Mankenlerle podyuma çıkan köpeklerle birlikte markalar sahiplen-dirmeye dikkat çektiler.
Ne kadar güzel, iyi ki varlar.
Biz de 4 Ekim Dünya Hayvanları Koruma Günü haftasında çeşitli etkinliklerle sokak hayvanları için kaynak yaratmaya çalışmanın yanı sıra canlarımızın sorunlarına dikkat çekip, çözümler paylaşmaya çalışacağız.
2 Ekim Çarşamba günü Kolektif House’da Semih Hazar moderatörlüğünde buluşuyoruz. Veteriner hekim Uğur Selin Çelikten ile birlikte konuşmacı olarak katılacağım etkinlikte merkezimizde sokak hayvanları var.
Umarım gerçekten çok zorlandığımız sahiplendirme konusunda da güzel sonuçlar alırız.3 Ekim Perşembe öğlen Sortie’de, sokak hayvanları yararına buluşmamızın ev sahibi, HAÇİKO Derneği ile birlikte sevgili Uğur Batur.
Kendisiyle ve bize destek veren dostlarımızla sokak hayvanları yararına bir müzayede yapıyoruz.
Yine bu hafta sonu Sapanca’da, aynı adlı Instagram sayfasından detaylarını takip edebileceğiniz Holistik Wellness Fest’te bir araya gelerek dinlenirken düşünecek, yoga, nefes terapisi, meditasyon, aromaterapi ve ses terapisi ve workshop’lar eşliğinde, dünya paydaşlarımızla barış içinde, onları yok saymadan yaşayabilmenin çözümlerini arayacağız.
Tüm bunlar olurken ne yazık ki barınağı olmayan belediyeler bile toplama yapmaya devam ediyor.
Başrollerinde Halil Ergün ile birlikte Ali Kürşat Uzun ve Erkan Petekkaya’nın yer aldığı “Dedemin Gözyaşları”, lösemiyle mücadele eden Mustafa ve onu sevgiyle büyüten dedesi Kemal’in derinlikli ve dokunaklı hikâyesine odaklanıyor.
Lösemiyle mücadele eden torunu Mustafa’yı büyük bir sevgiyle büyüten Kemal’in hayatı, hiç beklemediği bir anda, bambaşka bir yöne savruluyor.
Küçük bir sahil kasabasında, dedesinin yanında mutlu bir çocukluk geçiren Mustafa’nın 10 yaşında yakalandığı amansız hastalık hem Kemal’i hem de tüm mahalleyi derinden etkiliyor. Bu zorlu süreçte, dede Kemal ile tanışan bir muhabirin gerçek kimliğini saklayarak haber peşinde koşması, beklenmedik olayların fitilini ateşliyor.
Senaryoyu da yazan İhsan Taş, aynı zamanda filmin yönetmen koltuğunda.
Daha önce kalp krizi konulu kamu spotunu Sağlık Bakanlığı’na İhsan Taş desteğiyle yapan Prof. Dr. Mutlu Vural bu filmin de sağlık danışmanı.
Ve filmi benim için özel kılan, sokak hayvanları konusundaki hassasiyeti.
Günümüzde yaşananlara ayna tutan o acılı sahnede Halil Ergün’ün tanık olduğu zulüm karşısında “Vay vicdansızlar” deyişi öyle içten, öyle derinden ki...
“Ayçiçek karıştırıyorsa iyi, motorin dökmediğine şükret” diye dalga geçti arkadaşım.
Yine benzer bir olay da köy tavuğu yumurtasında yaşanmıştı.
Fabrika tavuğu yumurtasını çamura, talaşa bulayıp köy tavuğu yumurtası diye satıyorlardı.
Üçkağıt yapmayan satıcıları da lekeliyor bu haberler.
En iyisi hepsinin denetlenmesi ve bu şüphelerin ortadan kalkması tabii.
Zor olan hayırlıdır
Bu ara sosyal medyada sıkça karşıma şöyle cümleler çıkıyor:
İç gıcıklar bu şarkılar, insanı alır götürür gecelere, sabahlara.
Teoman’ın konserlerinde “Duş” şarkısı eşliğinde vokalistiyle yaptığı samimi dans tepki çekiyormuş!
