Televizyonlardaki “Evlenme programları” toplumumuzun aynası gibi... İzleyicileri hem eğlendiriyor, hem düşündürüyor. Kırık kalpler, bağrı taşlı, gözü yaşlı insanlar TV’ye çıkıp kendilerine eş sarıyorlar. Daha önceki eşlerinden ağrılı-sancılı ayrılıklar yaşayanlar, önce bunu kabullenemiyorlar, sonra umutsuzluk ve acı başlıyor, en sonunda da başka arayışlara geçiyorlar. Eskiden, “Boyu boyuma, huyu huyuma uygun olsun” denirdi. Şimdi, özellikle kadınlar önce parayı soruyorlar: “Kaç para kazanıyorsun? Aylık gelirin ne?” “Evin var mı? Yalnız mı oturuyorsun?” Sevgi, saygı, karşılıklı anlayış, duygusal bağlar daha sonra geliyor. Mutluluk kapısını paranın açtığına inanılıyor. Parasıza yüz veren yok. Parayla kaleler de, kalpler de fethediliyor.
Evlilik programlarını izleyerek insanlarımızın içinde bulundukları sıkıntıları, karmaşık ruh hallerini ve toplumumuzun genel yapısını çok iyi tahlil edebilirsiniz. Adam yaşlı, ayakta zor duruyor, konuşurken sanki uyuyacak gibi ama gelir düzeyi iyiyse, hele evi ve otomobili de varsa, kızı yaşındaki genç kadınlar bile ona talip olabiliyor! Kısacası; “Varsa paran, çok olur seni soran!”
TV’lerde siz de izlemişinizdir. Kimi genç, kimi yaşlı, kimi güzel, kimi çirkin bir sürü aday evlenmek için geliyor. Sunucu hanım onları seyircilere tanıtıyor, nasıl bir eş aradıklarını anlatıyor. Erkek ve kadın adaylar bir paravanın iki yanına oturuyor ve önce, birbirlerini görmeden, müstakbel eşi tanımak, huyunu-suyunu öğrenmek için karşılıklı sorular soruyorlar. Ekonomik güvence, iyi para, sürekli gelir, her şeyden önce geliyor. Para olunca, huzur ve mutluluğun da olacağına inanılıyor! Tabii bu arada, yalanlar da havada uçuşmaya başlıyor. Hepsi kendisini övüyor: “Ben şöyleyim, ben böyleyim. Ben sevdiğim kadını prensesler gibi yaşatırım. Âşık olmak için ruh ikizimi arıyorum. Ona kalbimin bütün kapılarını açacağım...” Derken bir telefon bağlantısı kuruluyor. Öfkeli bir kadın sesi: “Yalancı... Ahlaksız adam... Bana da aynı sözleri söylemiştin!” diye bağırıyor... Ve uzun bir tartışma dönemi başlıyor. Dedik ya... Dünya hali bu... Yollar biter, yalan bitmez!
Adaylar bazen “Birlikte bir çay içelim” diyorlar. “Çay içmek” birbirlerini iyi tanımak, evlilik düşüncelerini güçlendirmek için daha ileri adımlar atmak anlamına geliyor. Çay içtikten sonra evliliğe karar verenler olduğu gibi “Elektrik alamadık” diye ayrılanlar da oluyor. Fakat arayış bitmiyor. Umutla başka talipler beklemeye başlıyorlar!
Programlarda hem komedi, hem dram iç içe... Çiçeği burnunda gençler, yaşlı amcalar, dedeler, teyzeler, nineler... Hepsi var. Çoğu yalnızlıktan bıkmış, zavallı ve çaresiz kalmış insanlar... Evlenmek istiyorlar! Bir kadın çıkıyor ekrana... “Ben, tek başıma 8 çocuğumu büyüttüm, adam ettim. Bir anne 8 çocuğa bakıyor ama 8 çocuk büyüdükleri vakit bir anneye bakmıyor!” diyor ve gözlerinde yaşlarla kendisine bakacak bir koca arıyor. Başka bir aday da “Açlığı tanımayan yoksulluğu bilemez. Açlık ağlatır, dert söyletir, çile inletir” diyor. Yoksulun dostu olmuyor ve herkes varlıklı birini istiyor. Bu programlarda “Memleketimizden insan manzaraları” görüyoruz. Yüreklerimiz acıyla burkuluyor!