Paylaş
Yılın en çok geyiği yapılan, markaların elinde topaç gibi döndürmekten pek hoşlandığı Sevgililer Günü’nde.
Oysa Sevgililer Günü’nün hiçbir yerde eski havası, coşkusu yok.
Çünkü ilişki gerçekleri öyle kalp, çiçek, böcek değil artık.
Başka bir devirdeyiz. Takılma devrinde.
Sonuçtan çok yolculuğun kendisinin önemli olduğu, “Biraz takılalım, kasmayalım, ne olup bitiyor bakarız” ruh halinin baskın hale geldiği, 31 Ocak’ta uzun uzun satırladığım “NATO kafası” devrinde...
Çünkü tahammüller az, sabırlar inceldikçe incelmiş durumda.
Eldeki telefon sayesinde “olasılıklar diyarı” zaten sonsuz bir kuyu.
Bu nedenle tez elden Sevgililer Günü’nün ismi değişmeli, başka bir şey olmalı.
Bizim flörtler kan kırmızısı
Sevgililer Günü umurumda değil de, flört güzel şey!
Ve flört biçimleri kesinlikle şehirden şehre değişiyor.
Daha yeni döndüğüm için taze tespit:
Paris’te insanlar kendiliğinden flörtöz.
Bir de Parisliler çoğu zaman karşısındakinden über hoşlandığı için değil, kültürü öyle olduğu için flört ediyormuş gibi duruyor.
Ayrıca idmanlılar: Eller, gözler hep oynuyor. Nasıl flört havasına gireceklerini biliyorlar.
Biz ise fazla sert, fazla köşeli, fazla “Bu bana ne dedi şimdi?” diye didikliyoruz.
Rahat ve uçarı değil, kontrollüyüz.
Hal böyle olunca flört şeklimiz de değişiyor. Katır kutur bir şey haline dönüşüyor.
Ardından yanlış anlamalar, dramlar ve hatta şiddet devreye giriyor.
Bizdeki flörtler kan kırmızısı. Öfkesinden yanına yaklaşılmıyor.
Birkaç kere denedikten sonra “Tövbe” diyeceğin türden...
Belki de bu yüzden “Yalnız kalırım daha iyi” söylemi hızla çoğalıp bizi sarmalıyor, kabuğumuza daha çok çekilmemize neden oluyor.
Fransızların flörtözlüğü ise dobra, anında, bekletmeden ve her daim kişisel alana saygılı.
Biz ise bekletmeyi, acı çektirmeyi, “Bana ne, o mesaj atsın” diyen bir flört anlayışına sahibiz.
Kimse kimse gibi olamaz tabii. Onlar böyle, biz böyleyiz.
Ama işte, kabullenince daha rahat her şey.
Paylaş