Atıştırmalık çerez denince akla önce ceviz geliyor ama fındığın da, bademin de Antep veya Siirt fıstığının da cevizden pek farkı yok. Fındığın bol ve ucuz olduğu ülkemiz için atıştırmalık deyince aklımıza önce ve hemen fındık gelmeli, fındık deyince de sadece “aganigi naganigi” durumları düşünülmemeli.
Fındık yalnız cinselliğe değil, akla, kalbe, kasa, kemiğe, yani hemen her şeye iyi geliyor. Ayrıca hepsi kavrulup tuzlanmadan doğal halleri ile tüketilmeli.
İsterseniz biraz daha ayrıntıya girelim. Buyurun…
Hepsi birer arginin deposu
Fındık, ceviz, badem ve Antep-Siirt fıstığında bol miktarda “arginin” var. Arginin’in damar duvarını güçlendirdiği, damar esnekliğini desteklediği, kanı incelttiği, kan basıncını düşürüp dolaşımı hızlandırdığı ve ayrıca damar duvarında nitrik oksit yapımını artırdığı -Viagra da nitrik oksidi artırarak etkili oluyor- biliniyor.
Yani daha çok arginin’e sahip olmak cinsel bölgeye daha çok kan gitmesi, damarların kanla dolup şişmesi anlamına geliyor. Arginin’in kabak çekirdeği, ayçiçeği çekirdeği, badem, Antep fıstığı ve karpuz çekirdeğinde de bol miktarda olduğunu bir kenara not edin.
Hepsi folik asit kaynıyor
Fındığı, cevizi, bademi ve Antep-Siirt fıstığını kalp ve beyin dostu yapan özelliklerden biri de folik asitten zengin olmaları.
Doğal ürünlere özelikle de bitkisel desteklere ilgi her geçen gün artıyor. İlgi 30’lu yaşlar sonrasında daha da yoğunlaşıyor.
Hayatımızın gittikçe sentetikleşmesi, yiyecek ve içeceklerin hormon, antibiyotik, böcek ilaçları vs. ile kirlenmesi bu yoğun ilginin en önemli sebepleri.
Tabii bunda 30’dan sonrasına daha bilinçli girmenin de etkisi var. Yaşımız ve gelir düzeyimiz ne olursa olsun fark etmiyor, yeme-içme konusunda hepimiz eskisinden daha bilgili ve bilinçliyiz. Doğanın, doğallığın öneminin daha çok farkındayız.
Kısacası sağlığımızı güçlendirecek gerçek mucizelerin tabiatta olduğunu geç de olsa öğrendik ve ünlü “naturopat” Dr. James. A. Duke’un deyimiyle “yeşil eczane”yi 100 yıl sonra yeniden fark ettik.
Fark ettik ama kullanmasını hâlâ doğru dürüst biliyor muyuz, o konu biraz tartışmalı. Nedeni şu...
Ortalık ot-çöp tüccarı kaynıyor. Kimi diyabeti, kimi kanseri, kimi de yağlı karaciğeri otla-çöple tedavi ettiğini ileri sürüyor. Çoğu da bu ürünleri internet yoluyla satıp para kazanmanın peşinde.
Kısacası durum biraz tehlikeli boyutlara doğru gidiyor, aman dikkat!
Cilt dostu besinlere ağırlık verin
Güne mutlaka iyi bir kahvaltıyla başlayın. Öğün atlamayın. Öğle yemeğinde bol protein ve sebze alın.
Akşam yemeğini hafifletmeye bakın. Gün boyu minerali bol, alkalisi güçlü su için. Şekerli ve gazlı, kolalı içeceklerden kesinlikle uzak durun. Balığa, bakliyat ve tahıllara sofranızda daha sık yer verin.
Domatese ve domatesli yiyeceklere yer açmayı da ihmal etmeyin.
Nişastalı, unlu, yağlı, kızartmalı sofralardan uzak durun. Kahveyi, alkolü azaltın. Yemek üstüne tatlı ve meyveden vazgeçin. Yaz keyfi dondurmaya ara verin.
Salatalarınıza mercimek, ton balığı, öğütülmüş keten tohumu, ayçiçeği ve kabak çekirdeği ekleyin. Şeftali ve elmaya ara öğünlerinizde öncelik verin. Karpuzu, inciri, üzümü abartmayın.
Son bir tavsiye: Yüzünüzdeki bazı çizgilerin size hayatın armağanları olduğunu da unutmayın...
Antioksidan desteklerden faydalanın
Özellikle elliye merdiven dayayanlar için böyle bir dosya vazgeçilmez bir zorunluluk. Dosyanın bir kopyası doktorda, bir kopyası da sizde bulunmalı. İçinde sağlık geçmişiniz, “dününüz” kadar “bugününüz” de yer almalı. Ayrıca düne ve bugüne bakılıp genetik mirasınızla yaşam tarzınız da dikkate alınarak “yarınınız” da planlanmalı. Size özel sağlık riski analizleri yapılmalı. Nedeni net ve açık: Eğer eksi ve artılarınızı doğru değerlendirip bunlara uygun yaşam tarzı değişimlerini vaktinde hayata geçirirseniz orta yaşlarınızın daha keyifli, yaşlılığınızın daha huzurlu geçeceği kesindir. Yapılacak iş kolaydır: Sağlık taramalarını “ticari fabrikasyon çekaplar” olmaktan çıkaracak, “kişiye özel sağlık riski analizleri” haline getirecek! Neticede de size önerilen beslenme, aktivite vb. tavsiyeleri de “ilaç yutar” gibi yüzünüzü ekşiterek değil, içten gelen bir keyifle içselleştirilecek!
