Noter katibi bir annenin sahtecilikten mahkum olduğu dosyayı konuya dikkat çekmek adına yayınlamak istiyorum. Yeniden yargılama talebi mahkeme önünde ve teknik olarak bu konudaki yargı süreci devam ettiği için de hiçbir girmiyorum.
HUKUK İSYANI
Mektup ve eki dosya Tekirdağ Çorlu’dan geldi. Yazan B.B. adlı bir koca ve kamu görevlisi olduğu için adı bende saklı. Karısının haksız yere hapiste yattığından yakınıyor. B.B. mektubunda, “Mahkeme eşim hakkında ceza verilirken verilecek cezanın olmazsa olmazı olarak suça konu belgenin sahte olup olmadığı hususunda inceleme yapılmamış, bilirkişi raporu aldırılmamıştır. İlgilisinin ifadesinin alınması yoluna dahi gidilmemiştir. Verilen ceza bir hukuk ayıbı bir hukuk faciasıdır” diye isyan ediyor. Önce olayı aktarmak istiyorum:
O İMZA BENİM
N.B., Tekirdağ Çorlu’da noter katibi olarak çalışırken, sahtecilikle suçlanıyor. Sadece bir vekaletnameyle yani tek bir belgeyle ilgili olarak evrakta sahtecilikten 17 sanıklı bir davada hakim karşısına çıkıyor. 85 klasörlük dosyada N.B. sadece bir tek belgede sahtecilikle itham ediliyor. N.B.’nin avukatı belgenin sahte olmadığına ilişkin bilirkişi raporu alıp mahkemeye de sunuyor. İşin ilginç tarafı ise şu:
Yargılama konusu o vekaletnamenin altındaki imzanın sahibi mahkemeye hitaben “O imza benimkine benziyor. İncelemeye muvaffakat ediyorum” diye dilekçe yazıyor. Ancak, iddiaya göre mahkeme bu incelemeyi hiçbir aşamada yaptırmıyor. N.B. cezası onanınca cezaevine giriyor.
İŞTE O DİLEKÇE
N.B.’nin avukatı da infaz durdurma ve yeniden yargılama talebiyle bu dilekçeyi ekleyip bir kez daha mahkemeye başvuruyor. Bu dilekçede özetle bakın şöyle:
Ankara Eczacı Odası Gençlik Komisyonu tarafından 11. kez düzenlenen “Ulusal Hasta Bilgilendirme Yarışması” ve organizasyonu Ankara’da yapıldı. Yarışmanın temel amacı “eczane eczacılığına” dayanan kriterlere göre “eczacı-hasta” ilişkisini değerlendirerek, eczacının sağlık sistemindeki rolünü vurgulamak ve meslek duyarlılığını yeni nesillerle aşılamaktı. Ankara’da 11, 12 ve 13 Nisan’da yapılan organizasyona tam 14 üniversitenin üniversite öğrencileri katıldı. Yarışmacı olarak katılan üniversiteler şöyleydi:
“Anadolu Üniversitesi Eczacılık Fakültesi, Ankara Üniversitesi Eczacılık Fakültesi, Atatürk Üniversitesi Eczacılık Fakültesi, Ege Üniversitesi Eczacılık Fakültesi, Erciyes Üniversitesi Eczacılık Fakültesi, Gazi Üniversitesi Eczacılık Fakültesi, Hacettepe Üniversitesi Eczacılık Fakültesi, İnönü Üniversitesi Eczacılık Fakültesi, Marmara Üniversitesi Eczacılık Fakültesi, Yakındoğu Üniversitesi Eczacılık Fakültesi, Yeditepe Üniversitesi Eczacılık Fakültesi, Yeni Yüzyıl Üniversitesi Eczacılık Fakültesi”
Erzincan Üniversitesi Eczacılık Fakültesi, İstanbul Kemerburgaz Üniversitesi Eczacılık Fakültesi ve Uluslararası Kıbrıs Üniversitesi Eczacılık Fakültesi ise izleyeci olarak katıldılar.
