Deplasmanda alınan her puan, hele ki mevcut koşullar ve taraftar anlamında zor bir atmosferde her zaman iyidir.
Lakin yeni bir hocayla anlaşmış olmalarına rağmen, sezon başındaki görüntüsünün çok uzağında olan Göztepe’den 3 puanla dönmek işten bile değildi.
İkinci yarının ilk 15-20 dakikası haricinde topa ve oyuna hakim olan yeşil beyazlılar, hücum anlamında da özellikle ilk yarıda, 2. bölgeden 3. bölgeye topu iyi taşısa da, final paslarındaki sıkıntılar ve bitirici bir santrafor noksanlığı sebebiyle sahadan 1 puanla ayrılmak zorunda kaldı.
Samet Hocanın, son haftaların formsuz isimleri Okan ve Ertuğrul’u ilk 11 dışına atıp, hücum hattındaki en etkili isim olan Lima’yı ilk 11’de sahaya sürmesi son derece doğru kararlardı.
Keza hayatlarında kendilerine sunulan en büyük şansı kullanmakta direnen Burak ve Ramazan’ı ilk 18 dışında bırakması da. Bu iki gencimiz sanırım Samet Hocanın kendilerine sunduğu bu fırsatı tam olarak idrak edememiş durumdalar.
Ertuğrul’un formsuzluğu ile şans bulan Chedjou – Vergini ikilisi maç genelinde herhangi bir problem yaşamadan maçı tamamladılar.
Aynı şekilde genç eldiven Muhammed de kendine verilen şansı iyi değerlendirdiğini düşünüyorum.
Akhisar deplasmanı ve B.B. Erzurum maçlarında gelen galibiyetlerden sonra büyük hedefler koyan taraftarlar için de bu yenilginin yarattığı hayal kırıklığı maalesef çok daha fazla oldu.
Buradan hareketle bir kez daha gördük ki, Bursaspor adına gerçekçi hedefler konulması en doğru yaklaşım olacak.
Peki, bu hedef ne olmalı?
Yaşanan ekonomik kriz ve yönetimsel istikrarsızlıkta 2 temel hedef olmalı;
İlk hedef, futbolcuların transfer paralarının ödenemediği, personelin maaşlarını alamadığı, transferde ciddi stratejik hataların yapıldığı bir ortamda hele ki geçtiğimiz son 2 sezonda yaşananlar da göz önünü alındığında ligde kalmak...
İkincisi ise bu çöküş dönemi sonrasında Bursaspor’a yıllarca hizmet edecek genç oyuncuları yetiştirip A Takıma monte edebilmek.
Eğer bu gerçekçi hedefler üzerinden yolumuzu belirler isek çok daha sağlıklı yorum yapma şansına erişmiş oluruz.
Böylece geçen hafta alınan Akhisar galibiyetini daha da anlamlı hale getirerek, alt sıralardan ortalara doğru hamle yapmış olduk.
Herkesin, herkesi, her yerde yenebildiği bir sezonda alınan bu galibiyet, aşağılardaki soğuk nefesi ensemizde hissetmemek adına önemliydi.
Üstelik ligde son 6 haftadır yenilmeyen, istim üstünde bir rakip karşısında.
Yeşil-beyazlılar belki çok iyi bir futbol ortaya koymadı; ama rakibin de oynamasına izin vermeden bulduğu fırsatları gole çevirmeyi başardı.
Bu galibiyette öne çıkan faktörleri sıralayacak olursak:
Badji ve Aytaç’ın orta alanda, hatta zaman zaman rakibin 1. bölgesinde yapmış oldukları bitmez tükenmez baskı ve takıma kattıkları enerji, Umut Meraş ve Latolevici’nin sol taraftan, tüm sahaya yansıyan futbol oynama iştahları defans bloğunun sıfır hata ile mücadele etmesi, Samet Aybaba’nın hamle zamanlamaları...
Dediğimiz gibi Bursaspor iyi bir futbol ortaya koymadı, hatta maçın ilk yarısında sezonun belki de en durgun 45 dakikalarından birini sahaya yansıttı.
İlk yarıda gerek Samet hoca, gerek sahadaki oyuncuların inanılmaz hatalarıyla dolu 45 dakika.
Ardından da saha kenarı ve içindeki tüm aktörlerin doğruları yaptığı bir ikinci yarı izledik.
Samet hocanın, üstelik rakibin iki asıl stoperi Dany Nounkeu ve Mustafa Yumlu’nun sakatlık sebebiyle olmadığı bir maça, forvetsiz çıkma tercihi gerçekten düşündürücüydü.
Sakho, Stancu ve Lima’nın yokluğunda Umut Nayir her ne kadar henüz formda ve hazır olmasa da, sahada olması gerektiğini düşünenlerdenim.
Zira futbolda hangi bölge olursa olsun, her daim eksik bölgeye çakma oyuncu yerine, orijinal o bölgenin oyuncusunu oynatma fikrini savunan bir kişiyim.
