Üstelik zor dönemlerden geçiyoruz. ABD faiz arttırmak istiyor ama arttıramıyor. Çin’in, Japonya’nın sorunları devam ediyor.
Buna ilaveten AB’nin mali sistemi donuk halde. Bankaların piyasa değerleri dip seviyelerde… Avrupa’nın 600 bankalık endeksinin son on yıllık grafiğine bakmak yeterli durumun vahametini anlamak için:
Grafiğin özeti şu: Turuncu noktayla gösterilen 2007 tepesinden çok uzakta, diğer turuncu nokta 2009 yılı dip seviyelerine çok yakınız. Yani kriz sonrası son 7 yılda bankaların değerini arttıracak bir iyileşme olmamış.
Peki, Avrupa banka endeksinden bize ne? İhracatımızın yarısı kabaca AB ülkelerine gidiyor. En büyük ticari ortağımız. İngiltere de dış ticaret fazlası verdiğimiz ender ülkelerden.
CHP Genel Sekreterliği / Ankara
İzmir İçin Düşünceden Eyleme grubunu kurmamızdan bu yana on altı koca yıl geçmiş. Senin duruşunu bildiğim için ve o yılların bir hatırı vardır diye yazıyorum.
Mutlaka izliyorsundur. Ortalıkta Kültürpark’la ilgili bir takım projeler dolaşıyor. Büyükşehir’in zımni onayı olduğu söyleniyor. Ben de bu gelişmelerin
Facebook’taki “Kültürparka Dokunma” grubu vasıtasıyla farkına vardım, hala o kanalla bilgileniyorum.
Topu hemen eline alıp uzun bir taç atışı kullanıyor. Yine Juventus’lu Zaza topu Eder’e indiriyor. Eder topu biraz sürüp düzgün bir vuruşla golü atıyor.
İtalya bu sayede gruptan çıkmayı garantiliyor ama bu tarihi bir gol falan değil.
Ancak bu gol bizim kendi takımızda özlem duyduğumuz bazı şeyleri çok güzel sembolize ediyor.
Bir kere bir defans oyuncusunun bir golü nasıl tetikleyebileceğini gösteriyor.
Geçen hafta İzmir’in iyi bilmediğim bir semtinin sokaklarında ilerlerken arabamdan garip sesler geldi. Hemen oradaki bir tamirhaneye çektim. Ustabaşı halledebileceğini ama bir ya da bir buçuk saat sürebileceğini söyledi. “Tamam” dedim. Karşıdaki kahveye gidip pencere kenarındaki bir masaya oturdum. Duble çay söyledim.
Yan masada oturan genç “Hayırdır abi?” diye lafa girdi. Aslında sen buralardan değilsin, ne iş diye soruyordu. Durumu kısaca izah ettim. On dakika sonra masada beş kişiydik. Ailesi ile sorunlu Ferdi, pazarlamacı Serkan, lastikçi Murat, torbacı Hakan…
Gazetecilik damarım anında kabardı. Hakan’a “Ben etrafımda kullanan birine pek rastlamadım” deyiverdim. Hakan biraz çekinerek, biraz gülerek baktı: “Bırak abi ya, herkes saklıyor biz her gün nelerle karşılaşıyoruz.” dedi. Sattığı çeşitleri tek tek saydı. Kimin ne aldığını anlattı. Her bir ilacın ne etki yarattığını izah etti. Bazılarını hiç duymamıştım şaşırdım.
Ferdi “Ben tedavi görüyorum abi, iki aydır temizim.” diyerek sohbete katıldı. Ailevi sorunlarından, yaşadığı zorluklardan bahsetti.
İstanbul Emniyet Müdür Yardımcısı Celal Yılmaz trafikte tartıştığı, daha sonra motosikletiyle kendisini evine kadar takip edip kuru sıkı silah çeken Ahmet Sülüşoğlu’nu 3 kurşunla öldürmüştü.
Celal Yılmaz geçen hafta “meşru müdaafa” gerekçesiyle beraat etti.
Ancak mahkeme başkanı Asuman Yetişkin karara muhalefet şerhi koydu. Başkan meşru müdaafa şartlarının oluşmadığı düşüncesindeydi.
Bu dava sıradan bir adli vaka değil. Bir kere devlet – vatandaş ilişkisi açısından sembolik bir öneme sahip. Ayrıca adaletin bu ilişkiye nasıl baktığının ipuçlarını taşıyor.
İki İzmir milletvekili, Selin Sayek Böke’nin parti sözcüsü, Kamil Okyay Sındır’ın da genel sekreter olmasına çok sevindim. Bu iki ismin de CHP’ye değer katacağına inanıyorum.
Geçen gün Twitter’da gördüm. Parti sözcümüz Selin Sayek Böke’nin basın toplantısını canlı izlemek için şu linke tıklayın diyordu. Tıkladım, karşımda CHP Web Tv. Güzel sürpriz dedim kendi kendime.
Bu hizmet ne zaman başladı bilmiyorum. Belki ben farkında değildim. Yıl 2016 olmuş, teknolojiyi yakalayan ve kullanan bir CHP herkesin yararına…
Selin Sayek Böke için düşündüklerimi ilk kez 29 Kasım 2014’te “Nitelikli Muhalefet” başlığı altında yazmıştım. Yaklaşık on beş ay sonra kendisini bu kez parti sözcüsü olarak izlediğim ilk basın toplantısında aynı nitelikli tonu devam ettiriyordu.
Şahsen “ne var, mutsuz olalım, ben mutsuzluğa da varım” çizgisinde olsam da mutluluk üzerine söylenenler ilgimi çekiyor.
Geçenlerde bu konuda yapılmış bir ilginç çalışmalardan birine denk geldim.
Araştırma Amerika’da 75 yıldır devam ediyor… 754 erkek denekle yüz yüze yapılan görüşmeler şeklinde sürmüş. Deneklerin 60’ı halen sağ ve 90 yaşın üzerinde.
Hayat nasıl güzelleşir, nasıl mutlu olunur sorusuna cevap aranmış.
Yetkililere “tarafsız bir insanın terörist haline gelmesini engellemek için ne yapıyorsunuz” diye sorduğunuzda bu sorumluluğun kendilerinde olmadığını belirtip başka bakanlıkları işaret ederler.
O bakanlık yetkilileri de Amerikan politikalarının “şiddet yanlısı aşırı uçlarla” mücadelede yetersiz kaldığını bilir.
Yukarıdaki satırları geçen gün bir arkadaşımın Facebook’taki paylaşımından tercüme ettim. Makalenin başlığı “Amerika 2015’te Suriye’de kaç bomba attı?” idi.
Yazının özeti için şöyle diyebiliriz: