DÜNYADA önüne gelen ihtilafı çözen, sorunlara çare bulan ama kendi söküğünü dikemeyen bir kurum var mıdır diye sorulursa, hiç tereddüt etmeden: “Türkiye’de yargı tam bu durumdadır” diyebilirsiniz.
Nitekim yeni Adli Yıl’ı, Yargıtay Başkanı Hasan Gerçeker bu gerçeği anlatan yakarışlarla açtı.
Son zamanlarda törenlerden uzak duran Başbakan Tayyip Erdoğan, 30 Ağustos gibi, bu törende de yoktu. Ama Cumhurbaşkanı Abdullah Gül oradaydı. Önceki yıllarda katıldığı Adli Yıl törenlerinde ne işittiyse, bu defa daha da fazlasını önünde buldu. Hatta Başkan Gerçeker sözlerine başlarken: “Her adli yıl açılışında yinelediğimiz sorunlar büyük ölçüde devam etmektedir. Hatta çoğalarak devam etmektedir” demeye kendini mecbur hisseti. Neydi o sorunlar? Yargıtay Başkanları her yıl, “İş yükümüz çok ağır. Yürütme (hükümet) ve yasama yeterli kadro ve imkan vererek örneğin Bölge Adliye Mahkemelerini kurarak bu sorunu çözmeli” der, ama sözünü dinletemez. “Yargının bağımsızlığı zedelidir. Yargıçların tayin ve terfilerine karar veren Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu, yürütmenin etkisi altındadır” der ama bu sözleri dinleyen Cumhurbaşkanının da, Başbakanın da kılları kımıldamaz. Çünkü “yargı bağımsızlığını” zedeleyen husus yani Adalet Bakanı ile “altın oy” sahibi Müsteşarın bu kurulda kalması işlerine gelir. Müsteşarın “altın oy” sahibi olduğunu neden söylediğimizi açıklayalım da söze sonra devam edelim: Kurul biliyorsunuz 7 üyeden oluşuyor. Bunların biri Bakan, ikincisi Bakanlık Müsteşarı... Kalan 5 üyeden 3’ü Yargıtay’dan, 2’si Danıştay’dan geliyor. Kararlar oyçokluğuyla veriliyor ama yasa öyle yapılmış ki, Bakanlık Müsteşarı toplantıya katılmazsa kurul ne toplanabiliyor ne de karar alabiliyor. O yüzden hükümet istediği anda Kurul’u çalışamaz hale getirebiliyor. Nitekim halen öyle bir dönem yaşanıyor. Durum bu iken yani yargı tam anlamıyla “yağmurdan kaçmaya” çalışırken şimdi doluya tutuldu. Çünkü Anayasa değişikliği paketi, hem Bakan’ın yetkilerini artırdı, hem de sayısını 22’ye çıkardığı Kurul üyelerinden 7’sinin “yürütme”den gelmesini hükme bağladı. Öteki konulara değinecek yer yok... Ama sadece biri sanırız her şeyi anlatır: Yargıtay Başkanı, “İş yükümüz fazla” diyor. “Bir yılda 533 bin 168 dava dosyası karara bağlandığı halde yetişemiyoruz” diyor. Buna karşılık Başbakan Erdoğan’ın bir televizyon programında: “15-20 yıl dosyaların raflarda durmasının faturasını siz kime ödetiyorsunuz? Bunlar niye bekliyor? Bunları bekletmeyin o zaman... Biz bu ülkede, 2-3 dakikada, dosyaların sayfaları okunmadan verilen kararları da biliyoruz” dediği bildiriliyor. Gördüğünüz gibi ortada tam bir “sağırlar diyaloğu” gerçeği var. Yargıya bakış bu olursa, onun hangi sorunu çözülür?