Bilime aykırı olan yeni Kıyı Kanunu tasarısı, Türk turizmine darbe vuracak
Paylaş
LinkedinFlipboardLinki KopyalaYazı Tipi
Türkiye üç tarafı dört değişik özellikteki denizler ve 8 bin 333 km. uzunluğunda kıyı ile çevrili bir ülke.
Deniz, güneş ve kuma dayalı turizmi de bu denizlerin doğal kıyılarında yoğunlaşmış. Böylece, doğal dokusu korunmuş kıyılar Türkiye’nin cari açığını kapatmakta büyük rol oynayan turizm sektörü için hayati önem taşıyor. Bu nedenle, yeni kıyı kanun tasarısı turizmin bindiği dalı keserek turizm sektörüne de zarar verecek gibi duruyor.
Bayındırlık ve İskan Bakanlığı’na göre, Kıyı Kanunu’nda yapılacak değişiklikler ile önümüzdeki dönemde kıyılarda rant elde etmeye yönelik yapılaşmanın önüne geçilecek. Sivil toplum kuruluşlarına göre ise, Kıyı Kanunu’nda yapılacak değişiklikle denizden 100 m. içeride kalan alanlardaki imarsız yapılara af geliyor. Örneğin, Samsun Şehir Plancıları Odasından Vildan Kumbasar’a göre, Kıyı Kanunu’nda değişiklik öngören yasa taslağı koruma amaçlı değil, doğal ve kültürel değerleri bir meta olarak pazarlamaya yönelik.
BIA Haber Merkezi’ne göre Şehir Plancıları Odası’ndan Belma Babacan, tasarının yasalaşması halinde, turizm adına hızla yeni yapılaşmaların ortaya çıkacağını söylüyor: "Kıyılar zaten kötü kullanılmış. Henüz planlanmamış alanlarda bu tür yatırımlar daha hızlı gündeme gelebilir. Bu tasarının asıl zararı, turizm için cazip olan değerleri kaybetmek olacak. Turizmi doğal değerler cazip tutar. Özel koruma bölgeleri bu yüzden ilan edilir. Bu tür yapılaşmalar sonucunda, turizmi gündeme getiren doğal değer kalmaz, ölü yatırımlara dönüşür."
Kıyılarda doğal değerler denilince, akla Türkiye ve Kuzey Kıbrıs kıyı bitki örtüsünü yıllardır bitki ekolojisi ve bitki sosyolojisi yönünden araştıran Prof. Dr. Turhan Uslu hocamız gelir. Çekül Vakfı İletişim Ağı’nda yer alan bir habere göre hocamız kıyı kanun tasarısını, "hazırlayanlar" ve "ülke adına" diye ikiye ayırarak ele alıyor. Hazırlayanlar açısından bakılınca; Türkiye’de 100 m. yapı yasağı olan sahil şeridi kaldırılınca 833 milyon 300 bin metrekarelik bir alan ve güzel bir rant ortaya çıktığı görülüyor.
Ülke açısından bakıldığında; kıyı kumul, kıyı tuzcul, kıyı acısu, kıyı sulak alanlar, deltalar, lagünler, kıyı gölleri, kıyı kayalıkları, kıyı makisi, kıyı ormanları gibi birçok ekosistem bu ekosistemlerdeki birçok habitat yok olacakmış. Bu habitatlar; plaj kuşağı, hareketli kumullar kuşağı, sabit kumullar kuşağı, kumul gerisi çayırlar, az tuzlu, orta tuzlu, çok tuzlu habitatlar. Tabii bunlarla birlikte bu şeritteki ekosistemlerdeki biyoçeşitlilik de sona erecek. Bitki türleri, endemik bitki türleri, bitki toplulukları, endemik bitki toplulukları, memeliler, sürüngenler, kurbağalar, kaplumbağa ve fok gibi deniz canlıları yok olacak.
Gelecek nesillere de bu kıyılar turizmdeki cazibe merkezleri olarak kalmayacaklar. Bu arada balıkçılık için önemli olan kıyı toprakları da yok olacakmış... Ne gam, kime gam!..
