PaylaÅŸ
SIÄžLIK
Halihazırda, son derece pespaye bir siyasal dil, şahsi sataşma, ucuz seçim meydanı salvoları ortalığı sarmış vaziyette. Bir yanda, laik-cumhuriyetçi kesimin, muhafazakarların toplumsal-siyasal yükselişine karşı duydukları tepkinin, ‘dinci örgütlenme’, ‘cemaat’, ‘havuzlu villa’ karalaması ötesine geçememesi var. Onların, bu sığlıkta yüzmelerinin en önemli nedeni, içinde yaşadıkları toplumun dinamiklerini kavramak konusunda içinde bulundukları ‘acz’den bir türlü kurtulamamaları.
RÖVANŞ
DiÄŸer yanda, muhafazakar kesimin Cumhuriyet devrimine karşı duydukları tepkiyi, doÄŸru dürüst bir demokratik siyasal eleÅŸtiriye tercüme etmekten aciz olması, itirazlarının kör bir ‘öfke’nin ötesine gidememesi sorunu var. Evet, bu kesim, Cumhuriyet rejiminin katı çerçevesine öteden beri biriktirdiÄŸi itirazın itici gücü ile, bu çerçeveyi kırmaya çabalıyor. Ama, bu kesimin dört elle sarıldığı, ‘vesayet rejimi ile hesaplaÅŸma’, aslında askeri-bürokratik vesayete karşı demokratik bir hamle falan deÄŸil, düpedüz rövanÅŸ duygusu.Â
Aslında, itirazları hiç de ciddiye alınmayacak gibi deÄŸil. Öte taraftan, mevcut katı çerçevenin kırılması, bu ülkede yaÅŸayan ve daha demokratik bir toplum isteyen herkes için zorunlu. Ortada ciddiye alınacak bir (aslında birden fazla) sorun ve bu sorunun acilen çözülmesi gereÄŸi var.Â
Ancak, iş burada bitmiyor. Muhafazakar kesim, bugüne kadar, Cumhuriyet devrimi ve onun sonucu olan katı cumhuriyet rejimi ile sorununu ciddi bir demokratik muhalefet diline dönüştürmeyi beceremedi. Onlar da içinde bulundukları cendereyi, kah işlerine geldiği noktada, kullanıp pekiştirdi, kah öcüye dönüştürüp gizlice lanetledi. Şimdi Pandora’nın kutusu açıldığında, ortaya dökülen ise, gördüğümüz gibi, kör öfke dili ve sahip oldukları gücü, kendilerini baskılayan cendereye karşı benzer bir cendereyle ikame etme girişimi. Kürt meselesine gelindiğinde, her iki kesimin ortak çaresizliğinin, çözümsüzlüğün, nedeni de büyük ölçüde bu.
Bu kör dövüşten demokrasi çıkmaz! Sisteme itiraz edenler cephesinde, eziklik ve öfke duygusunun, demokrasi filitresinden geçmeden hakim olduğu bir zihniyet dünyasına mahkum olma, sisteme sahip çıkanların ciddi bir ‘görme bozukluğu’ sorunu var. Bu koşullar altında, değil bir büyük hesaplaşmanın eşiğini atlamak, kıyısından bile salimen geçemeyiz.
HÃœZÃœN
Referandum sonucu ne olursa olsun, topluca bir bilinmeze doğru yuvarlanıp gidiyoruz. Siyaset, kendini bilinmezin akışına kaptırmak değil, öngörü ile geleceğimizi daha iyi yönde bilinebilir, ‘yönetilebilir’ kılma işidir. Görünen o ki, mevcut siyaset aktörlerinin hiç biri, bu kabiliyete sahip değil.
Tüm bu karmaÅŸa içinde, Türkiye’nin ‘aydın’larının, ‘meleklerin cinsiyeti tartışmaları’ kıvamındaki sayıklamaları ise sadece hüzün verici.Â
PaylaÅŸ