Nilgün Tekfidan Gümüş

ABD, Filistin’i niye ikna edemedi

28 Haziran 2019
ABD ile İran arasında artan tansiyon ve Washington’ın İsrail-Filistin meselesine çözüm getirmek için hazırladığı ‘Yüzyılın Anlaşması’ diye paketlenen barış planıyla ilgili Bahreyn’de düzenlenen çalıştay haftanın önemli başlıkları arasında yer aldı.

Salı ve çarşamba günü yapılan çalıştayda ABD Başkanı Donald Trump’ın damadı ve Başdanışmanı Jared Kushner ve ekibinin imzasını taşıyan planın ekonomik ayağı açıklandı. Plan özetle, bağışçı ülkeler ve yatırımcıların desteğiyle Filistin ve komşu Arap ülkelerinin ekonomilerine 50 milyar dolarlık yatırım yapılarak bölge refahının arttırılması hedefleniyor. ABD’ye göre plan güvenlik ve zenginlik vaat ediyor.

NEDEN ŞÜPHE ÇEKİYOR

KUSHNER’in ‘Yüzyılın Fırsatı’ diye andığı plan, şimdilik Filistinlileri ikna etmişe benzemiyor. Çünkü ABD yönetiminin bu planı İsrail lehine attığı önemli adımlar sonrasına denk geldi. Kudüs’ün İsrail’in başkenti ilan edilmesi, Filistinlilere yapılan yardımların kesilmesi gibi kararlar sonrasında gelen bu girişim haliyle Filistinliler tarafından şüpheyle karşılanıyor.

Ayrıca ABD’nin planının siyasi ayağıyla ilgili sızan bazı iddialar ve açıklamalar bu kuşkuyu daha da arttırıyor.

Nitekim Kushner’in Al Jazeera kanalına verdiği röportajda ABD’nin planının Arap Barış İnisyatifini izlemeyeceğini söylemesi önemli bir açıklama. Çünkü Arap İnisyatifi 1967 sınırları içinde başkenti Doğu Kudüs olan bağımsız bir Filistin devleti kurulmasını öngörüyor. Kushner, ABD’nin iki devletli bir çözümü destekleyip desteklemediği konusuna da açıklık getirmiyor.

FİLİSTİN’İN İTİRAZI

Hem Batı Şeria’daki Filistin yönetimi, hem Gazze’de hakim olan Hamas ve İslami Cihad gibi gruplar aralarındaki görüş ayrılıklarına rağmen plana karşı çıktılar. Filistin tarafları, bölgedeki yoksulluğun nedeni olarak İsrail’in işgali ve ablukasına işaret ediyor.

Filistin’in İsrail işgali altındaki Batı Şeria’daki Filistin yöneticilerinden

Yazının Devamını Oku

Almanya Merkel sonrasına hazır mı

21 Haziran 2019
AVRUPA Birliği’nin motor ülkesi Almanya, bir daha başbakan adayı olmayacağını açıklayan Angela Merkel sonrası döneme ne kadar hazır?

14 yıldır başbakan olan Merkel, normal şartlarda 2021 yılındaki seçimlere kadar görevi sürdürme niyetini beyan etmişti. Ancak siyasi gelişmeler ve kamuoyu baskısı buna izin verecek mi?

YEŞİLLERİN YÜKSELİŞİ

MAYIS ayında yapılan Avrupa Parlamentosu (AP) seçimlerinin de gösterdiği gibi Alman siyaseti bir değişim sürecinin içinde ve Hıristiyan Demokratlar (CDU) ve Sosyal Demokratlar (SPD) gibi ana akım partiler gelecekte güçlü yapılarını koruyup koruyamayacağına dair bir sınavla karşı karşıya.

Almanya’da yapılan son anketlerde bir zamanlar ‘bir grup solcu idealist’ diye görülen Yeşiller birinci parti olarak öne çıkıyor. Son yıllarda Almanya’da ara ara yaşanmaya başlanan kuraklık, aşırı sıcaklar, hortum ve sel felaketleri gibi iklim değişikliğine dair afetlerin faturası bir anlamda yeterli önlem almamakla suçlanan eski partilere çıkarılıyor. Bu nedenle de çevreyi bir numaralı politika konusu yapan Yeşiller, toplumun her kesiminden oy alabilen bir partiye dönüşüyor.

