LAFIN doğrusunu son sıfatı Demokratik Toplum Kongresi Eşbaşkanı olan Ahmet Türk söylemiş. “Artık Türkiye kırılma noktasına geldi” demiş.Gerçi oradaki “Türkiye” sözü yerine “Başbakan Tayyip Erdoğan” dese daha doğru olurdu. Çünkü gerçekten bir “kırılma noktasına gelmişlik” belirtisi onda var.
Önce bir noktaya değinelim:
Bu Demokratik Toplum Kongresi ne mene bir şeydir anlamış değiliz. Gerçi bu kardeşlerimiz iki ayda bir “parti” kurmaya, istedikleri yerde “parlamento” toplamaya, üç kişiyi yan yana bulunca “konferans” düzenlemeye meraklılar.
Son olarak da Mesud Barzani ile görüşmüşler ve Türkiye, İran, Suriye, Irak dahil dünyanın neresinde “Kürt” varsa hepsinin temsil edileceği bir “Kürt Konferansı” düzenlenmesini istemişlerdi. Lakin Barzani daha gerçekçi biri olduğu için “Altyapısı hazır olmadan böyle bir konferans yersizdir” gerekçesiyle öneriyi reddetmişti.
“O olmazsa bu olur” diyerek Diyarbakır’da topladıkları -yapısı belirsiz, kuralı belirsiz, yetkisi belirsiz, etkisi belirsiz- Demokratik Toplum Kongresi bitince, sanki orada alınan kararların, o kararlar için el kaldıranları bile bağlamadığını bilmeyen yokmuş gibi Ahmet Türk bir açıklama yaparak yukarıdaki sözleri söyledi. Tabii onunla kalmadı. Şimdi Başbakan Erdoğan’ın “referandumdan hayır çıkabilir” korkusuyla ne isteseler vereceğini düşünerek başka talepler de sıraladı:
* Askeri ve siyasi operasyonlar (bununla bazı Belediye Başkanlarının görevden alınmasını kastediyor olabilir) fiilen dursun;
* Abdullah Öcalan’ın çözüm süresinde rol oynaması için müzakere koşulları sağlansın (yani devlet, Öcalan’la karşılıklı müzakere yapabilsin);
* Yeni bir demokratik Anayasa sözü verilsin (yani Kürt kökenli insanlara hangi ayrıcalıklar tanınacaksa söylensin);
* Siyasi nedenlerle tutuklu bulunan Barış Grubu üyeleri (PKK’nın gönderdiği terör örgütü üyeleriyle tutuklu Belediye Başkanları ve diğerleri) serbest bırakılsın;
* Milletvekili seçimindeki yüzde 10 barajı kaldırılsın;
* Terörle Mücadele Yasası yürürlükten kaldırılsın.
Unuttu mu yoksa sözcülüğünü yaptığı Kongre’de uygun görülmediği için mi değinmedi bilmiyoruz ama, “Türkiye’yi 25 özerk bölgeye ayıralım; bizimkine Kürdistan diyelim; bizim bölgenin dış ülkelerle ilişkilerini kendisinin sürdürmesini sağlayalım (Bu Öcalan’ın önerisidir); Kürtçeyi resmi eğitim dili yapalım” dememiş.
Hoş dert edinmeyi gerektiren bir durum yok. Yeni bir “kongre” düzenler, bu talepleri de onun adına ilan edersiniz, olur biter.
Nasıl olsa artık “katiyyen muhatap almadığımız” ve “hiçbir zaman da muhatap almayacağımız” Abdullah Öcalan’la doğruca temas ettiğimiz ortaya çıktığına göre, belki de yeni kongreye gerek kalmaz.
Öyle ya... “Evet” oyunun hatırına verilmeyecek ne var ki?