ARTIK kan akmasın düşüncesi, Güneydoğu’daki sorunu çözüme götürecek her yolu denemeyi meşru gösterir oldu.
“Bağdat’tan başka muhatap tanımayız” tafrası geride kaldı.
Bakanlarımız düne kadar “aşiret reisi” dediğimiz Mesud Barzani ile görüşmek için sıraya giriyorlar.
Abdullah Öcalan, devletimiz nezdinde de “sayın” oldu. Bir yandan görevlilerini gönderip fikrini soracaksın, önerilerini isteyeceksin sonra da ondan “sayın” diyerek söz edeni yargılayıp mahkûm edeceksin. Yürümezdi. Nitekim yürümedi. O meselenin bir yüzü. Öteki yüzü, “Kandil”in ne dediği? Belli ki işin o tarafı bir yandan “diplomasiye” öte yandan Milli İstihbarat Teşkilatı (MİT) ile öteki gizli haber alma servisleri -örneğin CIA- arasındaki bilgi alışverişine ve temaslara bırakılmış görünüyor. Ama oradan ne gibi talepler geldiği henüz bilinmiyor. Bunlara önceki gün Mesut Barzani ile görüşmek için Erbil’e giden İçişleri Bakanı Beşir Atalay’ı da eklemek gerek. Ama sözün burasında insan ister istemez geriye dönüp, “Tamam ama bugüne kadar aynı amaçla yapılmış kaç görüşme, kaç teşebbüs, kaç önlem ne işe yaradı da bu defakine bakarken daha iyimser olalım?” diye sormak gereğini duyuyor. Öyle ya... Sorunu çözmek için denemedik şey bırakmadık. Denediklerimizi “olması gerektiği gibi” mi yaptık, yoksa yüzümüze gözümüze mi bulaştırdık, ayrı bahis. Örneğin Amerikalılarla sözde işbirliği mekanizmaları kurduk. Yürütemedik. ABD’den aldığımız istihbaratın en tazesini bile, gerektiği şekilde değerlendirmeyi beceremedik. Yine sonuç alamadık. Sonra işbirliğini Bağdat ve özellikle Erbil’i kapsayacak şekilde genişlettik. Barzani’nin ayağına önce Devlet Bakanı Zafer Çağlayan’ı ardından hem Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nu hem de İçişleri Bakanı Beşir Atalay’ı gönderdik. Ankara’ya gelince de “Abi” (ağabey) diye hitap ettik. İstediğimiz de “at’la deve” değildi. Örneğin “Madem PKK’dan şikâyetçisiniz, aktif mücadele yapın, toprağınızdan çıkarın” demedik. Sadece “İkmal yollarını kesin yeter” dedik. Barzani belki on kere “PKK’ya karşı mücadelede elinden gelen katkıyı esirgemeyeceğini” söyledi. Ama bugüne kadar kılını bile kımıldatmadı. Hatta geride kalan mart ayında kendisiyle görüşen ve anlaşıldığına göre kesin bir vaat alan Beşir Atalay dönüşünde, “Barzani ile yaptığı iki günlük çalışmaların kesin sonuçlarını göreceğine inandığını” söyledi. Ama hiçbir şey göremedi. Eğer Barzani’nin verdiği nasihatlerle sorun çözülecekse, mesele yok. Biz de bir şey demeyelim. Ama eğer Türkiye ile ilişkilerinde çocuk aldatır gibi davranmaktan vazgeçmesini istiyorsak, gereğini yapalım.