Dora Magazin, Arşipel Balıkçısı’nda son zamanlarda gördüğüm en tatlı şehre dönüş partisini düzenledi.
Parti dediğime bakmayın, Arşipel’in o füsunkâr ortamında, arkadan çalan hafif müzikler eşliğinde birbirlerini uzun zamandır görmeyenlerin sohbeti vardı masalarda.
Benim masamda Tayfun Topal, son zamanlarda İstanbul’un neredeyse çoğu yerinde sahneye çıkan Seda Mete, Ömür Gedik ve birkaç arkadaş daha vardı. Yuvarlak masa etrafında toplanıp...
‘Nasıl geçti bir çırpıda canım yaz...’
Geyikleri yaptık.
Ömür Gedik ile Magazin Konseyimizi konuştuk, Seda Mete ile ‘ne olacak bu müzik dünyasının hali’ mavraları yaptık, Tayfun Topal ile İstanbul’un mekânlarını masaya yatırdık.
Öyle konuşmuşuz ki gecenin sonunda davetin en çok konuşan, en çok gülen masası olarak kendimizi seçtik.
Gecenin mimarları Dora Magazin’in sahipleri Ceren Ağca ve kızı Hira Güngör’dü.
“Hizmet sektöründe çalışanlara, ‘şiştt bak buraya, babuş, şefim’ gibi sözler ve aşağılayacağı hareketlerle seslenenler beni anında soğutuyor.”
Bakın bu ciddi bir problem.
Günümüzde çoğu kişinin özellikle erkeklerin yaptığı bir hareket bu.
Evet zaten herkese saygılı davranmak bir zorunluluk ama bizim keyifli olmamız için çabalayan bir garsona daha dikkatli davranmalıyız.
Mesela garsona seslenirken ‘babuş’ ne Allah aşkına?
‘Şiştttt bak buraya’ ne demek?
◊ ‘Şefim’ lafını da sevmem ben o senin şefin değil ki.
◊
En mutlu sabahınıza uyanıyorsunuz...
Bir açıyorsunuz gazeteleri, bir bakıyorsunuz sosyal medyaya, şunları okuyorsunuz:
◊ Öyle gelinlik mi olur!
◊ O nasıl ayakkabı...
◊ Neden o isimleri şahit yaptınız da şunu yapmadınız...
Düşünsenize...
Ya gülüp geçeceksiniz ya da kafayı takıp dert edineceksiniz.
Arkadaşmışız gibi mesajlaşıyoruz bazılarıyla.
Çünkü uygulama üzerinden taksi çağırdığınız anda hemen saçma sapan sorular soruyorlar.
Nereye gidiyoruz?
Geleceğim ama önce şu büfede bir Ayvalık tosu yemem lazım.
Karşıya geçecekseniz şu yoldan gitsek olur mu?
Taksimetreyi açmayacağım bilginiz olsun.
Bakın çok net bıktık...
◊ Ne güzel bir görüntü bu, boydan boya Türk bayrakları var etrafta. Nereden geldi aklınıza?
- Bu cadde İstiklal mücadelesinin ismini taşıyor. 1 ay önce hazırlıklarına başladık, bugün de İstiklal’i boydan boya Türk bayraklarıyla donattık. İnsan görünce duygulanıyor. Sabah 07:00’de geldim, üç-beş kez bir yukarı gittim bir aşağıya.
◊ Beyoğlu’nda bulduğunuz her yeri sanat galerisi ya da kütüphane yapıyorsunuz, neden?
- Diyorlar ki, “Otoparka ihtiyaç var.” Diyorum ki, “Kütüphane yapacağım.” Bir yerin boş kalmasında belediyenin de payı vardır, vatandaşın da ama çocukların yoktur. Onlara bedel ödetmem. O yüzden boş bulduğum her yerde okul, sanat galerisi, kütüphane ya da spor sahası yapacağım.
Sonra da “Benim müzik listelerine güvenim kalmadı” diye eklemiş.
Ben öyle sesler tanıyorum ki, işinde saygı görmeyi hak eden öyle isimler biliyorum ki...
Maalesef pes ediyor çoğu ya da pes etmek zorunda bırakılıyorlar.
Önceden “İyi şarkı yolunu buluyor” diyordum, şimdi onu da diyemiyorum. Bir standart kalmadı ki! Kime göre “iyi şarkı” mesela?
Artık iyi şarkının yanında iyi reklam, iyi dostlar, sinirlenmeyecek sağlam bir bünye, çirkinlikleri görüp aldırış etmeyecek kapı gibi yürek falan lazım.
O listelere de çok güvenmeyin, haklı Simge.
Yani son şarkısındaki ‘kollarınsa cezaevi ben yatarım’ sözlerinden, klipteki kelepçe sahnelerinden falan bahsediyor.
Bu işe inanan var mı acaba?
Her şarkı sözü çekim yasasını tetikleseydi, her klip evrene mesaj gönderseydi yanmıştık yahu. Ne yapacağız yani!
Yarın başımıza gelir diye şarkı sözü mü yazmayalım?
Çektiğimiz videolara, attığımız fotoğraflara falan ‘evrene ne mesaj gidiyor acaba’ diye dikkat mi edelim?
Sen inan çekim yasasına, inanma demiyorum...
Ettiğini elbet buluyorsun bak onu da kabul ediyorum.
Kuruçeşme Arena’da yer yoktu.
Belli ki çok özlenmişler...
Hayranları bekledikleri uzun kuyruklardan kurtulup yerlerine oturur oturmaz başladılar İzel-Çelik-Ercan tezahüratı yapmaya.
Çok az konsere giderim, gittiğimde de böyle tutkulu sahnelere bayılırım.
Vakti gelince perde açıldı ve...
∆ 90’larımız...