Paylaş
Her yanlışın maliyeti ödenir. Bazen hemen.
Bazen uzun süre sonra.
Ama ödenir.
BADİRE
Asya krizi dediğimiz olay 1997 Temmuzu'nda Tayland'ın devalüasyon yapması ile başladı. Zamanla derinleşti.
Bu arada birkaç kez bir sıçrama yaptı. Nitelik değiştirdi. Bunlardan birisi 1997 sonuna doğru ekim-kasım aylarında yaşanmıştı. Kasım diyelim.
O günden bu yana 10 ay geçmiş bulunuyor.
Kasım ayında Asya krizinin nitelik değiştirdiğini fark edince bir dizi yazı yazmıştık.
Büyük bir badire yaklaşmaktaydı. Ama kapıya gelene kadar da vakit vardı. Diyelim 6 ay, diyelim 9 ay. Kestirmek imkânsızdı.
Siyasi partilerin bir araya gelip yaklaşmakta olan tehlikelere karşı ortak davranmaları gerekiyordu.
Üstüne basa basa yazmıştık.
Radikal önlemler alınır, hata yapılmazsa yaklaşmakta olan tehlikeler (bir olasılıkla) fazla yüksek bir maliyet ödenmeden atlatılabilirdi.
Hükümet önündeki birkaç ayı fırsat bilip diğer partilerle ortak bir programı uygulamaya başlamalıydı.
Ama hemen harekete geçilmesi gerekiyordu. Olay kapıya geldiğinde yapılması gerekenleri yapmak imkânsız olacaktı... Çünkü, böyle durumlarda yapılması gerekenler, badire kapıya geldiğinde olayları daha da riskli kılıyor.
Örneğin, ortalık sakinken, vatandaş uzaktaki tehlikelerden habersizken, bankacılık reformunun yapılması çok daha kolay. Fırtınanın ortasında bankalarla oynamak olayların seyrini değiştiriyor.
YAPILANLAR
Bazı bürokratlar ve bazı münferit siyasetçi hariç olmak üzere, hükümet bu çeşit uyarılara tümüyle duyarsız kaldı.
Olayı ciddiye bile almadı.
Kafalarda soru işaretleri dahi oluşmadı.
Sadece Ankara'da bazı bürokratlar konuya ilgi gösterdiler. Araştırmalar yaptılar.
İzlediği ‘‘yanlış politikalarla’’ olası gelişmeleri daha da riskli kılan ve gelecekte ciddi bir sorumluluk üstlenmesi gerekecek bir kurum içinde dahi olaylara doğru bakan bürokratlar olduğunu biliyoruz.
Ama uzun sözün kısası şu:
Hükümet çok kıymetli bir süreyi, yaklaşan tehlikelere karşı herhangi bir hazırlık yapmadan geçirdi.
Önümüzdeki 5-10 ay içinde neler yaşanır bilmemiz imkânsız. Ancak muğlak tahminler yapabiliyoruz.
Ama bunların birçoğunu yazmak için bile artık vakit geç.
Bırakın radikal tedbirler alıp hazırlıklı olmayı...
SONUÇ
Hükümetin yapmadıkları böyle. Ama bir serzeniş de kendimize var.
Geçtiğimiz aylarda dışarıdan Türkiye'ye doğru yaklaşan tehlikeleri okurlara duyurmaya çalıştık.
Şimdi geçmişte yazdıklarımıza bakıyoruz.
‘‘Keşke daha alarme edici, daha sert sözcükler kullansaydık’’ diyoruz.
Fırtına uzaktan görüldüğü gibi değil. Galiba yeteri kadar vurgulamadık.
Paylaş