GÜÇLENEN AŞIRI SAĞ

AVRUPA’da ekonomik krizin aşılması, Almanya’nın 2015 yılında Suriyeli mültecilere kapıları açması muhtemelen Merkel’in en önemli icraatları olarak tarihe not edilecektir. Almanya artık bir göçmen ülkesi. 1960’lı yıllardan itibaren ülkeye misafir işçi olarak göç eden Türklerin ardından günümüzde çok farklı ülkelerden gelip yerleşmiş insanlara ev sahipliği yapıyor.

Bavyera aksanıyla Almanca konuşan siyahi garson, Vietnam asıllı eczacı kalfası, Suriyeli kasiyer artık Almanya’nın günümüzdeki normali. Adım başı karşınıza çıkan döner büfeleri, İtalyan dondurmacıları da keza öyle.

Ancak bu değişim geçiren normalden memnun olmayan seçmen de göç ve İslam karşıtı Almanya İçin Alternatif (AfD) gibi aşırı sağcı partilere yöneliyor. Aşırı sağcı yeraltı örgütleri de ayrı bir endişe konusu.

Yazının Devamını Oku

10 maddede Sudan krizi

7 Haziran 2019
SUDAN’da 30 yıllık Ömer el Beşir iktidarı devrildi, ancak kavga bitmedi.

Bu kez Beşir’in devrilmesinde önemli rol oynayan barışçıl göstericiler, yönetimi ele geçiren cuntanın ve milislerin kurbanı oluyor. Ve ülkeden gelen haberler, krizin yakın zamanda yatışabileceğine dair umut işaretleri içermiyor.

*

ARALIK ayında ekmek fiyatlarındaki artış ve hayat pahalılığı şikayetleriyle başlayan barışçıl eylemler, 11 Nisan’da Beşir’in ordu darbesiyle devrilmesinde etkili olmuştu. Ancak o günden bu yana Askeri Geçiş Yönetimi ile protestolara devam eden eylemciler arasında yönetimin sivil iradeye devredilmesi konusunda gerilim sürüyor.

*

ASKERİ Geçiş Yönetimi’nin başında General Abdül Fettah el Burhan bulunuyor. Yemen’de İran destekli Husilere karşı savaşan Suudi Arabistan ordusuna destek veren Sudanlıların komutanıydı. Cuntanın iki numarası General Muhammed Hamdan ‘Hemeti’ Dagolo, büyük aşiretlerden birinden geliyor ve vakti zamanında Darfur’da katliamlar düzenleyen Cancavid milisleriyle bağlantılı olduğu iddia ediliyor.

*

İŞTE pazartesi günü ordu karargâhının önünde eylemi sürdüren barışçıl göstericilere karşı ateş açılması ve çok sayıda kişinin hayatını kaybetmesinin ardından milisler yine gündemde. Ateş açanların asker değil, milis güçleri olduğu iddiası söz konusu. Her halükârda protesto liderlerine göre 100’den fazla kişi öldü. Sudan Sağlık Bakanlığı’na göre ise can kaybı 46.

*

Yazının Devamını Oku

Yüzyılın Planı rafa kalkar mı

31 Mayıs 2019
ABD yönetiminin İsrail-Filistin barışı için hazırladığı ‘Yüzyılın Planı’nın geleceği İsrail’de yaşanan hükümet kriziyle belirsizliğe girmişe benziyor.

ABD Başkanı Donald Trump’ın damadı ve danışmanı Jared Kushner’in dün barış planını görüşmek için Kudüs’ü ziyaret ettiği saatlerde İsrail siyaset sahnesi toz duman olmuştu.

NETANYAHU’NUN İNADI

İSRAİL’de 9 Nisan’da yapılan seçimlerden Başbakan Binyamin Netanyahu’nun Likud Partisi ile rakibi Mavi/Beyaz İttifakı 35’er koltuk alarak seçimi birinci ve ikinci sırada bitirmişti. Ancak Netanyahu, koalisyon görüşmelerine rağmen hükümet için gerekli çoğunluğu yakalayamadı.