JÜRİ ECZACILARDAN OLUŞTU
Yarışma programı Türkiye’deki ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ndeki Eczacılık Fakültesi öğrencilerinin katılımıyla 12 Nisan Cumartesi günü saat 12.00 de Anıtkabir’de saygı duruşu ile başladı. Yarışma aynı gün saat 14.00’de yapıldı. Beyaz önlükleri içinde heyacanla tiyatro sanatçısı “hastalarının” ve jürinin karşısına çıkan yarışmacılar, doktorun reçetelendirdiği ilaçların nasıl kullanılacağını anlattılar. Jüri şu isimlerden oluştu:
“Prof. Dr. Mehtap Uysal, (AEO Gözlemcisi), Ecz. Murat Levet Koçak, Ecz. Hilmi Şener, Ecz. Nail Uzunoğlu, Ecz. Erdoğan Karakullukçu, , Ecz. Haluk Kürşat Parlatan, Ecz. Aysel Acar, Ecz. Hülya Karahasanoğlu, Ecz. Nesrin Özaslan, Ecz. Pınar Emine Lokumcu, Ecz. Sevgi Gülsoy, Ecz. Orhan Tunçlar, Ecz. Aliye Büyükyılmaz, Ecz. Raife Yeşim Belli, ve Ecz. Bengü Özdemir”
HEYACANLANDILAR
Ben de vatandaş kimliğimle ama gazeteci gözüyle o jürideydim. Önümüzdeki dosyadaki senaryoya göre yarışmacı öğrenciler sahnedeki eczaneye gelen hastaya kullanacakları, astım, şeker, tansiyon, uçuk ve benzeri ilaçların kullanım şeklinin yanısıra hastalıklarıyla ilgili bilgiler verirken, uyarılarda bulundular. Sorularını yanıtlarken, doğru ilaç kullanmayı anlayıp anlamadıklarını da kontrol ettiler. Mesleki bilgi ve becerileri yanında, hastayı karşılama şekilleri, anlatım biçimlerini de değerlendirdim. Hiçbir yarışmacının hastaya doktor reçetesi olmadan ilaç tavsiye etmemelerine de artı puan verdim. Tıbbi terimler yerine vatandaşın anlayacağı basit cümlelerle anlatım yapan yarışmacılara yüksek puan verdim. Tıbbi terim ağırlıklı hasta bilgilendiren yarışmacıların puanını ise kırdım.
18 milyon yapı stoğunun yüzde 67’si de kaçak durumda. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı verilerine göre iki binadan biri kaçak. Bayındırlık ve İskan Bakanlığı’nın açıklamasına göre ise 2004 yılından bu yana İstanbul’da 7 bin 449 kaçak bina yıkıldı.
Kentsel dönüşüm kapsamında kaçak ve ruhsatsız yapıların yıkımına hız verildi anlaşılan. Bu arada ise ruhsatsız diye yıkılan binalar konusunda Danıştay’dan çok önemli bir emsal karar çıktı.
Danıştay, doğrudan Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (AİHS) ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (AİHM) örnek kararlarına atıf yaparak bu kararı aldı. Danıştay, mahkeme kararıyla yıkımına karar verilen binaya hukuka aykırı planı oluşturup ruhsat veren belediyeyi “kusurlu” buldu. Danıştay belediyelere, ““Yargı kararıyla da yıksan, binanın bedelini iyi niyetli vatandaşa öde” dedi. Önce bu davanın nasıl açıldığına gözatalım:
İMAR PLANI İPTAL EDİLDİ
Ankara Çankaya’da altı yıl önce dört bloğun imar planları iptal edilince “ruhsatsız duruma düştü” diye Çankaya Belediye Encümeni kararıyla yıkımına karar verildi. Ancak, iki şirket yıkım kararına karşı dava açtılar. Davaya bakan Ankara 11. İdare Mahkemesi, yapı ruhsatı ve dayanağı imar planları iptal edildiği ve bu karar da Danıştay’da onandığı gerekçesiyle davayı 2010’da reddetti.
