Diyarbakır'dan ayrılmadan önceki sabah, bazı sivil toplum yöneticileriyle birlikte; Vali, onu da davet etmişti. Onlardan Suriçi’nde sokaklara döşenen mayınlar ve patlayıcılarla ilgili yardım istemişti. Vali, sokak aralarına döşenen mayınların kaldırılması konusunda, onların aracılık etmeleri ricasında bulunmuştu.
Onu yaşamını yitirdiği saatlerde, İstanbul'da bir başka toplantıda bölgedeki gelişmeleri aktarması için bekliyorduk. O sırada ölüm haberini alıp, acıyla sarsıldık.
Tahir'i, çatışmanın yol açtığı ölümlerin ve yıkımların yanısıra Sur'un bin yıllara tanıklık eden tarihi dokusunun tahrip olması ihtimali de çok endişelendiriyordu. Yaşamını da, bu duyarlığın etkisiyle düzenlediği basın açıklamasında yitirdi.
Dört ayaklı minarenin tahrip olan ayaklarının önünde, ölümünden bir kaç dakika önce şunları söyledi: "Tarihi bölgede bir çok medeniyete beşiklik etmiş, ev sahipliği yapmış kadim bölgede, insanlığın bu ortak mekanında, silahlı çatışma, operasyon istemiyoruz. Savaşlar, çatışmalar operasyonlar bu alandan uzak olsun diyoruz." Vasiyeti, barış ve silahların susmasıydı.
Yıllarca çalıştığım Cumhuriyet Gazetesi camiasına geçmiş olsun dileklerimi iletiyorum. Umuyorum ki, bu tutuklama fazla uzamadan sonuçlanır ve bir an önce, gazeteci meslektaşlarımızın serbest bırakılmalarıyla neticelenir.
Can Dündar ve Erdem Gül'ün tutuklanması yanlış. Hukuken de, siyaseten de...
Uzun yıllar tutuklu yargılanmış bir “kıdemli sanık” olarak konuşuyorum... "Tutukluluk halinin devamına" deyimi, öfke yaratıcı bir ifade olarak, belleğimdeki canlılığını koruyor.
Tutuklama, bir “tedbir”dir. Bu tür soruşturmalarda, tutuklama için en çok gösterilen gerekçe, "kaçma şüphesi" ve "delilleri karartma ihtimali"dir.
Bu krizin, iki ülke arasındaki bir strateji çatışmasının ürünü olduğunu söylesek bile, bunu çok aşan bir durumun varlığını da gözardı edemeyiz.
Uçağın düşmesinin hemen ardından basın toplantısında sorularla karşılaşan Obama ve Hollande, Türkiye'yi desteklediklerini açıkladılar. "Türkiye sınırlarını koruma hakkına sahiptir" dediler. Bu açıklamalara NATO Genel Sekreteri'nin aynı doğrultudaki açıklaması da eklenince, krizin “Rusya ile Batı bloku arasında bir kriz” olduğu belirginleşti.
Obama "Rusya güçlerini IŞİD'e yöneltse iyi olacak. Onlar daha çok Türkiye'nin ve Batı'nın desteklediği ılımlı güçleri hedef alıyorlar." diyerek, tavırlarını somutlaştırdı.
Esad'ın kaderi için masaya oturulmadan önce; Şam rejiminin, bir hamle yaparak, Türkiye sınırındaki bazı bölgeleri ele geçirmesinin planlandığı ortaya çıkıyor. Rusya'nın bombardımanının bu amaca yönelik olduğu belli.
Ardından önlemler geldi. Metro ve tramvay seferleri iptal edildi. Okullar, kafe, bar ve restoranlar kapandı.
Kasım ayının başında Brüksel'deydim. Saatlerce sokaklarda dolaştım, Grande Place'a gittim. Türkiye kökenli Ermeni esnafla sohbetler ettim. Barışçı, sakin, sokakları güvenli bir kentten söz ediyorum. İnsanın gıpta edebileceği bir düzen tıkır tıkır işliyordu.
