Paylaş
Birincisi, düpedüz “enayi” yerine koyulmayı reddetmek durumunda olduğumuzu düşündüğüm için hayır! Geçtim, topyekûn anayasa değişikliğinin zora girmesini, bu bahane ile kısmi paketle yetinmek durumunda kalmamızı. Bu paketin en tartışmalı olan iki maddesi dışındaki maddeler konusunda, tamamına göre daha geniş bir uzlaşma zemini var. Gerçi ben bu maddeleri de tartışmalı buluyorum o başka, varsın daha geniş bir uzlaşma zemini beni ve benim gibi düşünen bir azınlığı dışarıda bıraksın. Madem maksat demokratikleşme, bu uğurda paket neden maddeler birbirinden ayrılarak oylanmaya açılmadı? Bunun izah edilir yanı var mı? Neden bu konu hep es geçiliyor? Paketteki maddeleri birbirine kopmaz biçimde yapıştırmanın “şekere katma” ve birilerini “enayi yerine koyma” dışındaki gerekçesi nedir?
İkincisi, yargının özerkleşmesi diye yola çıkıp, yargıyı yürütmenin gölgesi altına alma çabası bunca açıkken, kuvvetler ayrımı fikri bunca zedelenirken, önerilenin daha fazla demokrasi ile ne alakası olabilir?
Yok, ben iktidarın “gizli bir niyeti” olduğunu düşünenlerden, “irtica” tehlikesi taşıdığından hiç kuşkulanmıyorum, şimdiye kadar hiç böyle kuşkularım olmadı, “laikçi” çevre ile yıllarca bunca didişmemin nedeni, bu niyet okuma girişimi, bu irtica saplantısıdır. Yıllarca bunları yazdım durdum. Zaten, bence Türkiye’de demokrasi sorununun bu noktaya gelmesinin baş sorumlularından biri de, “laiklik” adı altında, kafayı başörtüsüne, din ve vicdan özgürlüğüne set çekmeye takıp, demokrasiye titizlenmeyen çevrelerdir. Sonuçta, geldiğimiz noktada tehlikede olan laiklik değil, demokrasidir!
AKP’nin hakkıyla demokrat olamayacağını, demokratikleşme yolunda hiçbir anlam ifade etmediğini hiç düşünmedim. İnsanları, geçmişleri, kılıkları, hayat tarzları ile mahkum etmek gibi bir tavrım hiç olmadı. Hatta, AKP’nin mevcut sisteme karşı tepkilerinin onu kendi demokrasi tahayyüllerinin ötesinde bir demokrasi dinamiği haline getirebileceğini her zaman hesaba kattım. Ama evdeki hesap çarşıya uymadı! Mevcut sistemin cenderesine karşı oluşan tepkiler demokratik siyasete tercüme olamadı. Tam tersine kıran kırana bir statükoyu devralma süreci başladı. Bu konuda en iyi karinelerden biri, bu çevrenin YÖK konusundaki tavrıdır. YÖK gibi bir 12 Eylül rejimi kurumundan bunca çekmiş bir çevrenin, iktidara gelince bu kurumu nasıl içlerine sindirdiğini görmek benim için çok önemli göstergelerden biri oldu.
Diğer taraftan, isteyen, bu Anayasa değişikliği paketinin 12 Eylül ile bir şekilde hesaplaşma olduğu hayaline kendini kaptırabilir. Ancak bu hayale kapılmak için öncelikle 12 Eylül’ün sadece askeri-sivil bürokrat bir seçkin kesimin sultası olduğunu düşünmek gerekir. Oysa 12 Eylül, sadece askerlerin değil, sermaye sınıfının, devletçi muhafazakarların omuzları üzerinde yükselen bir hizaya getirme harekatıydı. 12 Eylül’ü ve siyaseti sadece bir asker-sivil çekişmesi olarak algılamak tam bir siyasal körlük olur. Ve ancak böylesi bir körlük, mevcut değişimin 12 Eylül ile hesaplaşma olduğu gibi bir karartmayı görmekten aciz kalır.
Son olarak, gücünü yitirmiş statüko ile hesaplaşmak, yeni kurulan statüko ile hesaplaşmanın önünü kesmemelidir. Kesiyor, kesmek için bahane olarak kullanılıyorsa, bu sadece hesaplaşıyor gibi yapmaktır. Bu yoldan yeni statükoyu tahkim etmektir.
Listeyi daha uzatmak da, söylediklerimi daha da açmak mümkün, ve daha doğrusu elzem, ama bunları bir yazıya hapsetmek mümkün değil. Şimdilik bu kadarı ile yetineyim, nasılsa bunları daha çok tartışacağız, tabii tartışabileceğimiz bir ortam mevcut olursa.
Not: Referandum haftasında tüm bunları söylemenin, Joost Lagendjk’in, geçen haftaki yazıma cevaben yazdıklarına cevap vermekten daha önemli olduğunu düşündüğüm için kendisine cevap vermeyi erteledim. Bu, cevabını hiç almayacak anlamına gelmiyor. Şimdilik sadece bir şey söyleyeyim, ben neden “Hayır” dediğimi, gerekçelendirerek yazıyorum, kendisine öncelikle, “edebiyle” tartışmaya çalışmasını tavsiye ederim. “Aslında mesele Anayasa paketi değil, Mert ve birçokları için bu AKP’ye karşı oylama” gibi, karşısındakinin ne dediğini ondan iyi bilme iddiası, muhatabına “tepeden bakmaya çalışan” bir üslup kullanmak haddi değil.
Paylaş