Paylaş
Hürriyet Sosyal Medya’daki köşemden yazılarımı düzenli olarak okuyan 3 milyon 862 bin takipçime bir müjde vermek isterim.
Bundan böyle bu köşede sık sık “tarihi konulara” yer vereceğim. Daha doğrusu “Tarihi Olayların İçyüzünü” anlatacağım. Amaç hem okuru resmi tarihin içinde sıkışıp kalmaktan kurtarmak hem de Murat Bardakçı gibi, İlter Orbaylı gibi kendilerine “tarihçi süsü” veren kişilerin etki alanından kurtarmaktır.
İlk olarak rahmetli Turgut Özal’ın naaşının uzaya nasıl gittiğini anlatacağım. Tarih sohbetleri bana ve millete hayırlı olsun.
TÜRK SAT FİKRİ BENDEN ÇIKTI
Sekizinci Cumhurbaşkanımız merhum Turgut Özal beni çok severdi. Görevinin son iki senesinde “Körfez Savaşı” yüzünden Ortadoğu karışmış, her kafadan bir ses çıkıyordu.
Amerika’nın başında ise Bush adında şaşkın bir başkan vardı. İyi adamdı ama kapasitesi sınırlıydı. Ama iyi İngilizce bilirdi.
Ortadoğu ile ilgili her konuyu Turgut Özal’a danışırdı. Özal’ın verdiği akılları da bire bir uygulardı. Tabii Özal’ın onun danıştığı konuları getirip bana sorduğunu bilmezdi.
Bunun bir de hayırsız oğlu vardı. George W. Bush.
Bildiğin yeteneksiz. Okumaz, kızların arkasında dolaşır. Fırsat bulursa etlerini burar.
Birgün lafı açıldı da Özal’a “Söyle Baba Bush’a. Oğlanı Meslek Lisesi’ne versin, bir sanat öğretsin” dedim. Lafımızı dinleyen olmadı. Oğlanı Başkan yapıp Amerika’nın başına sardılar.
***
Yine Özal ile konutta, gecenin ilerlemiş bir saati, baş başaydık. Ben anlatıyorum, o sehpanın üzerindeki çanaklardan çerez atıştırıyor.
“Yeme şu yağlı tohumları, yiye yiye kendin fındığa dönmüşsün” diye şakadan azarladım, güldü. “Seni buraya başka bir şey için çağırdım, sen onun cevabını ver bana” dedi.
Başladı anlatmaya. İnsanlar faniymiş, hepimiz birgün ölecekmişiz. Falan filan. Sonra baklayı ağzından çıkardı:
“Ben öldükten sonra cenazemin ne olacağını düşünüyorum” dedi.
UZAYDA BİR CUMHURBAŞKANI
Anıt Kabir’in yanındaki devlet kabristanına gömülmek istemiyormuş. Başka bir yere anıt mezar yaparlarsa, orasının muhalifleri tarafından saldırıya uğramasından korkuyormuş.
Kimi kastettiğini anladım. Baba’yı çok severmiş gibi görünüyor ama ondan çok da tırsıyor. O sırada yakın danışmanı Engin Güner ilende bir dosya ile girdi. Bir şey uzattı. Turgut Bey okuyup imzaladı.
Sonra sana “Bizim Türk Sat uydusunun işleri” dedi.
O anda kafamda şimşek çaktı. 248 IQ yüzünden kafamın içi zaten trafo gibi. Fikrin biri çakıyor, biri sönüyor.
“Bence ebedi uykunu uzayda uyumalısın” dedim.
Yüzüme merakla baktı, açıkladım.
“Biz bu Türk Sat’ı uzaya yolluyoruz ya. Eskidikçe yenisini yapıp yollayacağız. Eskisi de ebediyen uzayda kalacak. Bir sonraki Türk Sat uydusu için kendine küçük bir kabir yaptır. Ne zaman emri hak vaki olursa, cenazeni gizlice çıkarır o uyduya koyarız. Uzaya gönderirsin. Böylece milletin ufkunu genişletir, yeni bir vizyon penceresi açarsın”
Gözleri dolu dolu oldu. O yüz hali hala aklıma gelir. “Nur olasın” diye kalkıp beni öptü. Hemen talimat vereceğim, dedi.
Ben de “Ancak gizliliğe dikkat et. Duyulursa başımıza uzay kabristanı modası çıkar. Önce zenginler peşine takılır. Sonra Seda Sayan’ından İbrahim Tatlıses’ine kadar meraklısı varsa, hepsi peşinden gelir. Bu iş olup bittikten yirmi yıl sonra açıklarız” dedim.
***
İşte bugün o gün. Özal’ın vefatından sonra özel olarak inşa edilen anıt mezara konan naaşı bir 29 Aralık gecesi gizlice alınıp Türk Sat’ın ikinci uydusuna nakledildi. Nakil son derece gizli yapıldı.
Hatta bizim MİT’in duyması dahi istenmediğinden Amerika’dan CIA ekibi getirtildi, ihale onlara verildi.
Naaşı uzaya gönderildiğinde gerçeği bir Baba, bir Semra Özal bir de ben biliyorduk. Çocuklarının dahi haberi olmadı.
O şimdi, Türk Sat’ın kendine kabir olan hizmet dışı bir uydusunda ebedi uykusunu uyuyor. Dünyanın yörüngesinde dönüp duruyor. Hayatta olmasa da uzaya gider ilk Türk olmanın onurunu taşıyarak.
Paylaş