Paylaş
ya da anlatım metodundan,
iş hayatı insanının sevdiği yabancı ifade ile storytelling örneklerinden
falan bahsetmiyorum.
…
Yeri geldiğinde hepsi değerli ve elzem ancak şu an
öncelikli konumuz biraz daha
derin.
…
Hikaye mühim…
İş arkadaşlarınızın, ekiplerinizin, yan masadaki mesaidaşınızın,
yöneticilerinizin, çalışanlarınızın,
online bağlandıklarınızın ya da fotokopi makinası başında
selamlaştıklarınızın,
şirketin & kurumun,
en üstte oturan CEO’nun,
bu ekosisteme az önce “merhaba” diyen “yeni”nin ve daha birçoklarının hikayesinden bahsediyorum.
Onların hikayesini merak ediyor musunuz?
Peki onlar sizin hikayenizi biliyor mu?
…
İş hayatı ne kadar metadolojik bir hal alsa da, temel amacı ve orada bulunma sebebimiz en azından bir açıdan ( gelir ) net zannedilse de,
konu dönüp dolaşıp büyük çarkın dönmesine ve
insanın buradaki rolüne gelse de
her seviyedeki çalışanın insani halleri atlandığında asla rota doğru istikameti
bulamıyor.
Belki bireysel, belki içsel ya da belki kurumsal… Farklılıklar gösterebilir.
Ama insani hallere duyarlı olunmadığında
problemler yumağı, içine on aylık haylaz sarı kedim dalmış gibi oluyor.
Bu kesin!
…
Hikayelere duyarlı mısınız?
Kurumsal hafızanızda kimlerin emeği ve yüreği var ?
CEO’nuz Tolga, yan masadaki Seçkin,
girişteki Banu,
yöneticiniz Emre,
online bağlandığınız Mert, Ceren, Hakan,
siz yokken ofise sahip çıkan Rukiye,
operasyonun emektarı Durmuş
ve çok daha fazlası.
…
Peki hangi duruma neden bu tepkiyi veriyorlar, ne bekliyorlar,
evde & yolda ne yaşıyorlar,
hastası & çocuğu & sorumluluğu vs hayatta neler oluyor,
önceliği ne,
neden orada ? Vs.
Bilmeden ya da duyarlı olup bilmeye çalışmadan,
yani karşındakinin insan olduğunu unutarak sizce iş yapmak ne kadar mümkün?
…
İş hayatının yeni ya da eski tüm formlarında insan etkisi hiç değişmeyecek ve sistemlerin işlerliği dönüp dolaşıp buraya dokunacak
gibi görünüyor.
Ancak sıra dışı dönemlerde bu ihtiyaç daha da artıyor.
İnsanı merak etme ve
hikayesine duyarlı olma vaktidir.
Paylaş