Turizm Merkezi (DZT) Başkanı İstanbul’da yaptığı tanıtım toplantısı sırasında ülkesinin kültür ve yaratıcı ekonomilerden sağladığı geliri 60 milyar Avro olarak açıklamıştı. Aynı günlerde Brüksel’de yapılan Avrupa Kültür ve Yaratıcı Endüstriler toplantısında ise Dünya ekonomisine insanların yaratıcı yeteneklerini harekete geçirebilen ya da bunları çekebilen ülke ve yörelerin hakim olacağı konusu üzerinde görüş birliği oluşuyordu.
Turizmin tek başına 50’ye yakın sektörden girdi sağlayan bir ekonomik faaliyet olması nedeniyle yaratıcı düşüncenin üretimlerini kullanmak ve bunları kullananlara tanıtmak gibi bir fonksiyonu bulunmaktadır. Turizm çağdaş anlamda üretilen hizmetler yanında ülkenin kültür mirasının ve yaratıcı imkanlarının dünyaya sunulduğu bir ortamdır.
Turizmin toplumsal ve ekonomik bir sektör olduğu gerçeği ve ziyaretçilerimizin geldikleri yörenin değerlerini tanımak, her fırsatta yörede yaşayanlarla kaynaşmanın yollarını arayan özetle turist kavramının dinlenme yanında insanın öğrenme ve kendisini geliştirme arzusuyla da bütünleşen bir kavram olmaya başladığını izliyoruz.
Tükenmez kaynaklara sahibiz
Anadolu’da pek çok yörede yerel tanıtım toplantılarına katıldığımız için bu gelişimi bizzat yaşayarak elde etmekteyiz. Turizmi bir gelir kaynağı olarak gören yöre insanları ile yeni alışılmışın dışında bir ortamlar arayan gezginleri mutlu edebilecek tükenmez kaynaklara sahip olduğumuzu da bu etkinlikler sırasında görmekteyiz. Kendilerine yöreye özgü önerilerimizi ilettiğimizde gerçekten bir katılım ve bir an evvel uygulamaya geçme yönünde de bir arzuyu da hissetmekteyiz.
Bu gelişmelerden aldığımız izlenimlerle yerel üretimlerin yöredeki turizm işletmelerinde daha çok kullanılması yönünde projeler geliştirilmesini önermek istiyoruz. Her yerde bulabileceğimiz ürünler yerine yörenin kaynaklarından gelen suların; kahvaltı ve yemeklerde sunulabilecek üretimlerin kullanılması hem yöreyi daha çok tanımak isteyen ziyaretçileri ve hem de yerel ev ekonomilerimizi mutlu edecektir. Öncelikle evlerde üretilen yiyeceklerin işletmelerde sunulabilecek şekilde paketlenmesi için gerekli olan eğitimlerin ve gerekli araç ve gereçlerin uygun şartlarla verilmesi iyi bir başlangıç olacaktır. TÜROFED olarak bu konuda gerekli bilgilendirilmeler için hazır olduğumuzu ifade etmek isterim.
Yaratıcı ekonomiler
Yöresel tatlar, el işleri, gösteriler ve gidilen yörenin insanları ile kaynaşılan ortamlar gerçek bir turizm ortamı sağlayacaktır. Kültürel mirası oluşturan maddi ve maddi olmayan değerlerin modern yorumlarla ele alındığı bu üretimler Turizmde yeni kullanılmaya başlayan bir tabirle “yaratıcı ekonomiler” olarak anılmaktadır. Özellikle Avrupa turizm ekonomisine olan katkılarının GSMH içinde hissedilir bir paylara sahip oldukları bilinmektedir.
Turizmin kültürel değerlerin ekonomik temelli değerlendirilmesinde bir halk ekonomisi faktörü olarak kullanılmasını sağlayacak bu gelişmelerden beklenen katkılar için yerel yönetimlerin, il özel idarelerinin ve kalkınma ajanslarının devreye daha etkin olarak girmeleri gerekecektir. Öncelik konuyu destekleyen fonların tespiti ile bu kaynaklardan yararlanma yönünde AB ve diğer kuruluşlar tarafından sağlanan imkanlardan yararlanabilecek projelerin hazırlanmasındadır. Bu anlamda üçüncüsü Brüksel’de yapılan bu toplantıda da görüldüğü gibi yaratıcı düşüncelerin gelişmesini sağlayacak çalışmalar için Üniversiteler ve Milli Eğitim Bakanlığı, Meslek Kuruluşları tarafından uygulamaya yönelik tasarım ve üretim becerileri üzerine programlar geliştirmelidir.
