BİRİSİ çıkıp Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün kendisine refakat eden gazetecilere Amerika’da söylediklerini önceden haber verseydi, açık söyleyelim, kesinlikle inanmazdık. O “Ne şiş yansın ne kebap” üsluplu Abdullah Gül gitmiş, onun yerine bazı konulardaki görüşlerini açıkça söyleyen, umut veren bir Abdullah Gül gelmiş.
İtiraf edelim, çok sevindik.
Hatta Sedat Ergin gibi “sağlam” bir gazeteci yazmış olmasa, “hayal mi görüyoruz?” diye kendimize sorabilirdik.
Neyse... O zaten önemli değil.
Önemli olan Cumhurbaşkanı Gül’ün söyledikleri.
Örneğin siz Cumhurbaşkanı Gül’ün “Devlet Güvenlik Mahkemeleri’ni kaldırdık diye düşünüyorduk. Oysa biz işin kolayına kaçmışız. Danışmanlarımızın “bu mahkemelerin yetkisi fazla” şeklindeki uyarılarını dikkate almayarak hatâ etmişiz. Nitekim o mahkemelerdeki asker üyeyi kaldırmak yetmemiş. Biz sadece üniformayı çıkarmışız. Özünde bir şey değişmedi” demesini bekler miydiniz.
Yukarıdaki kelimeler ona değil bize ait. Ama verdiği mesaj bu.
Belli ki Silivri’de sürüp giden ve belki daha 5, belki de 10 sene süreceği söylenebilecek olan “Ergenekon” davası onu da rahatsız etmiş.
Keşke rahatsızlık duymak için bu kadar beklemeseydi. Örneğin Van’daki Yüzüncü Yıl Üniversitesi Rektörü Prof. Dr.Yücel Aşkın’a atılan iftiralarla ve birbirini izleyen haksız, yersiz tutuklamaları görünce, tepkisini koyabilseydi çok daha iyi olurdu.
O zaman Erzincan Cumhuriyet Savcısı İlhan Cihaner’in başına gelenler ve son olarak Hanefi Avcı’nın tutuklanmasına kadar uzanan sürecin gerisindeki “tertip-iftira-şantaj” şebekesinin cesaretini kırmak mümkün olurdu.
En azından -Cumhurbaşkanı Gül’ün ifadesiyle- sanıkların “tutukluluk sürelerinin kendi başına cezaya dönüşmesi” gibi bir adalet skandalından kurtulabilirdik. Cumhurbaşkanı Gül bu konuşması sırasında “gazeteciler hakkında açılan davaları da ifade özgürlüğü açısından çok tehlikeli bulduğunu” söylemiş. Doğrusu sevindirici bir değerlendirme... Ama Cumhurbaşkanı’nın bu hazin gerçeği “tehlikeli” bulması yetmez. Medyamızdaki insanların “özgür olmadıklarını” söyleme cesaretini bile bulamadıkları bir dönemi yaşamakta olduğumuzu görerek ağırlığını koymalıdır.
Ne demek istediğimizin daha iyi anlaşılabilmesi için Sayın Gül’e bir önerimiz var:
Danışmanlarına talimat vererek “Gazetecilerin kurduğu 17 meslek kuruluşu, 24 Eylül 2010 günü medyanın içinde bulunduğu durumu anlatan bir açıklama yapmış. Bakın bakalım bunu kaç gazete, radyo ve televizyon yayınlama cesaretini gösterebilmiş” diye sorsun.
Alacağı yanıt, resmi görmesine yetecektir.
Gül’ün bizi şaşırtan ama aynı zamanda çok memnun eden sözleri bundan ibaret değil. Örneğin Anayasa Mahkemesi’ne ve Yüksek Öğretim Kurulu’na yaptığı tayinlerde “tarafsız”lık ilkesinden ayrılmadığından ve ayrılmayacağından söz etmiş.
Geçmişi bırakalım. Bundan sonrakilerde gerçekten “tarafsız” davransın, yeter.