Paylaş
Aslında kapalı kapılar ardında, dost sohbetlerinde belki uzun süredir konuşuyorlardı.
Ama ilk kez yoğun bir şekilde duygularını dışa vurdular. Önce Melek Baykal konuştu, üstelik ağır bir şekilde.
“Her sezon dizilerde oynayan, her filmde kendi eşrafıyla çalışan, her işte torpili ile yer alan herkes Seda Fettahoğlu’nun ölümünden sorumlu” dedi. Az şey mi?
Baykal’ın bombalaması bu kadarla kalmadı, devamı vardı: “Cast direktörünün cast’ını yaptığı dizide kendi oyuncularını oynatması, kendi arkadaşına torpil yapması, magazinin star yaptığı, hiçbir eğitimi olmayan, milyonlarca dizide oynasa da gerçek sanatçı olamayacak herkes Seda’nın ölümünden sorumlu...”
Daha sonra yapımcı Faruk Turgut verdiği röportajda, “Sadece yapımcılar suçlanmamalı! Menajerler de tekelleşmeye neden. Öyle menajerlik ofisleri var ki, senaristi-yönetmeni yanına alıyor. Kanallara sürekli kendi oyuncularını ve ekiplerini dayatıp tekelleşiyorlar” diyerek topu bu kez menajerlik ofislerine attı.
Ama gel gör ki tartışma döndü dolaştı Hande Erçel’in oyunculuğu tartışılıyormuş gibi garip bir polemiğe dönüştü.
Çünkü Faruk Turgut aynı röportajda, “Kızı niye günah keçisi ilan ediyorlar anlamadım. Demet Özdemir ya da diğerleri daha mı iyi? Sanki hepsi Oscar’lık performans sergiliyor, bir tek Hande kötü!” diyerek üzerinde tepinilip bolca top çevrilecek yığınla malzeme verdi.
Tüm bu çalkantıya dönüp bakınca akla gelen sorular şunlar:
◊ Tekelleşmeyi sadece menajerlik ofisleri mi dayatıyor, yapımcıların bunda hiç mi payı yok?
◊ Koca bir sektörün tüm bileşenleri bir ölümden tek başına sorumlu tutulabilir mi?
◊ Yapımcılar da bazı ünlü oyuncuların gayet yeteneksiz olduğunun farkında olduğuna göre günün sonunda yetenek değil, güzellik ve fizik kazanıyor diyebilir miyiz?
BU DURUM BÖYLE DEVAM EDER
Aslında yapımcı Turgut aynı röportajda “Güney Amerika’daki seyirci bayılarak takip ediyor, oyunculuğu sorgulamıyor. Hande Erçel bir dizinin yurtdışı satışını garantileyen isim. Bu da yapımın ayakta kalması demek” diyerek durumu gayet güzel itiraf etmiş. Özetle, “Bu durum böyle devam eder, çünkü talep böyle” diyor. Daha ne desin?
Sular seller ve Contemporary İstanbul
Tam da Contemporary İstanbul’un genel ziyarete açıldığı gün başladı yağmurlar ve kapanış gününe kadar da yoğun bir şekilde devam etti. Sanatçılar ve galerilerin paylaşımlarından su basan alanları gördük, çamur içinde otoparktan sergi alanlarına yürümeye çalışanların isyanına tanık olduk.
Haklılar mıydı?
Sonuna kadar.
Tedbir alınması gerekiyordu.
Ama “tedbir” pek sevdiğimiz bir sözcük değildir.
“Bir şey olmazcı” bir yaşam kültürünün izleri hepimizde az ya da çok var. Dolayısıyla hem fuar ekibi hem de fuar alanının ev sahibi konumundaki Tersane İstanbul bir sonraki yıl için önlemlerini mutlaka almalı.
Elimi alabilir miyim?
Algoritma çukurunun bir hediyesi olarak Hadise’nin Usher ile Paris’teki sohbet videosu düştü önüme.
El sıkışmışlar ama sohbet sırasında bir türlü birbirlerinin elini bırakamamışlar.
Bu da tuhaf bir durumdur.
Mesela bazı insanlar tokalaşmayı uzatır, uzun süre bırakmaz elini.
“Ben mi çeksem elimi, onu mu beklesem?” diye ikileme düşersin. İlk önce sen çekersen nezaketsiz olabileceğini düşünürsün. Ama bir yandan da elini kaptırmış gibi hisseder, rahatsız olursun.
Hadise ve Usher ise bu durumdan eşit derecede memnun görünüyor.
Ellerini “tokalaşma” pozisyonunda unutmuş, gayet mutlu mesutlar.
Paylaş