iLGİNÇ bir siyasetçi Bülent Arınç. Kendine özgü bir üslubu var. Bakıyorsunuz zarif bir insan. İnsan ilişkilerinde kendisine düşeni her zaman yapacak kadar olmasa da beklentileri söz konusu olunca hayli dikkatli. Sevgi ve duygu yüklü bir konuşma içine kezzap gibi bir cümle sokabiliyor.
Bunu belki de “İyi bir siyasetçinin kamuoyunun dikkatini çekecek sözler söylemesi gerekir” gibi bir şartlanma hatırına yapıyor. Örneğin Ergenekon soruşturması sürecini “Türkiye bağırsaklarını temizliyor” gibi bir cümle ile tanımlıyor. Zaten biz de Ergenekon süreci bağlamında 22 ay önce kargatulumba tutuklanıp hapse atılan ve “gerçekte niçin hapsedildiğini” öğrenemeden önceki gün serbest bırakılan eski Türk Metal-İş Sendikası Başkanı Mustafa Özbek’le ilgili sözleri nedeniyle bu yazıyı kaleme aldık. Arınç önce “Bir insan 22 ay sonra tahliye olmuş. Hayırlı olsun, gözü aydın. Diğer arkadaşlar içerideler. Bu konu artık Meclis gündemine de geldi. İnsan Hakları Komisyonu uzun süre tutukluluk hallerini, Sayın Cumhurbaşkanımızın da belki Meclis’teki açılış konuşmasında söylediği doğrultuda ele aldı. Ama bunu sadece Silivri ile sınırlı olarak düşünmüyorum. Bu adaletin kendi içinde bir sorundur. ‘Geç kalan adalet, adaletsizliktir’ sözü evrensel bir kuraldır” demiş. Burada bir dakika duralım: Dikkat edilirse Arınç daha önce hapse atılmalarını “Türkiye’nin bağırsaklarının temizlenmesinin bir gereği” gibi değerlendirdiği insanlardan söz ederken artık “Diğer arkadaşlar içerideler” diyor. Bu önemli bir fark. İkincisi, aynen gazeteci dostlarımız Mustafa Balbay ve Tuncay Özkan’la ilgili olarak ifade ettiği gibi, “içeridekilerin tutukluluk durumunu” -kendisi o kelimeyi kullanmasa da- bir “zulüm” gibi gördüğü mesajını veriyor. Dahası, bu mesajı güçlendirmek için, konunun hem TBMM İnsan Hakları Komisyonu’nda ele alındığını anımsatıyor hem de Cumhurbaşkanı’nın da olaya aynen kendisi gibi baktığına işaret ediyor. Tam bu sırada insanın aklına, “Peki ama Başbakan Tayyip Erdoğan’dan bu konuda neden ses çıkmıyor? Yoksa Erdoğan, ‘Bırakın daha da çeksinler’ diye mi düşünüyor?” soruları geliyor. Arınç’ın sözleri elbet yukarıdakilerden ibaret değil, ama bizim yerimiz ancak bu sözleri değerlendirmemize izin veriyor. O nedenle devam edelim: Sadece Silivri’dekilerin değil, Türkiye’de adalet mekanizmasının yanlış veya ağır işlemesi yüzünden bu ülkede dağıtılan “adalet”in sonunda “adaletsizlik” anlamına geldiği doğru. Hele “Özel Yetkili Ağır Ceza Mahkemelerinin” ve Özel Yetkili Cumhuriyet Savcılarının bu bağlamdaki günahlarının İstiklal Mahkemeleri’ni bile geride bıraktığı rahatlıkla savunulabilir. Ama ondan önce Sayın Arınç’a sorulması gereken bir soru var: Sekiz yıllık siyasi iktidarınız “yargılamayı süratlendiren, yargıcın görevini güvenceli ve bağımsız şekilde yapmasını mümkün kılan” gerçek bir “yargı reformu” yapmaya kalktı da elini tutan mı oldu?