Ertesi sabah kahvaltıda önüne elimdeki “diyet listesi” ile oturduğumda Süleyman Bey listeye uzun uzun baktı, bana dönüp “Doktor, bu diyetin biraz daha medenisi yapılamaz mı?” diye sordu. Sonra da “medeni diyet”ten ne anladığını özetledi.
Medeni bir diyet esnek, hoşgörülü olmalı, diyeti yapan kişinin hayatıyla uyum içinde kalabilmeliydi. Biz olabildiğince onun isteklerine uygun yeni bir program hazırladık, adını da “medeni diyet” koyduk.
Önerilerimizi kabul etti, uyguladı, iyi sonuçlar aldı.
Medeni diyetin uluslararası şeklini ise ilk kez 2009’da Amerikalı bir diyetisyen “Flexitarian Diet” adıyla yayınladığı kitabı ile herkese duyurdu. Bugün konumuz işte bu medeni diyet konusu.
Buyurun...
BİR BİLGİ
Fleksitaryen / esnek diyet nedir?
Cinsel isteksizlik, kadınlar arasında yaygınlaşan ama bir o kadar da gizlenen bir konudur. Uzmanlar, “İster bedensel, organik, hormonal, ister ruhsal sebeplerle oluşsun tedavi çoğu kez mümkün. Önemli olan sorunu saklamamak ve çözüm için geç kalmamak” diyor ve ekliyorlar: “Cinsel istek azalması ciddiye alınması gereken bir sorundur!”
Cinsel yaşamın kalitesi, “sürdürülebilir sağlık” ve “iyi hayat”ın vazgeçilmezlerinden biridir. Cinselliğin kalitesini belirleyen faktörlerse sayıca çok ve değişkendir.
Her şeyden önce yaşlanmanın kendisi cinsel gücü azaltır. Cinsellikten uzun süreli uzak kalmalar, aşırı alkol, bazı hastalıklar (tiroit bezinin az veya çok çalışması, şeker hastalığı, hipertansiyon), menopoz, lohusalık ve emzirme dönemleri, ilaçlar da cinsel yaşamı olumsuz etkiler.
Ayrıca aile içi ruhsal veya fiziksel şiddet, cinsel travmalar, sevilen birinin kaybı, ev, şehir değiştirmeler, iş hayatındaki olumsuzluklar gibi sosyal etkenler ile depresyon, stres gibi psikolojik faktörler de cinsel isteksizliğe yol açabilir.
Bütün bu nedenlerle “cinsel isteksizlik” günümüzde önemli ve en yaygın problemlerden biri olmuş, sadece erkekleri değil, kadınları da etkileyebilen bir problem haline gelmiştir.
Ne yazık ki kadınlar arasında da giderek yaygınlaşan ama bir o kadar da gizlenen bir konudur.
İster “forma girme”, ister “kilo verme”, isterse de “sağlıklı yaşam” için yola çıkalım, bu ikiliden sadece biri yetmiyor. İkisine de aynı özeni göstermemiz gerekiyor. Başka bir deyişle “sağlık kuşu” tek kanatla uçmuyor, uçamıyor. İki kanadını da birlikte kullanmamız şart! Ne var ki aktivitede de ısrarla tekrarlanan bazı yanlışlarımız var. İşte onların ilk beşi…
EGZERSİZ YAP YETER!
Bazıları hâlâ forma girmek için sadece egzersizin yeterli olabileceğini zannediyor.
Oysa sabahtan akşama egzersiz yapsanız; mesela her gün beş değil, on beş kilometre koşup yüzlerce kilo ağırlık kaldırsanız bile, beslenme yanlışlarınızı düzeltmezseniz hiç bir işe yaramıyor.
Sadece biz değil, bedeninizin “el kitabı” da aynı şeyi söylüyor. “Kullanım talimatnameniz”de aynen şunlar yazıyor: İhtiyaç kadar yenilip içilecek. En uygun yakıtlar alınacak. Düzenli bir aktivite planı her gün ısrarla uygulanacak.
Ağzımıza attığımız her lokma kalbimiz kadar beynimizi de etkiler. Özellikle son 20 yılda bilim insanları araştırmalarıyla bu konuda müthiş yol aldılar, önemli bilgilere ulaşıp önümüzü açtılar.
Örneğin, bizi depresyondan koruyabilen, stresimizi azaltıp bellek gücümüzü destekleyen –ya da tersini yapan- besinlerin neler olduğunu belirlediler.
Omega-3 yağlarının, özellikle DHA’nın belleğin en mühim dostlarından biri olduğunu da onlar sayesinde öğrendik. Keza B12, D vitaminleri ve demir gibi mineralleri de öyle. Doğal eczane bize yüzlerce “beyin hapı” sunuyor.
