Paylaş
Hem de, eskiden sinema filmleri için kullanılan terimle: “32 kısım, tekmili birden!” denecek kadar yoğun şekilde. Uzatmadan sayalım.
Meclis’te Başkanlık Divanı basıldı. Bu birincisi.
Demokratik sistemin temel kurumlarından biri olan “çalışanların hak kavgası”, ikinci olay.
Ve bir yanda Sayın Emine Erdoğan’ın, öte tarafta Sayın Güldal Mumcu’nun mağdur olduğu iki olay.
Bu üç olaya:
Kendisi gibi düşünmeyen birinin aynı gazetede yazmasına bile tahammül edemeyip başka gazeteye geçen;
Babasıyla karıştırdığı başka bir yazara hakaret eden;
Kendisini Babıâli’nin “Guru”su (manevi önder) sanan;
Hafta başı vaazlarıyla medyaya yol gösteren;
“Tarafsız” yazarlara bile tahammül edemeyen;
Karşı olduğu görüşleri savunanlara değil, o konuda sessiz kalanlara dahi “Darbe planlarına sessiz kalmak, söylentisine bile kayıtsız kalmak, suça iştiraktir” diyen,
Çok demokrat -isterseniz liberal aydın olduklarını ileri süren diyelim- kardeşlerimiz ne tepki verdiler veya veriyorlar izleyin bakalım:
Biz baktık:
Milli iradenin tecelli adresi olan Meclis’i temsil hakkı Başkanlık Divanı’na aittir, değil mi?
Başkanlık Divanı’na önceki gün düpedüz bir saldırı oldu.
Bilmeyenler için tekrarlayalım:
Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, Meclis’i yönetme tarzını beğenmediği Başkan Vekili Güldal Mumcu hakkında İçtüzüğün 63’üncü maddesine göre Genel Kurul’da istemde bulunup tartışma açtırma hakkına sahipken tuttu Güldal Mumcu’nun iznini almadan Başkanlık Divanı odasına gidip (buna bastı diyenler çoğunlukta) “Sizi uyarıyorum. İçtüzüğe uyacaksınız!” şeklinde konuştu yani hem azarladı hem de talimat verdi.
Mumcu’nun sonra tutanaklara geçirdiği ifadeyle, “yürütme” adına “yasama”ya -siyasi tarihimizde eşi az görülen- bir baskı uyguladı.
Peki bizim “milli irade” bülbülleri buna karşı çıktı mı?
Sayın Emine Erdoğan’ın türbanlı olması nedeniyle “GATA”ya giremeyeceğine ilişkin mesajı dile getiren Başbakan’a ve sayın eşine hak veren yazılar döktürdüler. Söyleyelim... İnsani açıdan haklı idiler.
Peki aynı şekilde mağdur edilmiş bir Güldal Mumcu orada duruyor. Hiçbiri çıkıp da Bülent Arınç’a “Ayıp ettin” dedi mi?
Beğenmedikleri insanların “sadece kendine demokrat” olduğunu söyleyeler, hiç aynaya bakmıyorlar mı?
Peki ya çalışanların “hak mücadelesi”nde geldiğimiz yerin en önemli aşamalarından biri niteliğindeki 4 Şubat 2010 tarihli “çalışmama hakkını kullanma eylemi” için olumlu tek satır yazdılar mı?
Hayır!
Anladınız mı şimdi bunların ne kadar “demokrat” olduğunu?
Paylaş