Bir avuç su için güzelim İğneada’yı çöle çevirmeyin
Paylaş
LinkedinFlipboardLinki KopyalaYazı Tipi
Allah’ım bu nasıl bir çelişkidir! İstanbul bir avuç su için ahtapot gibi kollarından birini İğneada longoz ormanlarına, diğerini Melen’e uzatmış.
Aynı günlerde İstanbul’daki sadece bir konut projesinde 35 bin metrekare lagün oluşturmak için ayrılıyor. Neymiş efendim konutları çevreleyen göller her ev için farklı güzellikte manzara sağlayacakmış!
Geçenlerde İğneada’ya gittim. Adına bakıp aldanmayın; burada ada filan yok. Derelerinde de su kalmamıştı. Aşırı nüfus ve sanayinin biriktiği İstanbul’da ise önemli miktarda suya ihtiyaç var. Hal böyleyken bir yandan İstanbul’da "en dikkat çeken özelliği villaların çevresindeki lagünler" olan büyük konut projeleri yapılıyor; bir yandan da İğneada’nın bir avuç suyunun İstanbul’a getirilmesi planlanıyor.
Lagün, denizle yeraltından veya yerüstünden bir suyoluyla bağlantısı bulunan, denizden çoğunlukla da dar bir kara şeridiyle ayrılmış göllerdir. Türkiye’de lagünlere iyi bir örnek vermek gerekirse, Fethiye’deki Ölüdeniz ya da Marmara Bölgesi’ndeki Büyükçekmece, Küçükçekmece ve Durusu Gölü’nden bahsedilebilir. Yani örneğin İstanbul Samandıra beldesinin denize kıyısı yok ki lagünleri olsun. Peki, İstanbul Samandıra gibi bir yerde kurulacak olan bu yapay göllerin suyu nereden gelecek? Ömerli’den mi, Melen’den mi ya da İğneada’dan mı?..
İğneada’daki durumu yerinde görünce bir türküyü hatırladım. "Atmacayı vurdular bir avuç kanı için, Gel edelim sevdalık babanın cani için, Kadırga yok diyorlar nereye gidiyorlar, Benim ufak gülümü ellere veriyorlar." Bulanıkdere, Madaradere ve Çavuşdere’nin suyu, İğneadalılar için İğneada’nın hem kanı, hem de gülü; manzara değil!
MISIR’DA YAŞANANLARDAN DERS ALMAK GEREKİR
Peki, buradaki "bir avuç su" alınırsa ne olur? İğneadalılar olası sonuçları şöyle açıklıyor:
1) Su basar ormanlar su basmaz! Derelerimizin suyunu alarak bizim longoz dediğimiz, dünyada su basar orman olarak adlandırılan, Avrupa kıtasının son ve en büyük korunan alanını yok edersiniz.
2) Longozlar yok olur! Longozları gençleştiren, çeşitliliği sağlayan en önemli etken her yıl sularla kaplanmasıdır. Su giderse, önce çeşitlilik gider, ardından da binlerce hektarlık orman yok olur.
3) Bitki çeşitliliği yok olur! Longozlarda yaşayan 544 tür bitki yok olur. Bu bitkilerin 3 tanesi endemik ve 11 türü de küresel ölçüde tehlike altında bitkilerdir.
4) Hayvan çeşitliliği ve yaban hayatı biter! 310 tür böcek, 28 tür balık, 46 tür memeli, 194 tür kuş ve 17 tür sürüngenin yaşam alanları kaybolur.
5) Patlayan Erikli, Mert, Saka ve Deniz gölleri sonsuza kadar patlayamaz! Göllerin patlaması deniz canlılarının ihtiyacı olan planktonları ve siltasyon içeriklerini körfeze boşaltarak deniz ekosistemindeki canlıların beslenmesi için önemli bir görevi yerine getirir. Balıkçılık açısından önemli olan, palamut ve lüfer gibi balıkların İğneada Körfezi’ne gelmelerini sağlar. Sular körfeze akmazsa balıkçılığın da sonu gelir. Bilimsel veriler göstermiştir ki Mısırlıların Nil nehri üzerine Asuan barajını inşa etmelerinden sonraki yıllarda Akdeniz’deki balıklar yüzde 40 azaldı. Yani sularımız denize boşa akmıyor!
6) Longozları tuzlu su basar! İrili ufaklı birçok derenin getirdiği sularla oluşan ve denizle longozlar arasında kalan göller, longoz ormanları için adeta bir sigortadır. Doğal tatlı su perdesi oluşturarak denizle hemen hemen aynı seviyedeki ormanlara alttan ve üstten tuzlu deniz suyu girişini önler. Bölgedeki toprağın tuzlanması, yöredeki meyvecilik, kavakçılık, hayvancılık, ormancılığı olumsuz etkileyecektir.
7) Ekoturizm sona erer! Tüm dünyadan Demirköy’e, İğneada’ya, Sivriler’e ziyaretçi gelmeye başladı, ekoturizm için bir umut yaratıldı. Longozlar ölünce bu ilgi yok olur.
HANGİ KULAĞI KORUMALI HANGİ KULAĞI ÇEKMELİ
İstanbul’da kuralsız bir şekilde artan nüfusun ve su talebinin cezasını başka bir yerde yaşayan canlılar neden çeksin? Aslında lagün’ün Türkçe karşılığı "deniz kulağıdır". Denizi olmayan yerde deniz kulağı yapmaya kalkanların da kulağı mutlaka çekilmeli. İstanbul, kendisi ile birlikte çevresindeki tüm yaşamı yok etmeden İstanbul’daki sulu-artistik projeler, nüfus ve sanayideki artış bir an önce durdurulmalı. Osmanlı’nın yüzlerce yıl önce İstanbul’a vize koyduğu gibi Sayın Başbakanımızın vize önerisi de bu problemin çözümünde ilk adım olarak bir an önce yürürlüğe konulmalı...