Samet hoca da gerek yenilen golün etkisi, gerekse de Akhisarspor’un savunmadaki hatalarını görmesiyle çok hızlı ve doğru bir şekilde oyuna hamle yaptı.
Bu aşamada Burak Kapacak’ın çıkması ise tamamen taktiksel bir yorumdu. Bu bağlamda genç Burak’ın kendisi ile ilgili asla şüphe duymaması ve moral bozmaması gerek.
Bu anlamda maç öncesi puan tablosuna bakıldığında, Bursaspor adına ligin kaderini belirleyecek bir maçtı Kasımpaşa karşılaşması.
Maalesef son sezonlarda çok sık olduğu gibi, yeşil-beyazlılar bir kırılma maçını daha kaybederek, bu sezon ki hedefini de bir nevi netleştirmiş oldu.
Ve son 2 sezondur yaşanan senaryonun bu sezon da yaşanacağını gördük.
Bu haftadan sonra genel görüntüde büyük bir değişiklik olacağını düşünmüyorum şahsen. Hele ki devre arasında muhtemel transfer yasağı tehlikesi varken.
Kasımpaşa karşısında açıkçası beklentilerin altında bir Bursaspor vardı.
Özellikle golü kalesinde görene kadar ruh gibi oynayan, ardından uyanıp oyundan dengeyi kuran ve sonrasında gelen golle birlikte devre sonuna doğru skoru değiştirebilecek pozisyonları çok kolay harcayan ve son olarak genç Okan’ın dramatik hatasıyla oyunda psikolojik üstünlüğü rakibine kaptıran bir Bursaspor.
Ve bu sefer fiziksel anlamda da tempoyu yükseltemeyen yeşil-beyazlılarda yenilgi, kaçınılmaz oldu.
Geçmiş yıllarda maçların 60-70. dakikalarından sonra oyundan düşen bir takım yerine, tam tersine sahada diri kalan ve rakibini bunaltan bir takım var.
Saha içinde hemen neredeyse 90 dakikaya yayılan bu fiziksel tempo yeşil-beyazlıların hem zor gol yemesine, hem de zor yenilen bir takım olmasını sağlıyor.
Zaten ligin en az gol yiyen ve en az mağlup olan 2. takımı olması da bu sonucu destekliyor.
Burada en büyük sıkıntı oyunun hücum tarafında yaşanıyor. Özellikle de kanatlarda.
Bu bölgede oynayan Burak Kapacak, gençliğinin verdiği tecrübe eksikliği ve heyecan nedeniyle performans olarak dalgalanmalar yaşıyor.
Örneğin Pazar gecesi kötü günündeydi. Ama oynaya oynaya bu zaaflarını ortadan kaldıracaktır.
Diğer tarafta ise Latovlevici normalde oynamadığı bir yerde elinden gelenin en iyisini vermeye çalışıyor.
Açıkçası aşağıda belirteceğim sebeplerden ötürü bu sezonki erken havlu atma olayı Bursaspor adına sevindirici.
Tabii yine de kendi saha ve seyircin önünde, 1461 gibi bir takıma elenmek, hele ki rotasyon da olsa epey ciddi sayılabilecek bir kadro ile bu sonucu almak kim ne derse desin hüsrandır, hezimettir.
Ve Bursaspor için hangi kulvar olursa olsun hedef her daim galibiyet ve en üst seviye olmalıdır o ayrı bir mesele...
Gelelim niye sevindirici olduğuna;
1.Bursaspor’un kadro derinliği ve kalitesi hem ligi, hem de kupayı kaldıracak seviyede değil.
Zaten bunu Salı gecesi çok net bir şekilde gördük.
O yüzden zaten yolun sonunu göremeyecektik.
Rakip G.Saray, sakatlıklar nedeniyle ilk yarı bitmeden 3 oyuncu değişiklik hakkını tamamlamak zorunda kaldı.
Bu zorunluluk sarı-kırmızılıların moral ve taktiksel anlamda oyundan düşmesine neden oldu.
Açıkçası maç öncesi, İstanbul deplasmanında, sahasında oynadığı 4 maçta 4 galibiyet alıp, 12 gol bulan ve sadece 1 gol yiyen bir takım karşısında “beraberlik” teklif etseler, sahaya çıkmadan 1 puanı alıp Bursa’ya dönerdik.
Lakin maç içinde gelişen senaryolara bakınca, aklımıza o soruyu getirmeden duramıyoruz;
“1 puan kazandık mı, yoksa 2 puan kaybettik mi?”
Gerçekten de biraz heyecanımızı baskılayabilseydik, oyun disiplininden kopmasaydık ve maç içinde, özellikle 1-0’dan sonra bulduğumuz pozisyonlardan sadece birini sonuçlandırabilseydik şu anda çok daha mutlu, çok daha güvenli bir hafta yaşayabilirdik.
Ortaya çıkan bu istenmeyen görüntüde sahadaki genç yüreklerin yetersiz tecrübesi kadar, bazı lakayt ayaklar ve kadro kalitesinin de etkisi büyüktü.