LAMI cimi yok, iktidar, muhalefet meselesi de değil, adab meselesi! Oktay Ekşi konusunu ben böyle görüyorum.
Radikal gazetesinde yazı yazarken de, aynı gazetede yazan bir yazar konusunda benzer tavır takındığım için, kendisi ile mahkemelik olmuştum. Şimdi, söz konusu olan kişi, bir ‘basın büyüğü’ diye, farklı tavır takınmam söz konusu değil. Bu gezetenin okurlarının birçoğunun bu tavrı yadırgıyacağını biliyorum. Ancak, her meselenin ‘eğrisi, doğrusu’ üzerine kalem oynatan insanlar olarak bizler de, şu veya bu gerekçeyle, ilkeli davranmaktan imtina edersek, lafımızın ne değeri kalır? İktidarlarlara biat etmeyi eleştiriken, o veya bu ‘çevre’ye biat etmeyi kabul edilir bulmak mümkün olabilir mi?   Kimse kusura bakmasın, bu kez, bir yazarın istifa etmek durumunda kalmasını, ‘basın üzerinde iktidar baskısı’ olarak gören veya ima edenlere, hak vermem mümkün değil. Dahası, önemli olan hakaretin muhatabının iktidar olması değil, kim olursa olsun, hakaret ve en önemlisi ‘analı, avratlı’ bir dil kullanımı hiçbir şekilde mazur gösterilemez.   Diğer taraftan, ortada bir basın skandalı var diye, HES’ler konusundaki tartışma gürültüye getirmeye çalışılıyor. Oktay Ekşi’ye, böyle bir şeye gerekçe olduğu için fazladan kızgınım. Bir skandal, diğerini mazur göstermek için kullanılmaya başlandı. Asıl göz ardı edilmemesi gereken husus bu!   Zaten çevreyi koruma, kamu çıkarı gibi konuların sermaye çıkarları/ ekonomik büyüme/ piyasa ekonomisine kurban gittiği, bu çarkın siyasal iktidarlar tarafından himaye edildiği bir düzende ve hatta bir dünyada yaşıyoruz. Bizim ülkemizde durum iyice vahim, dahası, mevcut iktidar, zaten yeterli olmayan mekanizmaları da bir bir ortadan kaldırıyor. Kamu yararı adına ‘yerindelik denetimi’ni ortadan kaldırdıktan sonra, şimdi de, Sit alanı ilan etme gibi koruma, denetim yetkilerini Çevre ve Orman Bakanlığı’na devrederek, aslında devreden çıkarıyor. Böylece, önünde hiçbir engel ve denetim olmayacak bir kurguyu yasallaştırıyor. Asıl mesele budur.   Bugün Oktay Ekşi’yi doğrudan olmasa da, dolaylı yoldan madur ilan edip, kalem oynatanlar, zamanında, şu anda tartıştığımız meseleye benzer bir konuda mücadele adına, canından olmuş bir mücadele adamının ardından bu kadar vahlanmadılar. Beş yıl önce, avukat Cihan Eren, Karadeniz sahil otoyol’unun Rize Fındıklı sahilinden geçmesine karşı verdiği mücadele esnasında, 18 Nisan 2005’de, silahlı saldırıya uğramış ve üç ay sonra hayatını kaybetmişti. Katil, ‘meşhur olmak için öldürdüm’ ifadesi verdi, olay kapandı. Olaydan sonra, mahkemeler açılan davalar sonucu, 3. Dereceden Sit alanında otoyol geçmesi hakkında, yürütmeyi durdurma kararı verdi, ama adamcağız bu kararları göremeden can vermiş oldu.    Cihan Eren’i hatırlayan kalmadığı gibi, şimdi, onun verdiği mücadelenin devamını getirecek zeminler de bir bir ortadan kalkıyor. Onurlu basın anlayışının gereği, eşe dosta, her durumda destek çıkmak değil, bu türden davaların peşinden koşmak olmalı diye düşünüyorum.