AİHS VE AİHM’E DAYANDI
Bu karar da Danıştay 14. Dairesi’nde temyiz edildi. Danıştay, anayasının “mülkiyet hakkı” Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin “mülkiyetin korunması” maddelerine ve AİHM’in mülkiyet hakkını koruyan kararlarını dayanak göstererek, temyiz istemini kabul etti. Danıştay, Ankara 11. İdare Mahkemesi’nin davaya ret kararını ise oyçokluğu bozdu.
YUNANİSTAN VE TÜRKİYE ÖRNEĞİ
Yanıtım;: Evet.
Eskişehir Anadolu Üniversitesi Rektörlüğü’ne karşı idari yargıya başvurup ağaç tazminatı isteyen ve kazanan vatandaşın lehine verilen karar okurumun bu sorusunun yanıtı gibi. Önce o örnek davanın nasıl açıldığına göz atalım:
ILS SİSTEMİ AĞAÇ KESTİRDİ
Eskişehir’de oturan bir vatandaşa ait çok sayıda ağaç, Anadolu Üniversitesi bünyesindeki Anadolu Hava Alanına, uçakların daha güvenli iniş kalkış yapabilmelerini sağlamak için kurulan ILS (hassas yaklaşma sisteminin) çalışmasına engel olduğu gerekçesiyle Sivil Havacılık Kanunu çerçevesinde Valilik talimatıyla belediyece kesildi. Bunun üzerine vatandaş bahçesindeki ağaçlar kesildiği için tazminat talebiyle idare mahkemesine başvurdu. Davacı vatandaş kesilen ağaçları için 22 bin 749 lira maddi, bin lira da manevi tazminat istedi.
18 BİN LİRALIK AĞAÇ TAZMİNATI
Davaya bakan Eskişehir 1. İdare Mahkemesi, kesilen ağaçlarla ilgili bilirkişi incelemesi yaptırdı. Mahkemenin kararına esas aldığı bilirkişi raporunda ağaçların tamamının eskiden dikildiğini belirterek, 18 bin 158 lira maddi tazminata hükmetti. Mahkeme davalı idarenin manevi tazminatla sorumlu tutulamayacağına karar verdi. Manevi tazminat talebini ise reddetti. Davalı Rektörlük ise ağaç tazminatı kararını Danıştay 10. Dairesi’nde temyiz etti.
DANIŞTAY: TAZMİN EDİN
Temyiz talebini oy birliği ile reddedip idare mahkemesinin ağaçlar için hükmettiği maddi tazminat kararını onayan Danıştay bakın şöyle dedi:
Bana gelen sorulardan birisi de şuydu:
“Göreve iade davası açtık. Bu uygulamalar mobbing sayılabilir mi? Mobbing davası açabilir miyiz?”