Yahu bu tepkiyi gösterecek insan Teoman konserine hiç gitmesin zaten.
Teoman dinleyen, onu, şarkılarını, felsefesini anlayan hiç kimse ne bu şarkılara ne de dansına tepki gösterir.
Uzun zamandır Teoman konserine gitmemiştim, şimdi iyice canım çekti. İlk konserinde sendeyim Teoman.
Suyun hafızasını koruyalım
Uzun zamandır jüri koltuğuna oturmamıştım. Geriye dönüp baktığımda Antalya Altın Portakal uzun metraj ana jürisinde olmak tabii ki işin zirvesiydi.
Ama bence bitmeyen kulak çınlamamın birinin beni anmasıyla değil, stresle ilgisi var.
Özellikle son birkaç ayda yeni hayvan hakları yasası sürecinde ve sonrasında yaşadıklarımın, hissettiklerimin, bitmek bilmeyen stresimin bana dönüşü diş sıkma ve kulak çınlaması oldu.
Sol kulağıma sanki ağustos böceği kaçmış.
Cır cır ötüp duruyor, özellikle de dış seslerin kesildiği gece saatlerinde.
Birkaç aydır bu haldeyim, azalmıyor, artıyor.
Üstelik yalnız değilim, pek çok kişi aynı dertten muzdarip.
Çaresini bilen varsa lütfen yazsın, ben de buradan herkese duyurayım.
Pink’ten güzel cevaplar
Çok yakışıklı bir sarman olur kendileri.
Yıllar önce Kanal D’de “Beyaz Show”un canlı yayınına çıkmıştık birlikte.
Demek ki o günlerde de sokak hayvanlarının sahiplen-dirilmesine önem veriyormuşuz.
Hatta sevgili Beyazıt ile birlikte iş yerlerine sokak canlarını sahiplendirmek için “Minik Dostlar İş Arıyor” adlı bir kısa film de yapmıştık.
Cannes’dan ödülü de kapmıştık.
İşte o Cingöz hâlâ benimle yaşıyor.
Ve şimdi onun hikâyesi üzerinden belki de pek çok kediye, köpeğe fayda sağlayacak bilgiler aktaracağım.
Diş ve ağız sağlığının genel sağlık üzerindeki etkisini insanlar özelinde biliyoruz.
Balinanın lakabı Hvaldimir.
Rusya tarafından “casus” olarak eğitildiği yönündeki spekülasyonlar nedeniyle kendisine Norveççe balina anlamına gelen “hval” ve Vladimir isimlerinin birleşiminden oluşan Hvaldimir denmiş.
Inga köyünde geçen hafta balıkçılar tarafından ölü bulunan bu balinanın üzerinde silah ya da kamera takmak için kullanıldığını tahmin edilen bir askı da bulundu.
Askıda “St. Petersburg’un malıdır” yazıyor.
Balıkçıların balinanın çok uysal ve insanlara alışık olduğunu söylemesi, Hvaldimir’in terapi için tutulan balinalardan olduğunu akla getiriyor. Diğer yanda ise üzerindeki askıların kamera takılabilmesi için düzenlenmiş olması, casus olduğu ihtimalini düşündürüyor.
Terapi balinası ya da casus balina, her ne olursa olsun bu denizdeki hayvanları bile rahat bırakmadığımızın bir kanıtı.
Bir nedenle tutsak edilip serbest kalınca hayatta kalmayı başaramamış belli ki.
Ahu Tuğba’nın ardından
Kedilerini ne kadar sevdiğine, nasıl gözü gibi baktığına bizzat şahidim.
Hepimizde var o korku...
Biz gidersek geride kalan bu patili çocuklarımız ne olacak?
Onları bizim kadar kim sevecek?
Kim o kadar içten ilgilenecek?
Benzer bir korku Alain Delon’a “Ben ölürsem köpeğime ötanazi uygulayın ve benim yanıma gömün” cümlesini kurdurtmuştu. Delon’un bu isteği tabii ki yerine getirilmedi, o çok sevdiği köpeğine ailesi bakıyor.
Gelelim Aydemir Abi’nin kedilerine...