DENİZLER HIZLA YÜKSELİYOR
Şu an yürürlükte olan Kıyı Kanunu’na göre kıyı; kıyı çizgisi ile kıyı kenar çizgisi arasındaki alana deniyor. Kıyı Çizgisi ise, "deniz, tabii ve suni göl ve akarsularda, taşkın durumları dışında, suyun kara parçasına değdiği noktaların birleşmesinden oluşan meteorolojik olaylara göre değişen doğal çizgi." Fakat Kıyı Kanunu’nu yapanlar, Kıyı Kenar Çizgisi Tespit Komisyonu’na meteoroloji mühendislerinin girmesini uygun görmemiş. Bu nedenle meteorolojik olaylara ve iklim değişimine göre değişen kıyı kenar çizgisi, ülkemizde mevzuat hazretleri tarafından yerine mıhlanmış durumda! Zinhar yükselemez!
Türk Deniz Araştırmaları Vakfı (TÜDAV) Başkanı Prof. Dr. Bayram Öztürk, 27 ili deniz kıyısında olan Türkiye’nin deniz suyu yükselmesinden kötü etkileneceğini söylüyor. Mevcut veriler kıyılarımızda yılda 4-10 milimetrelik deniz seviyesi artışı olduğunu göstermekte. Hükümetlerarası iklim değişimi paneline (IPCC) göre ise geçen yüzyılda küresel deniz seviyesi 10-20 cm yükseldi. Bu yüzyılda 40-60 cm daha yükselecek. Çok basit bir kuralı bilmeyenler için deniz su seviyesinin birkaç santim yükselmesi, büyük bir tehlikeymiş gibi görünmez. Hálbuki Bruun kuralına göre deniz seviyesi 1 birim yükselirse, onun 100 katı kadar bir uzunluktaki sahil tahribata uğrar. Yani yeni tasarı ile 10 metreye indirilen kıyı, sadece 10 santimlik bir su seviye yükselmesine karşılık geliyor!
HALK DA İSTEMİYOR
Bilimsel gerçekler kıyı çizgimizi henüz yükseltemedi, ama kıyılardaki imarsız yapılar bunu geriletebiliyor! Çünkü yeni tasarıyla, kıyı kenar çizgisi tarifi de değiştirilip, sahil şeridi sınırı yapı ve tesislerin cephe hatlarına çekiliyor. Yani sahil şeridi sınırı, imara aykırı yapıların başladığı yer olarak kabul ediliyor. Böylece imarsız bir yapı ya da tesis, kıyıda da olsa sahil şeridindeymiş kabul edileceği ve imar izni verile bileceği ifade ediliyor.
Ayrıca Babacan’a göre, "Karadeniz Sahil Yolu gibi projelere zemin hazırlanıyor." Hálbuki bilim ve halk bunu istemiyor. Örneğin Aksu Muhtarı Musa Kazım Özçıçek 31 Mart 2006’da yaptığı Karadeniz Sahil Yolu ile ilgili basın açıklamasında özetle şöyle diyor: "Adı batası, kıyı kıyım yolu ile şimdi tahrip edilmiş kıyının, sit niteliğinde olup olmadığını bilirkişi kurulu inceleyecek. Adaletten hızlı bir karar bekliyoruz. Kıyımız tahrip edilse bile, denizle aramıza bir kara duvar olarak girecek olan yol inşaatının kıyıda gerçekleşmesini istemiyoruz. Dileğimiz bir an önce, adaletin gücünü göstererek karar alması ve inşaatı durdurması. Bizler, denizi, dağı ve deresi ile bir bütün olan, vira ve kalos kültürü ile yöre insanımızın kimliğinin bir parçası olan kıyının daha çok tahrip edilmesini istemiyoruz. Adalet istiyoruz."
Özetle, yeni kıyı tasarısı anayasaya, turizme, bilime ve halkın isteklerine ters...