Sosyal medya İstanbul’da bir kafede düzenlenen “speed dating” yani “hızlı flört” etkinliğiyle yıkılıyor.
Bekar insanlar birlikte oturup 4 dakika kadar sohbet ediyorlar, sonra başkalarıyla tanışmak için diğer masalara geçiyorlar.
Sohbetin konusu belli:
Kimsin, necisin, ne iş yapar, ne yer, ne içersin...
Eğer tanıştıkları bir kişiden elektrik alırlarsa organizasyon firması o kişilere iletişim bilgilerini veriyor.
Öncelikle şunu söylemeliyim, ben eski kafalı biriyim. Hâlâ organik tanışmalara, tesadüfi buluşmalara inanıyorum:
Yolda çarpışacaksın, kitaplar düşecek, yerden onları alırken göz göze geleceksin...
Rodos, Yunanistan’ın en güzel adalarından biridir. Zaten denizden baktığınızda Osmanlı’dan kalma minareleriyle Yunan değil de bir Türk adasına geldiğiniz hissini verir. Şimdiye kadar 19 bin kişi kurtarıldı alev cehenneminden.
Milliyet bu acı haberi çok güzel bir jestle manşetten duyurdu dün: Yunanca “Stekomaste dipla su” yani “Yanındayız” mesajıyla...
Tıpkı Türkiye’deki deprem haberini “Ben seni sevduğumi dünyalara bildirdum” şarkısıyla duyuran Yunan ERT kanalı gibi. Gurur duydum.
Adadaki söndürme çalışmalarına Türkiye de iki uçak ve bir helikopterle destek veriyor.
Yunanistan, kurulduğu 1830’dan beri sorunlu olduğumuz bir komşumuz.
Aynı zamanda hem İstiklal Caddesi’nin kalabalığını hem köprüyü gören, hem Tarihi Yarımada’ya hem Maslak gökdelenlerine bakan, hem Anadolu Yakası’na hem de Haliç’e hâkim başka manzara bilmiyorum. Üstelik 360 derece dolaşabiliyorsunuz mekânın dört yanını.
Taksim Meydanı’ndaki ikonik The Marmara Taksim otelinin 20 ve 21’inci katları restoran ve bar artık. Zaten bugüne kadar niçin atıl kalmış, asıl ona şaşırmak lazım.
Üst katın adı Upperist. Yemek yok, gece kulübü. 600 kişiyi rahat rahat alabilecek büyüklükte. Yüksekte olduğu için nasıl püfür püfür esiyor, inanamazsınız. Salı akşamı aşağıda meydan cayır cayır yanıyor, yukarıda Upperist’te insanlar garsonlardan şal istiyor. Yaz buhranının ortasında o üşüme, hafif ürperme hissi öyle keyifli ki...
İstediğiniz kadar güzel, istediğiniz kadar yakışıklı olun... Kusura bakmayın ama burada başrol İstanbul’un. Dalıp dalıp gidiyorsunuz şehrin caddelerine, sokaklarına. İşte bak, şurası Cihangir Akyol Yokuşu olmalı, şurası da Valikonağı...
O sırada DJ çok tatlı house müzikler çalıyor, isteyen olduğu yerde sallanıyor, isteyen sohbet ediyor. Harika bir parti mekânı ama işletmecileri burayı event alanı olarak konumlandırmak istemediklerini, arada sadece özel partiler yapmak istediklerini söylüyor.Okra’da menünün yıldızı kalamarlı kuskus
‘Levreğin her yeri’
Alt katsa Okra restoran. Yine muhteşem bir manzara var. Dünya mutfağı sunuyor; kum midyeli linguine, ağır ateşte dana yanak... Ama menünün yıldızı kalamarlı kuskus. Yabani semizotu ve alfredo sosla servis ediyorlar; acayip lezzetli. Fakat bir kusurcuğu var: Tabağı 620 lira. O kusurcuk aslında bütün yemekler için geçerli: Kuru dinlendirilmiş dana tartar ve açık ateşte karides gibi başlangıçlar 320- 1.200 lira, ağır ateşte dana yanak ve yedi baharatlı kuzu kol gibi etler 820- 1.850 lira, ızgara lagos ve ‘levreğin her yeri’ gibi balıklar 1.350-2.150 lira. Fakat bu ‘levreğin her yeri’ ilginç, balığı iki ayrı tabakta hem buğulama hem de ızgara olarak getiriyorlar önünüze.
Sevdiği kızın düğününde gırnata çalmak zorunda kalan bir müzisyenin hikâyesi.
