Paylaş
Ve onlar neredeyse milyar dolarlarını hastalıkları önlemek ve daha mutlu bir dünya düzeni oluşturmak için gelirlerini fakir toplumlarla bölüşmek yerine muazzam bir hırsla “ölümsüzlük arayışı” otobüsüne binmişler, kontrolsüz bir hızla gidiyorlar. Ne var ki tıpkı vergiler ve savaşlar gibi ölüm de hayatın olağan gerçeklerinden biri. Ve ölümsüzlük mümkün değil! İyi ki de öyle! Nedenine gelince...
KISA BİLGİ
MAVİ BÖLGELERİN SIRRI NE
Evet, insanların farkında olmadan uzun bir yaşamın şifresini çözdükleri ve neticede de sıra dışı/beklenmedik bir “uzun ömür ikramiyesi”ne ulaşabildikleri bazı coğrafi bölgeler, yerler var. O şanslı yerler literatürde “mavi bölgeler” olarak tanımlanıyor. Evet, o bölgelerde 100 yaş üstü şanslıların sayısı oldukça fazla. Ne var ki onlara o şansı sağlayan şeyler ne genetik yapıları ne de ekonomik zenginlikleri ya da yüksek eğitim düzeyleri. Zira mavi bölge sakinlerini daha zengin, daha gelişmiş, daha organize ve modern bir dünyaya/ülkeye taşıdığınızda o insanların da hastalık ve ölüm oranları diğer herkesinkine paralel hale geliyor. SARDUNYALI bir köylüyü Amerika’ya, İKARYALI bir denizciyi Kanada’ya, OKİNAWALI bir balıkçıyı İngiltere’ye taşıdığınızda onların da yaşam süreleri -üç aşağı beş yukarı- taşındıkları bölgenin/ülkenin rakamlarına eşit hale geliveriyor. Daha basit anlatımıyla onlar da “Batılı yaşam tuzağı”na düşüp modernleştiklerinde uzun yaşam şanslarını süratle kaybediyor. Peki, bu durumda ne yapılmalı? Çözüm ne? Ölümsüzlük ya da benzeri saçmalıkları bir yana bırakmalı daha sağlıklı, formda, fit yaşlanma planı oluşturarak “sağlıklı yaşam süresi”ni uzatma çabasına girişilmeli, kısacası “mutlak kader”e de inanarak bu aleme “kazık çakma arayışı”ndan vazgeçilmeli, “daha iyi bir hayat” hedeflenmelidir. Bunun yolu da öncelikle “DNA”yı yani “yaşam kitabı”mızı doğru anlayıp doğru yorumlamaktan geçiyor.
UNTUMAYIN
DNA’MIZ YAŞAM KİTABIMIZDIR
DNA’larımız “GENLERİMİZİN KASALARI”dır, “GENOMLARIMIZ” olarak da bilinirler. Hayat hikâyemizin özeti her birimize ebeveynlerimizden miras kalan benzersiz genetik kodlar orada gizlidir. Bu nedenle de zaten ben DNA’mızı “yaşam kitabı” olarak tanımlarım. O upuzun kitap aslında “NÜKLEOTİD” adı verilen ve A (Adenin), G (Guanin), C (Sitozin) ve T (Timin) harfleriyle temsil edilen 4 bileşikle yazılmıştır. Kısacası o kitabın alfabesi bu 4 harften ibarettir. Bu 4 harf sayesinde de DNA’da toplam 20 milyar harflik bir hikâye ve o hikâyenin depolandığı 20 bin gen mevcuttur. Gen sayınızın çok olduğunu düşünüp böbürlenmeyin, gen sayılarınız bir solucanla hemen hemen aynıdır. Bizi solucanlardan farklı kılan -iyi ki öyledir- genetik kodlarımızdaki küçük varyasyonlardır. Bu küçük varyasyonlar, ürettikleri muazzam sayıda farklı “PROTEİNLER” ile bizi biz yapar. Zira DNA’larımızın esas marifeti o proteinleri kodlamaktır. Ve o proteinler sadece hücrelerimizi, doku, organ, sistemler ve bizi oluşturmakla kalmazlar. Onlar aynı zamanda vücudumuzla ilgili hemen her şeyi düzenleyen ve yöneten kimyasal haberciler olarak çalışırlar. Bana sorarsanız sağlıklı yaşlanma ve uzun ömürlülük sırlarını anlamanın anahtarı da öncelikle o proteinleri daha doğrusu genleri doğru yönetmekle ilişkilidir. O yönetmenin adı da bu köşede zaman zaman gündeme getirdiğim “EPİGENOM” kelimesidir.
OKUR SORUSU
EPİGENOM NEDEN ÇOK ÖNEMLİ
Epigenomun sırlarının çözülmesi ve yönetilebilmesi Dr. Mark Hyman’ın deyimiyle “sağlıklı yaşlanma ve uzun ömürlülüğün sırlarının nasıl çözüleceğini anlamanın da anahtarı” gibidir. Yaşam kitabımız olarak tanımladığımız DNA’mız aslında sadece bir “DONANIM”dan ibarettir. Yaşam programımızı sahneye koyan “YAZILIM” ise o donanıma ne yapması gerektiği konusunda talimatlar veren ve süreci yöneten “EPİGENOM” isimli yönetmendir. Şu cümlenin altını lütfen dikkatle çiziniz: Epigenom meselesinin sırlarını çözmek MICROSOFT’un “akıllara durgunluk verecek derecede büyük bir buluş olarak tanımlayıp iddia ettiği KUVARS ÇİP buluşundan çok daha önemli”dir. Günün birinde eğer hayat hikâyemizi yaşarken hangi genlerin açılıp hangi genlerin kapanacağı bir düzeni doğru ve aksatmadan oluşturup yaşam kitabımıza hangi hikâyeyi yazacağımızı başarabilirsek ölümsüzlüğe değil ama “daha mutlu, huzurlu, sağlıklı ve muhtemelen de daha uzun bir ömre” kavuşma şansı bulabileceğiz. Bunun ilk anahtarının ise “DNA METİLASYONU” olduğu anlaşılıyor. DNA metilasyonunun ne olduğunu bir başka yazımda anlatacağım.
Paylaş