Paylaş
İsterler de...
Bu acaba gerçekçi bir istek miydi yoksa “tekeden süt sağmak” gibi bir şey mi idi?
Gerçi geçen zaman zarfında bizzat Cumhurbaşkanı da böyle bir teşebbüsün bir sonuç doğurmayacağını görmüş olmalı ki, ne o kimseyi çağırdı ne de ilgililerden böyle bir talep geldi.
Ve biz de, geride kalan 87 senelik Cumhuriyet döneminde -öyle sanıyoruz ki- hiç yaşanmamış denecek kadar ağır gerilim -hatta kriz- döneminde neden Cumhurbaşkanı, Anayasa’dan doğan hak ve yetkilerini kullanmadı diye merak ettik.
Öyle ya Anayasamız bu konuda kendisinden üstelik “devlet organlarının düzenli ve uyumlu çalışmasını gözetmesini” istiyor.
Sonunda sorumuzun yanıtını hafızamızda bulduk.
Gerçekten bugün Türkiye’de “(...) Anayasa’ya, hukukun üstünlüğüne, demokrasiye, Atatürk ilke ve inkılaplarına ve laik Cumhuriyet’e bağlı kalacağıma (...) namusum ve şerefim üzerine ant içerim” diyen ve sorulunca “yeminine bağlı olduğunu” söyleyen bir Cumhurbaşkanı var.
Cumhurbaşkanı Gül’ün, ilk görev yılı içinde doğan gerilimli bir ortam nedeniyle parti liderlerini Köşk’e çağırıp tek tek konuştuğunu hatta ayrı ayrı yemek yediğini biz anımsıyoruz.
Peki bir sonuca ulaşabildiğini siz anımsıyor musunuz?
Son olarak 2009’un ocak ayında Başbakan Erdoğan ve Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek’i Yüksek Yargı organlarının başkanlarıyla bir yemekte buluşturduğu da unutulmadı.
Ondan bir sonuç çıktığını söyleyebilir misiniz?
Yukarıda dediğimiz gibi, bu işin bir yerinde arıza var ama nerede?
İşte o arızayı biz, “Yeminime sadığım” diyen Cumhurbaşkanı’nın bu sözlerinin kimseye inandırıcı gelmemesinde buluyoruz.
Gerçekten Abdullah Gül, “herkese eşit mesafede olacağına ve herkesi kucaklayacağına” söz verdi ama daha Cumhurbaşkanlığı’nın ilk gününden itibaren insanlara, kurumlara “Bizden olan, olmayan” gözüyle baktı. Daha doğrusu onun “böyle bir şey yokmuş” izlenimini verme çabaları gerçeğin görülmesini engelleyemedi.
Daha 58’inci hükümeti kurduğu günden başlayarak son 7 sene zarfında sayısız defa “Bizim gizli acendamız yok” dedi ama yaptığı rektör tayinleriyle, yargının ve hukukun hedef olduğu ağır saldırılara ses çıkartmamasıyla, Meclis’teki yeminine ters düşen yasaları onaylamasıyla, kendisini temsil eden Vali tayinlerindeki tercihleriyle bunun aksini ispat etti.
“Başkomutanı” olduğu Ordu’yu sahipsiz bıraktı. “Doğruları söylemekten kaçınmam” dedi, onun yerine “sade suya tirit” demeçlerle idare etti.
Başka ne sonuç bekliyordunuz ki?
Paylaş