Üzümdeki resveratrol, çaydaki kateşinler, meyve ve sebzelerdeki pek çok antioksidan da beyin gücümüzü destekliyor. Ayrıca “beslenme-beyin ilişkisi” konusunda farklı ve yeni fikirler de var. Bu fikirlerin bazıları daha önce de gündeme getirilmiş, büyükanne ve dedelerimiz tarafından da önerilmiş şeyler.
İsterseniz sözü uzatmadan hemen konuya girelim, bugün dersimiz “beslenme- beyin ilişkisi!” Sizi bu alanın en önemli uzmanlarından birinin, Dr. David Perlmutter’in hazırladığı çok güzel bir testle baş başa bırakayım. Testi lütfen dikkatle doldurun ve yazdıklarımızı durumunuzu öğrendikten sonra yeniden değerlendirin.
Not: Belleğimizi destekleyen besinler konusuna gelecek hafta gireceğiz.
Akşam şekerli şeyler yemek neden daha tehlikeli?
Şeker ve şekerli yiyecek içecekler, sağlığı her zaman bozabilen yanlış besinler. Günün hangi saatinde yenip içildikleri önemli değil, onlar her zaman tehlikeli.
Çok çalışan, aşırı hırslı, başarı odaklı bir hanım. Son iki yıldır üst üste inanılmaz projelere imza atmış, hatta uluslararası bazı ödüller bile almış. Anlattığına göre günde en fazla birkaç saat uyuyabiliyor.
Daha kötüsü, uykusunda bile “ya sorun çözüyor” ya da “yeni projeler” üretiyor. Son bir haftadır başı dönmeye, içi çekilmeye, kalp çarpıntılarından yakınmaya başlamış.
“Elimi kolumu değil, parmaklarımı bile kıpırdatacak halim yok” diye anlatıyor içine düştüğü kötü durumu. Detaylı muayenelerden ve bir sürü incelemelerden geçmiş. Ciddi hiçbir şeyinin olmadığı, durumunun “psikolojik!” olduğu söylenmiş. Problemin bir “tükenme/bitme sendromu” yani “adrenal yorgunluk” olduğu ise kesin. Bir psikiyatri uzmanına yönlendirdim. İnşallah kısa sürede iyileşecek. Reçetesindeki ilk ilaç bana göre “kısa bir tatile çıkmak ve dinlenmek” olmalı.
İsterseniz şu adına “tükenme sendromu” denen duruma biraz daha odaklanalım. Buyurun...
UNUTMAYIN
Ne zaman tükeniriz
Tıpkı “tüketmek” gibi “tükenmek” sözcüğünden de oldum olası hoşlanmadım. Ne var ki ikisi de son yılların en moda, en sık kullanılan sözcükleri.
1- Kuruyemişler: Ceviz, badem, Antep fıstığı, yer fıstığı! Hepsi birer sağlık hazinesi. Kalorilerinin yüksek olduğu, 100 gramlarının yaklaşık 600 kalori civarında enerji içerdiği doğru ama her biri birer doğal eczane. Bol bol E vitamini, sağlıklı yağ, posa, magnezyum, B vitamini (folik asit dahil), kolesterol düşürücü bitkisel sterol ve kaliteli bitkisel protein içeriyor. Günde 30 gramı geçmeyin, haftada 2-3 kez deneyin.
2- Muz: Kalorisi yüksek olduğu için biraz çekinerek yediğiniz bir lezzet hazinesi. İri bir ithal muz yaklaşık 100-120 kalori içeriyor ama benim tavsiyem, daha lezzetli ve daha az kalorili (1 tanesi 60-80 kalori) Anamur muzudur. Muz folik asit, niasin, riboflavin, tiamin ve B6 vitaminlerinin bir arada bulunduğu müthiş bir B kompleks hapı ve muhteşem bir potasyum hazinesidir.
3- Avokado: Muz gibi onun da ayrıcalıklı bir meyve olduğu kesin. Kalorisi yüksek de olsa bedenimizi onunla da buluşturmakta fayda var. İçinde sadece lütein, potasyum, magnezyum yok. Bol miktarda B6, E ve C vitamini de yer alıyor. Orta boy bir avokadonun 250 kalori civarında enerjisi olsa da bir şeylerden kısıp ona da yer açmak lazım. Çünkü avokado tekli doymamış yağlardan çok zengin ve bu nedenle kalbimizi de koruyabiliyor.
4- Kinoa: Son beş yılın favori tahılı. Bir tahıl ama neredeyse et, yoğurt, yumurta kadar protein zengini. Üstelik içindeki proteinleri oluşturan aminoasitler mühim mi mühim. Ayrıca inanılmaz bir omega-3 kaynağı. Omega-3 içeriği söz konusu olduğunda keten tohumu ile bile yarışmaya hazır. Bitmedi, kinoa aynı zamanda posa zengini bir besin. Bu nedenle kolesterol, şeker ve tansiyon kontrolünde de işe yarayabiliyor. Yani yüksek kalorili deyip onu da bir kenara atmamakta fayda var. Arada bir kinoa salatası neden olmasın?