Yanıtım evet. Bu konudaki örnek karar Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’ndan (YHGK) çıktı. Karar, 56 yaşındaki evli A.H.B. adlı kadın avukatın 14 yıl boyunca bir devlet bankasının İstanbul şubesinde çalıştıktan sonra dokuz ayda önce Adana’ya ardından kısa sürelerle Kahramanmaraş, Gaziantep ve Mardin’de 30 kez yer değiştirilerek görevlendirilmesi üzerine açtığı mobbing davasında verildi. Yargıtay uygulamanın mobbing olduğuna karar verdi. Kararda, memurların sık sık başka illere atanması ve emekliliğe zorlanması mobbing sayıldı ve o kamu kurumunun, sürülen memura maddi-manevi tazminat ödemesi istendi. Bu karar bir ilk ve emsal niteliğinde. Önce bu davanın nasıl açıldığına bakalım:
30 YER DEĞİŞİKLİĞİNE 40 BİN TL’LİK DAVA
Kamu bankasında 14 yıl avukatlık yapan A.H.B., 9 ayda dört ilde 30 ayrı yerde görevlendirilerek mobbing uygulandığı iddiasıyla İstanbul 4. İş Mahkemesi’nde 17 Temmuz 2012’de dava açtı. 30 bin lira manevi, on bin lira manevi tazminat istedi. Bu talebini mahkeme reddetti. Kararda, görev değişikliklerinin mobbing olmadığı, bu şekilde kabul edilse bile kişilik haklarına saldırı oluşturacak şekilde Borçlar Kanunu’nu çerçevesinde tazminat talep edilmesine imkan verecek uygulamalar kabul edilemeyeceği vurgulandı. Davacı avukat kararı temyiz etti. Daire “mobbing var” diye bozdu. Ancak, İstanbul 4. İş Mahkemesi ret kararında direnince mobbing davası YHGK’ya taşındı. Kurul mahkeminin direnme kararını da bozdu. Kurul, davacı kadın avukata mobbing tazminatı ödenmesini istedi. Karar bakın özetle şöyle:
İŞVEREN ÖNLEM ALMAKLA YÜKÜMLÜ
“İşveren, hizmet ilişkisinde işçinin kişiliğini korumak ve saygı göstermek ve iş yerinde dürüstlük ilkelerine uygun bir düzeni sağlamakla, özellikle işçilerin psikolojik ve cinsel tacize uğramamaları ve bu tür tacizlere uğramış olanların daha fazla zarar görmemeleri için gerekli önlemleri almakla yükümlüdür.
OLAĞAN UYGULAMA SAYILAMAZ
Onlardan biri de sevgili okurum Nejla’nın maili. Bir kamu kuruluşunda çalıştığı için açık adını yazmak istemedim. Ama önerilerini başta Büyükşehir olmak üzere tüm ilçe belediyelerine iletmek istiyorum:
İlk önerisi İstanbul Bostancı İskelesi civarındakiler gibi başıboş köpeklerin kısırlaştırılması, kulaklarına küpe takılarak kontrol altına alınmaları. İkinci önerisi kamu kuruluşlarının yemekhaneleri ve restoranlardan artık yemeklerin toplanıp, özellikle hayvan sayısının çok olduğu Çankaya bölgesinde aç köpeklere dağıtılması. Üçüncü ve nihai çözüm önerisi ise Büyükşehir Belediyesi’nin yıllardır ertelediği modern ve büyük bir hayvan barınağı yaptırması, Çankaya Belediyesi’nin de Mühye’deki barınağının kapasitesini artırması.
Seçim arifesinde tüm belediye başkan adaylarını havyan hakları konusunda duyarlı olmaya çağırıyor okurum. Ama beni en derinden yaralayanı Ümitköy’de başıboş aç köpeklerin saldırganlaşıp zavallı kedileri parçaladığını yazması oldu. İşte Nejla’nın o maili:
KEDİLERİ PARÇALIYOR
“Öncelikle gazetenizde bu hepimizi derinden yaralayan soruna yer verdiğiniz için sonsuz teşekkürler. Yüreğinize ve elinize sağlık. Yazınızda adı geçen semtlerin yaşadığı sorunu aynı ağırlıkta biz de Ümitköy’deki semtin bizim bulunduğumuz kısmı Çankaya Belediyesi’ne bağlı yaşamaktayız. Özellikle belli bir saatten sonra, ağırlıklı olarak müstakil konutların olduğu bu bölgede yaya olarak dolaşmak sıkıntılı. Ama asıl problem bu zavallı aç hayvanların özellikle soğuk kış gecelerinde birbirine saldırması yanında savunmasız kedileri parçalaması. Öyle ki kimi akşamlar, bu zavallı köpeklerin canhıraş bağırtıları yüzünden o kadar içimiz yanıyor ki aklımızı oynatacağız. Ayrıca sitemizin bahçesinde özenle beslediğimiz kediler de dahil küçücük savunmasız kediler, geceleri kontrolsüz dolaşan bu hayvanların saldırısına uğrama korkusuyla yaşamakta. Sorun hakikaten çok büyük ve yürek paralayıcı. Ama çözümü de bir o kadar basit. Sadece biraz ilgi ve çaba.