AB'de Türkiye meselesi
Belçika'nın başkentinde, Türkiye ve Balkan ülkelerinde basın ve ifade özgürlüğünü konuştuk. AB yetkilileri, Türkiye'ye yönelik eleştirilerini dile getirdiler. Türkiye'deki yönetim, Ekim ayında gerçekleştirilen Ankara katliamı nedeniyle de eleştirildi, suçlandı.
Türkiye, IŞİD'in tehdidi altındaydı, 102 insanını son saldırıda yitirmişti.
Sizlerle paylaşmak istiyorum.
Haberin başlığı şu: "İsrail'de okullarda zorunlu Arapça"… Haberin spotu da şöyle: "İsrail, okullarda 1.sınıftan itibaren Arapça dersinin zorunlu olarak okutulması için sunulan yasa tasarısını onayladı."
Kanunlaşan tasarıyı öneren kişi, Likud Partisi milletvekili Oren Hazan. Hazan, yasayı neden önerdiğini şu gerekçelerle anlatıyor:"Terörün arttığı ve birliğimizin bozulduğu bu günlerde, vatandaşlarımız arasındaki anlaşmazlığı gidermek büyük önem taşıyor. Bunu başarmanın en iyi yolu da birbirimizi anlamaktan geçiyor. 1.5 milyon İsrailli Arap'ın kültürünü, düşünce yapısını ve Ortadoğu'da Arapça konuşan milyonlarca kişiyi anlamanın tek yolu bu."
Arapça'nın öğrenilmesi
Erken yaşlardan itibaren Arapça eğitimi alan Oren Hazan; Arapça'nın, İsrail'in farklı kesimlerinden binlerce kişiyle iletişim sağlamada kendisine önemli katkılarının olduğunu söylüyor.
Aradan 8 yıldan fazla bir süre geçti. Milliyet’ten Tolga Şardan'ın yeni ulaştığı bilgiler, Dink cinayetinin tam anlamıyla bir devlet cinayeti olduğunu doğruluyor.
İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’nca, yeniden açılan dosya, bu gerçeği yüzümüze çarpıyor.
Yeni bilgiler
Tolga Şardan'ın haberini özetlersek, ortaya çıkan bilgiler şöyle: Olay yeri çevresinde konuşlu olan ve cep telefonlarının çalışmasını sağlayan baz istasyonlarının yerinin olaydan bir süre sonra değiştirildiği saptandı. Ancak savcılığın olayın üzerine yeniden gitmesiyle, sonunda telefon kayıtları TİB’ten elde edilebildi.
Çine'de tarihi Köfteci Tahsin'in dükkanında köftelerimizi yerken, yoğun bir günün ardından gördüklerimi öğrendiklerimi sizlerle paylaşmak istedim.
İlk durağımız Karpuzlu. Aydın ilinin küçük fakat tarihi bir ilçesi. Ününü Alinda antik kentinden alıyor. Alinda, muhteşem agorasıyla varlığını sürdüren ve ayakta kalan evleriyle, gördüğüm en etkili ören yerlerinden birisi.
Alinda kentinin harabelerini gezerken Büyük İskender'i manevi oğlu olarak kabul eden bu kentin kraliçesi Ada'nın öyküsünü merakla dinledim.
Karia Kraliçesi Ada
İçlerinden ikisini sizlerle paylaşıyorum:
"Sebebi ne olursa olsun, hoşgörü dini olduğunu iddia eden bir inanç böyle vahşetlere araç olabilir mi? Bir sürü neden saymışsınız, bu toplumların (örgütlerin) neden farklı bir argümanı değil de İslam'ı kullandığını hiç düşündünüz mü? Ateş olmayan yerden duman çıkmaz, İslam özünde şiddet içerir."
"Niye yoksulluktan inim inim inleyen ülkeler hep İslam ülkeleri peki. "Vahşi terör" diyorsun, kimdir Vahşi? Hz. Hamza'nın kalbini çıkarıp yiyen kişidir. Sonra Müslümanlığa kabul edilip bu kez kafirlerin kalbini yiyen kişinin adıdır Vahşi."