Paylaş
Son yılların en ilginç özelliklerinden birisi, piyasalarda ‘‘risk’’ kavramının yavaş yavaş ortadan kalkması oldu.
Dikkat edin, ‘‘risk primleri’’ yok olmadı.
Aksine.
Yatırımcıyı çekmek için ödenen getiriler zaman zaman dünyadaki benzerleri arasında en ön sıralara çıktı. Uluslararası yatırımcılar en yüksek getirilerden birisini Türkiye piyasalarında buldu.
Risk primi arttı. Ama risk kavramı arka plana itildi.
RİSK VE RİSK PRİMİ
Açık pozisyon olayına ‘‘önce’’ değil, ‘‘sonra’’ değineceğiz sözünü vermiştik. Bu nedenle okurlara olayın ancak bir parçasını aktarabiliyoruz. Detaylara girmiyoruz. Ama kavramlar şöyle:
‘‘Riskli’’ yatırım, getirisi belirsiz, oynak olan yatırımdır.
‘‘Risksiz’’ yatırımda, yarın elinize ne geçeceğini bilirsiniz.
Finansın önemli kurallarından birisi en kaba şekliyle şöyle der.
‘‘Eğer bir yatırım aracının getirisi sürekli daha yüksek seyrediyorsa, bu yatırımın riski de daha yüksektir.’’
Diğer bir deyimle, dolar cinsinden her yıl sürekli yüzde 30 kazanıyorsanız, bu ‘‘iyi’’ getiri değildir.
Riski daha yüksek olan getiridir.
Aldığınız fazlanın tümünü bir gün olduğu gibi geri verirsiniz.
Tek bilinmeyen, bunun ne zaman olacağıdır.
Ama ne olacağı bellidir.
Türkiye piyasalarının yapısal sorunları Çiller döneminde bir sıçrama gösterdi. Sistemin daha önce de ciddi sorunları vardı.
Ama mevduatlara getirilen devlet güvencesi...
Ziraat Bankası'nın acımasızca kullanılması...
Bankaların (çok yanlış olduğu Asya'da bir kez daha ispatlanmış olan) bazı pozisyonları almaya teşvik edilmesi...
Bunlar hep bir dönemin sisteme verdiği zararlardır. Sistem sürekli zayıflamıştır. Birkaç yıl devam ettirebilmelerinin başlıca nedeni de sisteme sürekli olarak yüksek getiri verilmesidir.
Bu getiri neden hep yüksek kalmıştır?
Çünkü alınan riskler büyüktür. Yüksek bir risk primi gerektirmektedir.
Ama...
Risk primi üç dört yıl arka arkaya yüksek seyredince, bazı oyuncular bunu ‘‘normal’’ görmeye başlıyorlar. Alınan risklerin büyük, getirilerin bu nedenle yüksek olduğu bir süre sonra unutuluyor.
İşin getiri kısmı kalıyor. Risk kısmı arka plana düşüyor.
SONUÇ
Bu ‘‘psikolojik’’ olay aslında her yerde var.
Batı'da ‘‘risk yönetimi’’ denen uygulama da zaten bu nedenle gelişti. Kurumların aldığı risk, objektif şekilde ölçülmeye başlandı.
Yazıyı şu soruyla bitirelim:
Bilin bakalım, Türkiye'de ‘‘risk yönetimini’’ bilgisayarına yerleştirmiş, günü gününe uygulayan kaç kurum var?
Paylaş