Yazının Devamını Oku 19 Haziran 2010
Türkiye Otelciler Federasyonu (TÜROFED) İkinci Başkanı ve Anadolu Turizm İşletmecileri Derneği (ATİD) Başkanı Seçim Aydın kültür turizminin geçmişe yönelik değerleri korurken geleceğe yönelik eserler bırakmak konusunda da çalışmalar yapılması gerektiğini söylüyor.
TÜROFED adına Şanlıurfa’dan Karadeniz’e, oradan Burdur’a kadar birçok yerde katıldığımız tüm etkinliklerde somut olan ve olmayan çok önemli kültürel değerlere sahip olduğumuzu, bunların kültür ekonomisi öğeleri olarak görülmek istendiğini gözlemledik.
Kültür ve Turizm Bakanımız Sayın Ertuğrul Günay’ın kültürel varlıklarımızın değerlendirilmesi konusundaki gerçek yaklaşımını Ankara’da Cer Atölyelerindeki ve Hamamönü’ndeki uygulamalar başta olmak üzere tüm ülkede yakından izleme fırsatı bulduğumuz için bazı önerilerimizi yinelemek istiyoruz.
Valiliklerimizin düzenledikleri etkinliklerde önemli bir amacın da ziyaretçilere güzel turizm imkanları sunarken halk ekonomisi şeklinde yöreye katkı sağlayacak yeni bir faaliyet türünün gelişimi için de imkanlar oluşturmak olduğunu görüyoruz. Kültürel değerlerimizin tespiti yanında bunlara etkinlikler vasıtasıyla fonksiyonlar verilmesi ve tanıtımlarına katkıda bulunulmasını içeren önerilerimizi yerinde ilgililere iletmek imkânlarını buluyoruz.
Kültür ve Turizm Eski Bakanımız Sayın Atilla Koç’un döneminde yasalarda yapılan (Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu; Kültür Yatırımları ve Girişimlerini Teşvik Kanunu; Yıpranan Tarihi ve Kültürel Taşınmaz Varlıkların Yenilenerek Korunması ve Yaşatılarak Kullanılması Hakkında Kanun) değişikliklere bağlı olarak çıkarılan yönetmeliklerle taşınır ve taşınmaz kültürel varlıklarımızın değerlendirilmesine ilişkin olarak gerçek anlamda bir gelişmenin yollarının açıldığını görüyoruz.
Yeterince bilinmeyen uygulama
Bu kapsamda Emlak Vergilerini öderken Kültürel Mirasın korunması amacıyla Emlak Vergisinin yüzde 10’u oranında ödemekte olduğumuz vergilerin Valiliklerimiz ve İl Özel İdareleri tarafından kullanılmasına ilişkin uygulamaların yeterince bilinmediğini düşünüyoruz. Hâlbuki Bakanlıkta değerlendirme yapacak bir kurul var; gösteri salonları (sinema, tiyatro) dâhil olmak üzere kültür yatırımı ve işletmesi belgesi alabilecek pek çok tür mevcut. Bu nedenle uygulamaya yönelik duyuruların ve başvuru şekillerinin daha çok kimseye ulaşacak şekilde somut olarak gündeme alınmasını özellikle yenileme, koruma ve yaşatma amacıyla yapılacak yatırımlar ve yardımlar konusunda aydınlatılmayı bekleyenler nedeniyle öneriyoruz.
Kültür turizminin geçmişe yönelik değerlerimizi korur ve onlara değer kazandırırken; geleceğe yönelik eserler bırakmak konusunda da çalışmalar yapılması gerektiğini düşünüyoruz. Gelecek nesillere bugünden bir şeyler aktarılabilmesi için de desteklenen güncel ifadesi ile kültür ekonomisi kapsamında yerini alacak yatırımlara ihtiyaç bulunmaktadır. Kentlerimizde üniversitelerimizin eserlerin tespiti ve yenilemesi yanında güzel sanatlar alanında katkıya hazır olduklarını büyük bir memnuniyetle görmekteyiz. Gerçek bir kültür ekonomisi oluşturmanın yolu yerel benimsenmenin sağlanmasından ve bunun taşınmasından geçiyor. Yurtiçi turizm fuarları, tanıtım günleri yanında yörenin değerlerini iyi tanıyan gençlerimize de bu anlamda görevler düşmektedir.
Yazının Devamını Oku