BOSTANCI ÖRNEĞİ
Ancak veterinerlerin de ifade ettiği gibi ivedi çözüm, öncelikle bu hayvanların yaşadığı bölgede kısırlaştırılması ve ilgili belediyenin günde bir kez bu hayvanlara çevredeki restoran, iş yeri vb yerlerden toplayacağı yiyecek artıkları veya düşük maliyetli kuru mama ile beslemesi. Kendi görev yaptığım bakanlıktan biliyorum. Öğle yemeklerinden artanlar çöpe gitmekte. Bildiğiniz üzere bu hayvanların saldırganlıkları kısırlaştırıldığında ortadan kalkmaktadır. Örneğin İstanbul Bostancı iskelesi civarında kısırlaştırılmış kulakları işaretli köpekler, insanlarla birlikte sakin bir şekilde yaşamaktadır.
ÇANKAYA KÖTÜ BİR SINAV VERDİ
Ilgıt ailesi özelleştirilen elektrik hizmeti sonrasında arızalanan elektrik kablosunu kendilerinin sokağı kazdırıp tamir ettirmeleri gerektiğini öğrenince şok olmuşlardı. Yönetmelik değişikliği nedeniyle çaresiz kalıp sokağı kazdırıp masrafları ödeyerek, arızayı gidermişlerdi. Bana gelen maillerden anlaşılıyor ki, GOP’ta elektrik şebekesine ilişkin sorunlar Ilgıt ailesinin yaşadıkları ile sınırlı değil. Nenehatun’da inşaat yapan Mehmet Zeki Okçu da yine cebinden ödeyerek çözmesi gereken bu kez elektrik panosuyla ilgili farklı bir sorun yaşıyor.
KAMUSAL ALANDA KENDİN KALDIR
Okçu, inşaatının önündeki elektrik panosunu girişi engellendiği için kaldırtmak istedi. Çankaya Belediyesi başvurusu üzerine, caddeki elektrik panosu için “Bina girişi engelleniyor” tespiti yapıyor. Başvurması gereken ilgili kurum olarak da Enerjisa’yı gösterdi. Okçu, başvurduğu şirketten “Pano kamusal alanda. Elektrik panosunu masrafını karşılarsanız kaldırırız” yanıtı aldı. Önce Okçu’nun o maili:
“Ankara İli Çankaya İlçesi 5438 Ada,18 Parsel’de bulunan ve tarafıma ait arsaya (Nenehatun Caddesi No:83) inşaat yapmaktayım. Yapmakta olduğum inşaatın garaj rampa girişinin tam önünde elektrik panosu bulunmaktadır. İnşaat Çankaya Belediyesi’nden onaylı projeye uygun olarak yapılmaktadır. Bina garaj rampa girişinin tam önünde bulunan elektrik panosu devam etmekte olan inşaat yapımını engelleyip zarar verdiği gibi, inşaatın tamamlanması durumunda ise binanın kullanımını engelleyecektir Konu ile ilgili olarak gerek Çankaya Belediyesi’ne, gerekse Enerjisa’ya elektrik panosunun kaldırılması konusunda başvuru yapılmıştır. Gelen cevabi yazılarda,
‘Çankaya Belediyesi yapılan kontrol esnasında, panonun yapımı devam etmekte olan inşaatın otopark rampa önünde bulunduğu, mevcut hali ile inşaata giriş çıkışına engel olduğunun tespitini yapmakla birlikte konu ile ilgili olarak ilgili kuruma başvuru yapılması gerektiğini’ bildirmiştir.
