Görüp, duyup fotoğrafını çekemediğim üç tuhaf levha
Paylaş
LinkedinFlipboardLinki KopyalaYazı Tipi
Ülkemizde görüp de fotoğrafını çekemediğim çok ilginç şeyler var. Aslında her zaman yanımda bir fotoğraf makinesi taşırım ama yine de görmek ile görüntülemek farklı şeyler.
Fotoğraflamak isteyip başaramadıklarımdan biri Marmara, diğerleri Akdeniz ve Karadeniz bölgesinde. Bakın bakalım; belki de bunlardan birinin fotoğrafını siz çekebilmişinizdir.
Karadeniz’dekinin resmini çekebilmek için onu Prof. Dr. Hızır Önsoy hoca ile geçenlerde aradık durduk ama bulamadık. Karadeniz Sahil Otoyolu’nun bir kısmı, bildiğiniz gibi, denizin taş ve kayayla doldurulması yöntemiyle yapılmış. Yine bildiğiniz gibi Karadeniz’deki dalgalar kış mevsiminde 5-6 metreye kadar çıkabiliyor. Bu durumda denize dökülen taşlar kuvvetli dalgalar tarafından kıyıya ve yola savruluyor. Bu nedenle olsa gerek Ordu civarında bir yerde yola "Dikkat! Denizden taş gelebilir" şeklinde bir uyarı levhası konulmuş. Ben de işte bu levhanın resmini çekmek istiyorum.
BUHAR SALIYORUZ, GURURLUYUZ
"Karadeniz’e yol gerekli ama bu şekilde değil" diye hep yazıp söylüyoruz. Bu yolun yanlış olduğunu artık herkes biliyor ve görüyor. Karadeniz Sahil Otoyolu’na konulan bu levha Kastamonu’nun meşhur "Dikkat! Ayı çıkabilür daş düşebilür!" levhasından daha ilginç. Bir o kadar da ibret verici. Umarım yolun henüz geçmediği Şile-Sinop arasındaki bölgede halkımız sahillerine sahip çıkar. Yoksa, benzer levhaları bugünden hazırlasınlar. Son Kumsal belgeselinin yönetmeni Aydın Kudu’ya göre, sahilini kaybetmiş yerlerdeki halk bir yıl geçmeden dalgaların sesini ve deniz kültürünü unutmaya başlıyor. Bu nedenle, dalgaların ve kumsalların fotoğraflarını da bol bol çeksinler.
Marmara Bölgesi’nde resmini çekmek istediğim şey Gebze’de yol üzerindeki bir fabrikanın önünde bulunuyor. Önünden her geçişte "tüh" dediğim levhada şöyle bir şey yazıyor: "Bu fabrika, günde havaya 10 bin ton su buharı salıyor". Fabrika sahibi benim Karadenizli bir hemşerim mi bilmiyorum ama böyle bir şeyi dünyayı arasanız bulamazsınız. Havaya su buharı salmak iyi bir şey değildir. Çünkü su buharı en büyük sera gazıdır. Su buharı, diğer gaz karışımlarının yutacağından yaklaşık beş kez daha fazla karasal ışınımı yutar. Bu da, nemli gecelerde havanın biraz daha sıcak olmasının sebebini açıklar. Bu nedenle, kışın havalar çok kuruduğunda da sıcaklığı hissedebilmek için odanın havasına biraz nem ilave etmeye çalışırız. Yani ne kadar çok nem, o kadar çok sıcak hava.
GÜNEŞ SEVMEYEN SİTE
Akdeniz Bölgesi’nde fotoğrafını çekmek istediğim levhada ise "Bu sitede güneş kolektörü kullanmak yasaktır" şeklinde bir ifade vardı. Bizden yaklaşık üç kat daha az güneş alan Almanya’da binaların üzeri güneş kolektörü ya da deposuyla değil, güneş fotovoltikleriyle kaplanıyor. Böylece binanın sadece sıcak su ihtiyacı değil; tüm elektrikli aletlerin elektrik ihtiyacı karşılanıyor. Üretilen enerji kullanılmadığı zaman şehir şebekesine veriliyor; yetmediği zaman şehir şebekesinden alıyor. Evlerdeki iki yönlü çalışan elektrik saatleri aradaki farkı hesaplıyor ve fatura buna göre ödeniyor.
Bizde ganimet gibi olan güneş enerjisini kullanmamız için Almanya’daki gibi devlet desteği olmadığı gibi çatıya bir şeyler koymak da hep problemdir. Çünkü toplu bir çözüme gidilmediği takdirde her daire isterse çanak, isterse de güneş kolektörleri ve deposu koyarsa, çatılar görüntüsel çöplük olabilir ve kırılmadık kiremit kalmayabilir. Çatı her ne kadar ortak alan ise de kullanım söz konusu olduğunda ortak alan, bakım söz konusu olduğunda ise üvey evlat. Bu durumda en kolayı yasaklayın gitsin!
Görüp de fotoğraflarını çekemediğim bu levhalar benim için çok önemli. Çünkü konferans ve derslerimde böyle resim ve örnekler çok faydalı oluyor. Ne de olsa eğlenerek öğrenmek en iyi öğrenme yoluymuş. Hele de bizim gibi ağlanacak haline gülebilenler olursa keyfine doyum olmuyor!