ERTUĞRUL ÖZKÖK’ÜN SAĞLIK KARNESİ
Ahmet Hakan’ın sağlık karnesini geçtiğimiz haftalarda yayınladım. Bugün de Ertuğrul Özkök’ün karnesini takdim ediyorum. Bu karnede Sayın Hıncal Uluç’un tavsiyelerini de dikkate aldım. İki yeni değerlendirmeye daha yer veriyorum: Dostluk bağları ve sosyal medya ve sağlık ilişkisi. Buyurun…
- BESLENME: Bazen iyi bazen kötü ama genellikle iyi beslendiğini söyleyip hakkını yememem lazım. Kahvaltısı kuvvetli, akşam yemeği hafiftir. Şarap keyfini biraz daha ayarlı tutması ve seyahatlerde azıcık daha dikkatli beslenmesi koşuluyla, hakkı 7’dir.
- UYKU: Ertuğrul Bey’in en önemli sağlık sorunu uyku problemidir. Uykusuna saygılı olduğunu söylemekse çok zordur. Sorunu “öğrenilmiş uykusuzluk”tur. Sabahlara kadar o dizi benim, şu dizi sizin kanal kanal turlayan, Netflix’ti, Narcos’tu derken uykuyu yatak odasına bile sokmayan Özkök’ün uyku notu tabii ki çok düşük: 3!
- AKTİVİTE/EGZERSİZ: O da Ahmet Hakan gibi 7500 adımın üzerine çıkmayı sevmiyor ve o da fazlasının sıkıcı olduğunu düşünüyor. Oysa beni dinlese 10 000, hatta 12 500 adımlara çıkabilse bedeni daha az yorulup ruhu daha çok dinlenecek. Özkök göbeklenme problemine kalıcı bir çözüm istiyorsa kardiyo ile yetinmeyip direnç egzersizlerine de ağırlık verecek. Bunları yapınca belki uyku sorunu bile düzelecek. Yine de iyi bir not hak ediyor. Aktivite notu: 8
- STRES YÖNETİMİ: Ertuğrul Bey tipik bir teflon. Üzerine kolay kolay stres yapıştırmıyor. Arada bir sünger formatını alsa da emdiği stresleri üzerinden hemen atabiliyor. Stresle mücadele notu bu nedenle çoook iyi. On üzerinden 8’i hak ediyor.
-
Kaslar gidince yağlar geliyor
50’li yaşlar ve sonrasında kas ve yağ dokusu arasında amansız bir mücadele başlıyor, kas dokusu yavaş yavaş azalıp yerini yağ dokusuna bırakıyor. Siz aynı kiloda kalsanız bile karın çevrenizde ve belinizdeki görüntü değişikliğinin temel nedeni bu.
Eğer genelde kaslarınız özelde de karın çevreniz için özel bir aktivite planı (tempolu-hızlı yürüyüş gibi, karın egzersizleri gibi) uygulamıyorsanız, kaslarınızın yağlara ilk teslim olacağı bölgelerden birisinin bel çevreniz, kalçanız ve karnınız olacağı kesin.
Özellikle menopoz ile birlikte kadınlarda (ve 60 yaş sonrasında testosteronu azalan erkeklerde) bu durum can sıkıcı sorun haline bile gelebiliyor.
Bu nedenle yavaş ilerledikçe aldığınız kalorileri düşürmek (yavaşlayan metabolizma için zorunda kaldığımız bir durum), harcadığınız kalorileri artırmak (düzenli fiziksel aktivite alışkanlığı), kas kazandırıcı direnç ve ağırlık egzersizleri yapmak en etkin önlemler.
Kadınlarda vücut yağını yüzde 30’un altında, erkeklerde yüzde 20-22’in altında koruduğunuz sürece, kas dokusu ve yağ dokusu arasındaki mücadele kazanılmış demektir.
Kaslarınıza sahip çıkın
Özeti şudur: 30’lu yaşlardan sonra sadece hormonlarınızın (kadınlarda östrojen, erkeklerde testosteron) değil, kaslarınızın da bir kısmını, en azından her yıl yüzde 1’ini kaybediyorsunuz.
En iyimser kişiler bile etkili sonuç için en az 40-45 dakika aralıksız fiziksel çalışma yapmak gerektiğini zannediyor.
İş programları ya da hayat tarzları bu kadar uzun bir süreyi egzersize ayırmayı imkansız hale getirdiğinden -biraz da bunu bahane ederek- egzersiz yapmıyor.