MASRAFINI KARŞILAYIN KALDIRIRIZ
Enerjisa ise otopark rampası önünde kalan elektrik panosunun civar meskenlerin elektrik ihtiyacını karşıladığı, parsel sınırında bulunmayıp kamusal alanda olduğunu, deplase işleminin tarafımızca yapılması gerektiğini, şirketlerinin Dağıtım Varlıkları Müdürlüğü’ne başvurmamız halinde bağlantı şartlarının belirlenmesi ve tesis sözleşmesinin yapılması akabinde masrafları tarafımızca karşılanacak şekilde ilgili elektrik panosunun deplase işleminin tarafımızca yapılabileceği konusunda görüş beyan etmişlerdir.
MAĞDUR OLDUM
Geçen hafta yaşadıkları elektrik arızası sırasında özelleştirilen elektrik hizmeti sonrasında arızalanan elektrik kablosunu kendilerinin sokağı kazdırıp eve çektirmeleri gerektiğini öğrenince şok olmuşlardı. Ankara Hürriyet de bu haberi geçen hafta sütunlarına taşımıştı. Ilgıt ailesi yetkililerden sözleşme hürriyetine de anayasaya da aykırı gördükleri bu yönetmelik düzenlemesinin iptalini istiyorlar. Ankara’nın artık eskiyen kent elektrik şebekesini dikkate alınca herkesin başına gelmesi muhtemel sorunu ben de yazmak istedim. Önce Atakan Ilgıt’ın iddia ve değerlendirmeleri şöyle:
YÖNETMELİK DEĞİŞİKLİĞİ ABONEYİ VURDU
“Biz 1978’den bu yana GOP Han sokak numara 15’te oturuyoruz. Geçen hafta elektrik arızası yaşadık. Elektrik kablolarının arızasından artık bizim sorumlu olduğumuzu öğrendik. Kamu olarak elektrik dağıtımını özelleştireyim ve bunu yaparken hiç bir abonenin haberi yokken, alt yapıdan da sorumlu şirkete bir kıyak çekerek yönetmenliğe ‘dağıtım kutusundan itibaren evinizin içindeki kofraya kadar olan kablonun sorumluluğu aboneye aittir’ diye madde eklenmiş. Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu’nun Elektrik Piyasası Müşteri Hizmetleri Yönetmenliği’nde değişiklik yapılmasına dair yönetmenliğin 1. Maddesindeki (25/09/2002 tarihli ve 24887 sayılı Resmi Gazetede yayınlanan Elektrik Piyasası Müşteri Hizmetleri Yönetmenliği’nin 4. Maddesine eklenen tanım) tanım aynen şöyle:
“34. braşman “irtibat” hatti: Müşteri dağıtım sistemine bağlandığı bağlantı noktasına kadar müşteri tarafından tesis edilen, müşterinin mülkiyetinde olan ve münhasıran müşteri bağlantı talebinin karşılanması amacıyla kullanılan tüm tesisat (hat, kablo, direk, kesici ve ölçü sistemi vb.)”
BU MADDE ESKİ ABONELER İÇİN GEÇERLİ DEĞİLDİR
Yöneticilere sesleniyorum. Bu madde eski aboneler için geçerli değildir. Kablonun sorumluluğunu nasıl bize yüklüyorsunuz. Özelleştirirken bütün bu hakların yasa ve yönetmeliklere ilim ve tekniğe uygun olduğuna dair aramızda bir akit mi var. Herşey birilerine kamu düzeni ile menfaat sağlamak içim yapılmış bir yönetmelik değişikliğidir. Bu mu adalet anlayışı, vatandaş hakkı koruma
YARGIYI GÖREVE ÇAĞIRIYORUM
Tüm savcı ve hakimleri göreve çağırıyorum. Unutmayınız ki hepinizin bir gayrimenkulü var ve her an başınıza gelebilir. Bunca yıllık kentin alt yapısından nasıl ben sorumlu olabilirim. Yükle vatandaşın sırtına külfeti. Vur abalıya. Bu binada 1978’den beri oturuyorum. Binayı ben yapmadım, mevcut haliyle aldım. Dağıtım işiyle ilgili devlet kurumları EGO, TEK, BEDAŞ, TEDAŞ her türlü tasarrufta bulunurken, benden ne izin aldı, ne de onay.