5- Zeytinyağı: Diğer sıvı yağlar gibi zeytinyağı da bir yemek kaşığı 120 kalori civarında enerji veriyor ama o onu öbürlerinden ayıran müthiş avantajlara sahip. Bir kere içindeki yağların önemli bir kısmı sağlığa yararlı, tekli doymamış yağlar. Ayrıca zeytinyağının kanserden korunma, kalp damar hastalıklarını önleme ve belleği destekleme gibi daha pek çok önemli marifeti var. Kısacası ne zeytinden, ne de yağından vazgeçmek olmaz.
AKLINIZDA OLSUN
Yaşlanmanın 10 farklı işareti
Hayatın her dönemi gibi yaşlanmanın da bedensel ve ruhsal işaretleri var. Bunların bazılarının farkına bile varmıyoruz. Bugün size o noktalardan en önemlilerini, daha doğrusu ilk onluyu hatırlatmaya çalışacağım. Bunları bilmemizde fayda var, çünkü bu işaretlerin üçü, beşi bir aradaysa süreci yavaşlatmanın zamanı da gelmiş demektir. Hesabı kitabı ona göre yapmak lazım. Buyurun...
Hayat kalitemizin temel belirleyicisinin sağlığımız olduğu kesindir ve hiç şüphe yok ki hayatımızı etkileyebilen önemli pek çok şey gibi o da yönetilebilir bir süreçtir.
Diğer taraftan sağlıklı olma durumu, beden ve ruhun yaşadığı çevre ile kurduğu denge halinin ifadesinden başka bir şey de değildir.
Zaten böyle olduğu için de tek başına ne genetik miras, ne mikroplar, ne de kanserojen maddeler sağlığımızı altüst ederler. Etkileri, bizim sağlığımız için ne yaptığımıza, hangi kararları aldığımız, kendimizle ne ölçüde ilgilendiğimizle değişkenlik gösterir. Ortaya çıkabilecek sorunlar da bunların karşılıklı etkileşimlerine göre düzenlenir.
İşte bu nedenle kendinize iyi bakmalısınız. Bunun için de bilgilenmeli, öğrendiklerinizi kendinize uygun kararlar ve uygulamalar haline getirmeli, kendinize ait kişisel bir hayat anayasası oluşturmalısınız. Bu bir anlamda kendi kendinizin doktoru olmanız, hayat geminizin dümenine geçmeniz, beden ve ruhunuza patronluk etmeniz anlamına da geliyor.
Özeti şu: Sağlık alanında başınıza gelenlerin sizin dışınızda gelişen bazı nedenleri de olabilir, hep olacaktır.
Siz yine de şunu hiç unutmayın: Başınıza gelenlerin çoğu sizin sağlığınızla ilgili yatırımlarınızla birebir ilişkilidir. Siz kendinize iyi bakın, hayatınızı dikkatle izleyin.
Ve başlıktaki cümleyi bir kenara lütfen not edin: Doktor da, kaptan da, patron da sizsiniz...
Sarkopeniden korunun!
1- Beni kortizon şişmanlattı! Kortizon uzun süreli ve yüksek dozda kullanıldığı takdirde kilo aldırabilen bir ilaç. Ne var ki 20-30 yıl önce yapılan kortizon iğnelerini veya 5-10 yıl önce yutulan kortizon haplarını bugünkü kilo sorunuyla bağdaştırmak pek insaflı olmaz. Ayrıca kortizon bazen hayat kurtarabilen bir ilaçtır, bazen de belirli hastalıkların tedavisinde kaçınılmaz olarak kullanılmak zorundadır. Böyle durumlarda doktorlar kilo almamanız için nasıl hareket edilmesi gerektiğini gayet iyi bilir ve ona göre bir beslenme planı hazırlar.
2- Demir yuttum, yağlandım! Kansızlık, hanımların sık karşılaştığı bir problem. En mühim nedeni demir eksikliği. Böyle olduğu için de hayatının bir döneminde demir hapı yutmayan, demir iğnesi yaptırmayan çok az hanım vardır. Ne var ki kansızlık tedavisi için uygulanan, demir içeren ilaçlara “kilo aldırabilir” kuşkusuyla yaklaşmak da son derece yanlıştır. Demir kilo aldırmaz.
3- Beni vitaminler bu hale getirdi! Sık karşılaşılan kilo bahanelerinden biri de budur, en çok da B vitaminleri suçludur, nedense çok daha yaygın kullanılan C vitaminini suçlamak pek akla gelmez. Diğer taraftan vitamin-kilo ilişkisi de hoş bir bahaneden ibarettir, hiçbir vitamin bedene ilave yağ yüklemez.
4- Bana omega-3 kilo aldırdı! Son zamanların en moda kilo bahanelerinden biri de bu. Oysa bilim tam da tersini söylüyor: Araştırma sonuçlarına bakılırsa omega-3 destekleri kilo aldırmak bir yana kilo vermeyi hızlandırabiliyor.
BİR BİLGİ