Fakat ortaya çıktı ki bu güzel şarkı 1975’te Zeki Alasya ve Metin Akpınar’ın “Bana Beş Milyoncuk Borç Verir Misin?” filminin müziğiyle çok benziyor.
Müzik uzmanları elbette bir değerlendirme yapacaktır ama bana kalırsa birebir aynısı. Dolayısıyla “Ali Cabbar çalıntı mı” tartışmaları aldı, yürüdü.
Şarkının söz ve bestesi MESAM’ın kayıtlarında Emir Can İğrek’e ait görünüyor.
İğrek cephesinden henüz bir açıklama yok.
Konuyla ilgili olarak Zeki Alasya’nın müzisyen kızı Zeynep Alasya’yı aramak geldi aklıma.
Şahane dizi müzikleri yapıyor Zeynep Alasya.
İki şarkıyı da dinledi; her iki şarkıyı da ölçtü, biçti ve
Ağustos başında hizmete girecek 248 oda ve 18 süitli otelde, 4 restoran, 3 de bar olacak.
Çeşme’nin en güzel plajı Ilıca’daki Swissotel’de yer alacak restoranlardan biri de İstanbul’un imza markalarından Hamdi.
Eminönü’ndeki Hamdi restoranın hikâyesini bilmeyenlere hemen hatırlatalım:
Urfa Birecikli Hamdi Arpacı 1960’lı yıllarda İstanbul’a gelir ve Yeni Camii’nin yanındaki otoparkta, 3 metrekarelik seyyar tezgâhta kebap satmaya başlar.
Yemekleri o kadar beğenilir ki 7 yılın sonunda ilk dükkânı olan Hamdi Restoran’ı açar.
2014’te Şişli ve Beyoğlu’nda da birer şube açan Hamdi, İstanbul dışındaki ilk şubesini Çeşme’ye taşıyor.
◊ Ah be Tanyeli...
Dansöz Tanyeli’nin kansere yakalandığını duymuşsunuzdur. Hem de en kötüsüne, pankreas kanseri.
Tanyeli, tedavisinin seyriyle ilgili paylaşımlar yapıyor. İyi beslenemediği için seruma bağlamışlar. Kemoterapiden dolayı saçları döküleceği için kafasını kazıttı en son.
Yaptığı paylaşımlarda şöyle diyor:
“Saçlar önemli değil. Önemli olan sağlık. İki gündür mesajlarınızı okuyorum, geri dönemiyorum. İki gün çok ama çok zordu. Kafamı kaldıramadım. Neyse şikayet yok, şükür var. Allah büyük. Karşınıza bakımlı çıkmak isterim ama durumum bu şekilde. Size güzel görünmek için uygulama kullanıyorum...”
Çünkü uygulama kullanmazsa yüzü sarı çıkıyormuş.
Ah be Tanyeli...
Geçen sezon Adriatique, Rampue, Sainte Vie gibi ünlü DJ’leri ağırlayan mekân, bu yaz da sezona hızlı giriş yaptı ve 23 Haziran’da ünlü DJ Fideles’i, hemen sonrasında DJ Ash’i çıkardı.
22 Temmuz’da DJ Parra For Cuva, 3 Ağustos’ta DJ Sabo, 17 Ağustos’ta DJ Djeff, 26 Ağustos’taysa DJ Sam Farsio coşturacak The Galliard’ı.
Peki Bodrum henüz boşken, 23 Haziran’da, insan niçin bu kadar pahalı bir DJ’i çıkarır ki? Zarar etmekten hiç mi korkmaz?
Mekânın sahibi Ahmet Uras bu soruya şöyle cevap veriyor:
“Ben bu riski biliyorum. Kimse gelmezse biz eğleniriz. Herkesten önce bu etkinliği yapmış olmak önemli.
Bu DJ’ler aynı zamanda birer influencer ve sayfalarında bizi paylaşıyorlar. Bodrum’un tanınması, turist gelmesi için önemli bunlar...”
Karaciğer yetmezliği nedeniyle organ nakli başvurusunda bulunan Ufuk Özkan’ın üç ay önce sağlık sorunu yaşamadığını açıklamış.
Verdiği kilolarla ilgili gazetecilere şöyle demiş talihsiz oyuncu:
“Proje için ‘5-6 kilo verebilir misin’ dediler. Spor yapmayı sevmediğim için araştırarak Hollywood diyetini buldum. Adamlar, adam akıllı yapıyor tabii. Ama ben bir süre sonra sadece meyve yemeye başladım.
Karbonhidrat ve protein almayınca da bağışıklık sistemim çöktü. Çok daha hızlı kilo vermeye başladım.
Daha sonra kilo almaya başladım yeniden. Sağlıkla ilgili bir problem yaşamadım...”