REFERANDUMUN sonuçlarını Yüksek Seçim Kurulu’nun dün yayınladığı kararında aramayın. Hükümet adına Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek ile Adalet Bakanı Sadullah Ergin’in dün Barış ve Demokrasi Partisi (BDP) Genel Başkanı Selahattin Demirtaş ve yardımcısı Gülten Kışanak’ın yaptığı görüşme, referandumun verdiği ilk sonuçtur.
Görüşme ardından basına Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek, esas olarak “yeni bir Anayasaya olan ihtiyaçtan” söz ettiğine göre, o yeni Anayasa’nın içine Demirtaş ve Kışanak’ın önerilerini yerleştirmek mümkün mü değil mi sorusunun konuşulduğunu tahmin etmek gerçekçi olur.
Biz Anayasa’nın, tüm hakları eşit bireylerden oluşan tek ve bütün bir Türk milleti için yapılmasından yana olduğumuz için böyle “Bize şu hakları verirseniz”li görüşmelerin ülkemize huzur, özgürlük, demokrasi getireceğini düşünenlerden değiliz. Ama şimdilik çok erken olan o konuyu bir kenara bırakalım da günümüze dönelim:
Çiçek-Demirtaş görüşmesi, tepesine hangi külâh oturtulursa oturtulsun, hükümetin gündemdeki sorunu tek başına ve kendi özgür iradesiyle çözme gücüne sahip olmadığını itiraf anlamına gelmektedir.
Yapılan görüşmeye “Diyalog”dur, “Çok çok görüş isteme”dir filan deseniz de gerçek ortadadır ve dünkü görüşmeye benzer bir senaryonun düşünülmesine bile ateş püsküren hükümet, şimdi masaya oturmuş durumdadır.
Bu kötüdür veya iyidir demiyoruz.
Eğer ortada bir sorun varsa ve siz de bu ülkeyi yönetme durumunda iseniz, tercih ettiğiniz bir meşru yoldan giderek çözüme ulaşmaya çalışırsınız. Mesele onun “siyasi faturası”nı göze alıp almamaktır.
Hükümet, özellikle de Başbakan Tayyip Erdoğan, referandumdan yüzde 57.8 oranında destek alınca belli ki, siyasi faturayı göze alabilecek kadar halk desteğine sahip olduğunu düşündü ve Çiçek’in, BDP’lilerle görüşmesine yeşil ışık yaktı.
Hoş, PKK’yı İmralı’daki hücresinden yöneten Abdullah Öcalan’la da yıllardır görüşülmekte olduğu zaten ağustos ortalarında ortaya çıkmıştı. O sırada Başbakan’dan duyduğumuz:
“Biz iktidar olarak, siyasi hükümet olarak hiçbir zaman bir terör örgütüyle veya temsilcileriyle masaya oturup görüşme yapmayız. Böyle bir şeyimiz asla olmamıştır, yoktur, olamaz da...” şeklindeki sözlerinde gerçeği “kelime oyunları” ile gizlemeyi amaçladığı belliydi.
Çünkü onu izleyen “Şu veya bu şekilde çeşitli kurumlarıyla, bu tür bazı münasebetler gerekirse devlet onu kendisi yapar. Burada, bunu birbirine karıştırmamak gerekir” şeklindeki cümlenin “tevil” koktuğu aşikârdı.
Bundan anlayabildiğimiz o ki, “kırmızı çizgi”leri kadar, o çizgileri silmesi ile de haklı bir şöhret kazanan Adalet ve Kalkınma Partisi iktidarı, şimdi yeni rekorlar peşindedir.
Biz şimdilik gözlem yapmaya devam edelim. Ve bu sürecin altından “Çapanoğlu” çıkmasın diye, sadece dua etmekle kalmayıp gözümüzü de açalım.