Oysa gerçekte durum çok farklı... Sadece 30, hatta 20 dakika bile yetebiliyor... Ortalama bir fiziksel faaliyeti mesela yürüyüşleri günde iki-üç kez 15-20 dakika yapmanız bile egzersizin getireceği fiziksel ve ruhsal iyileşmeyi sağlayabiliyor.
Yani her gün mutlaka 40-45 dakikanın üzerinde yürümeniz, yüzmeniz, koşmanız ya da her gün bir-iki saatinizi üyesi olduğunuz bir spor merkezine ayırmanız şart değil.
Günlük programlarınızı bozmayıp, işinizi gücünüzü aksatmadan da kısa egzersiz uygulamaları yapmanız işe yarıyor.
Bitmedi! Her gün sadece yarım saat yürümenin bile bedensel ve ruhsal alanda inanılmaz fayda sağlayabileceğini de biliyoruz.
Eğer egzersizin yararlarının uzun süreli olmasını istiyorsanız, en iyi yolun onu kısa süreli ama sık sık yapmak olduğunu bilin.
“İç ses” zannettiğinizden çok daha önemli bir yol göstericidir ve çoğumuzun iç sesimizi, bizdeki yaygın söylemiyle “yüreğimizi dinlememizde” yarar var.
Çevrenize dikkatle bir bakın. Huzurlu ve keyifli bir hayat yaşayanları dikkatle inceleyin. Çoğunun iç seslerine sadık insanlar olduğunu hemen fark edeceksiniz.
Ernie J. Zelinski’den not ettiğim bir cümle var. O cümle şu: “Başkasının ateşinde ısınmak yerine kendi ateşinizi yakın.”
Eğer hem iç sesinizi dinler hem de kendi ateşinizi yakıp onunla ısınabilmeyi başarır ve bir de bu iki beceriyi Sarah Caldwell’ e ait “Başarı insana asıl yapmak istediği işleri yapma fırsatını verdiği ölçüde önemlidir” düşüncesiyle de taçlandırırsanız, işinizin daha da kolaylaşacağından hiç kuşku duymayın.
Melatonin gecelerin hormonudur
Sağlıklı ve kaliteli uyku için pek çok ayrıntıyı bilmeniz ve tabii ki biraz da melatonin hormonunun varlığından haberdar olmanız lazım. İsterseniz gelin sizi bu hormonla tanıştırmaya çalışalım:
Beyinde özel bir salgı bezinden salgılanan bu hormonun görevi uykuyu düzenlemek, uyku ritmini yönetmektir. İşte bu sebeple ona yeterli ve kaliteli uykunun antrenörü de deniyor.
Stres meselesi çok mühim bir konu. Sadece sağlık adına değil, sosyal ilişkiler, iyi ve başarılı bir iş yaşamı, aile bütünlüğü, huzur, keyif, haz bakımından da dozunda stres mühim bir belirleyici. Anlaşılan o ki önümüzdeki dönemde stresin önemi daha da artacak. Zira pek çok sağlık ve sosyal soruna davetiyeyi çıkaran ya da tetiği çeken o!
Bu nedenle de hepimizin stres konusunda az çok bilgilenmesi, stres yönetimi konusunda bazı temel bilgileri öğrenmesi lazım. Gelin, bugün her zaman ve her yerde hepimizin kolayca uygulayabileceğimiz bazı stres savar stratejileri yeniden hatırlayalım. Buyurun...
◊ Kısa ve hızlı gezintiler: Bunun için ille de parklara, bahçelere gitmeniz, göl veya deniz kenarı arayışları içine girmeniz gerekmiyor. Dahası kısa gezintiler için sokağa çıkmanız bile şart değil. Ofis içindeki kısa ama hızlı dolaşmalar da işe yarıyor. Kısacası yürüme en etkili stres savarlardan biri.
◊ Müzik dinleyin: Yavaş ritimli, dinlendirici bir müziğin de etkili bir stres savar olduğu kesin. Çalıştığınız ortamda ve evinizde, buna herhangi bir engel yoksa düzenli müzik dinleyebileceğiniz bir yapılanma oluşturun.
Bizim klinikte durum böyle, hemen her odada kendinizi başlangıçta pek de dikkatinizi çekmeyen, sakinleştirici bir klasik müzik dinlerken bulabilirsiniz.
Daha önce de yazdım, hatırlatayım: Stres savar müziklerin başında klasik Batı müziği var. En çok tercih edilenlerse Bach ve Beethoven’ın besteleri. Ben tasavvuf müziğinin, hatta klasik Türk müziğinin bazı makamlarının da ciddi birer stres savar olabilecekleri kanısındayım. Denedik, oluyor...
◊ Kitap okuyun: Kitap okumanın da etkili bir stres savar olduğu uzun süredir biliniyor. Kendinizi stresli hissettiğiniz dönemlerde koltuğunuza uzanıp herhangi bir edebiyat klasiğine dalmak, örneğin Kafka, Tolstoy, Dostoyevski, Orhan Kemal, Yaşar Kemal okumak mükemmel bir anti stres stratejisi olabilir. Eğer bunu keyifli bir müziğin eşliğinde yapabiliyorsanız, alacağınız sonuç daha da garantili olacaktır.