Paylaş
Türk kahvesi bu topraklarda sadece içecek olarak kalmamış, aynı zamanda sosyalleşme, paylaşma ve pek çok halk geleneğinin aracı olmuş, toplumsal değerlerimizin de ifadesi olan eşsiz bir kültürel mirasa dönüşmüştür. Kahvenin Türk kültürü ve Anadolu geleneğindeki rolü bu sayfalara sığmayacak kadar derin ve kapsamlıdır.
Çünkü kahve, konukseverliğin ve sohbetin bir simgesi olarak Anadolu topraklarında kök salarak, kendi hikâyesni, ritüellini ve efsanesini yaratmıştır.
Köpüğü ve telvesiyle dünyadaki diğer kahve çeşitlerinden hemen ayrışan Türk kahvesi, pişirilmesi ve sunumuyla da çok farklılık içerir.
Önce kavrulan, sonra da çekilen kahvenin cezveye konulması, soğuk su eklenerek karıştırılması, kısık ateşte köpükleninceye dek pişirilmesi, önce köpüklerin fincanlara pay edilmesi ve sonra fincanlara aktarılarak tepsiye koyulması. Bu sadece pişirilme ritüeli. Bir de kahvenin sunum ritüelleri var.
Kahveyi yanında ufak bir bardak su ve tabağına konulan bir adet kaymaklı lokumla ikram etmek en klasik sunumdur.
Kayseri’de acıbadem kurabiyesi, Mardin’de badem şekeri, Aydın’da susamlı incir reçeli, Çorum’da sarığı burma tatlısı, Sivas’ta hurma, Adana’da cevizli tel kadayıf, Mersin’de kerebiç kurabiyesi, Osmaniye’de kömbe ile servis edilmesi, kahvenin yemek sonrası içilen keyifli bir sohbet içeceği olduğunun da göstergesidir.
Kahveler içilir ve âdet olduğu üzere fallar kapatılır. Herkes özenle ve dilek tutarak fincanını tabağının üzerine ters çevirir, soğumaya bırakır. Böylece heyecanlı ve eğlenceli bir süreç başlar.
Fallar baktırılır, yorumlar yapılır, kimisi sevinip ağzına sağlık derken, bazısı da “eh bu fal pek iyi çıkmadı” diye üzülür.
Anadolu kahve kültüründe özellikle kız isteme veya söz kesme seremonilerinde, gelin adayının pişirdiği kahvenin ikramı, sohbetin akışını değiştiren kader anı gibidir.
Kahveler içilir ve bir sessizlik olur. Damat adayının tarafından görevlendirilen bir kişi, “Allah’ın emri peygamberin kavliyle...” diye başlayan meşhur kız isteme konuşmasını başlatır.
Kız tarafı da “ehh gençler birbirini beğenmiş, bize de onaylamak kalmış” diyerek cevap verir.
Böylece iki gencin birlikteliğine onay verilmiş, aileler arasında dostluk köprüsü kurulmuş olur. Kahve yine damakları şenlendirerek bir hayırlı görevini daha yerine getirmiştir.
“Gönül ne kahve ister ne kahvehane, gönül bir dost ister kahve bahane...” Bu sözleri çok anlamlı bulurum.
Tarih boyunca yaşanan ekonomik krizler ve yokluk dönemlerinde bile kahve içme alışkanlıklarından vazgeçmeyen büyüklerimiz nohut kavurarak nohut kahvesi, yabani fıstık
menengici kavurarak menengiç kahvesi gibi birçok yöntemler bulmuştur.
Antakya’nın süvari kahvesi, Gaziantep’in menengiç kahvesi, Mardin’in Süryani kahvesi, Güneydoğu Anadolu’nun ünlü mırrası beğendiğim kahveler arasındadır.
Ancak favorim, her zaman içine 4-5-6 çeşit baharat, süttozu eklenen dibek kahvedir. Katılan baharatların verdiği aromayı ve yumuşak içimi tam damak tadıma göre.
Babamın işi nedeniyle gittiğimiz Bingöl Solhan’da biz çocuklara, içine birer çay kaşığı tereyağı ilave edilmiş sütlü kahve ikram etmişlerdi.
O kış hiç hastalanmayınca annem bize arada sırada tereyağlı sütlü Türk kahvesi içirmeye devam etmişti.
Anadolu çekimlerinde yorgunluk kahvemi içmek için, mutlaka ekibi toparlar ve bir kahvehaneye giderim.
Sivas’taki Çerkez’in Kahvesi ve Gaziantep’teki Tahmis Kahvehanesi favorimdir. Tarihi çok eskilere dayanan bu kahvehanelerde herkes dost, ahbap olur ve doyumsuz sohbetler yapılır.
Dertler paylaşılır, gazeteler okunur, tavla, iskambil oynanır, sosyalleşilir ve iletişim kurulur. Hem çayın hem de kahvesinin lezzeti garantidir.
Paylaş