Siyasi partiler arasındaki görüş ayrılıkları ve Netanyahu’ya yolsuzluk iddialarına karşı yargı muafiyeti sağlayacak düzenleme koalisyon görüşmelerini çıkmaza soktu.

Netanyahu eski ortağı, yeni rakibi Avigdor Liberman’dan da umduğu desteği bulamadı. Netanyahu, Liberman’ın “Aşırı dinci Yahudilerin çocukları da zorunlu hizmet için orduya alınsın” talebini kabul etmeyince ufukta ikinci bir erken seçim belirdi. Hükümet kurma için verilen süre önceki geceyarısı doldu.

Netanyahu, hükümet kurma görevinin kendisinden sonra rakibi Mavi/Beyaz ittifak lideri Benny Gantz’a verilmesi yerine, parlamentonun feshini oylamaya sunarak erken seçimin yolunu açtı.

***

6 ay önce

Yazının Devamını Oku

Doğu Akdeniz’de neler oluyor

24 Mayıs 2019
İsrail’in 2009 yılında Doğu Akdeniz’de doğalgaz yatakları tespit ettiğinde bu keşif diğer komşu ülkeler için de bir umut olmuştu.

Ancak bölgedeki hidrokarbon zenginliği barışa katkı sunacağına daha da gerilimli bir hava yaratıyor. Özellikle, Türkiye’nin Ortadoğu’da süren enerji pazarlıklarından uzak tutulmaya çalışılması tansiyonu daha da yükseltiyor.

*

1982’de BM’de imzaya açılan ve 163 ülkenin onay verdiği uluslararası deniz anlaşması, herhangi bir denize kıyısı olan ülkeye 200 deniz mili açıklarına kadar ‘Münhasır Ekonomik Bölge’ (MEB) ilan etme hakkı sunuyor.

Sözkonusu ülkeler, bu bölgelerin yeraltı kaynaklarından faydalanabiliyor. Buralarda doğalgaz ve petrol sondajı yapılabiliyor. Türkiye, Akdeniz ve Ege gibi iç denizlerde bu anlaşmanın uygulanmasının zor olacağı gerekçesiyle BM anlaşmasını imzalamadı.

*

Doğu Akdeniz’deki gerilimin nedenlerinden biri de ülkelerin çıkar alanı saydıkları bölgelerin çakışması. Güney Kıbrıs Rum Kesimi (GKRK), haksız bir şekilde 2006 yılında Avrupa Birliği’ne kabul edildikten sonra Mısır ve İsrail ile tek taraflı Münhasır Ekonomik Bölge anlaşmaları imzaladı. Kıbrıs Rum Kesimi, Ada’nın güneyini 13 parsele ayırdıktan sonra buraları uluslararası şirketlere kiralamaya başladı.

8 AYRI SONDAJ DAHA

TÜRKİYE,

Yazının Devamını Oku

Bölgede bir savaş daha mı

17 Mayıs 2019
Suriye savaşında kaç kişi hayatını kaybetti, artık sayan bile yok. Irak’ta can veren yüzbinlerce insan çoktan unutuldu gitti.

Yemen’de Şii-Sünni birbirine girdi, onbinlerce kişi öldü. Libya yeniden kan gölü. Şimdi ise artan İran tansiyonunu konuşuyoruz.

Bir bölge daha kaç savaşı kaldırabilir ki? Bu coğrafyanın evlatlarının düşmanlıkları bir kenara bırakması bu kadar mı zor? Niye çoğu Müslümanların çoğunlukta olduğu Ortadoğu ülkeleri savaş yerine, barışı konuşamıyor?

NİYE ANLAŞAMIYORLAR

ARAP baharından bu yana Ortadoğu’da eksen savaşları öne çıkıyor. Bir tarafta Suudi Arabistan’ın başı çektiği Mısır ve Körfez ülkeleri. Bu eksen İsrail ile de dirsek temasında. Diğer eksen ise Şii İran. Türkiye ile Katar ise üçüncü bir eksen olarak öne çıkıyor.

Müslüman Kardeşler’e (İhvan) yakın grupların güçlenmesini iktidarlarına yönelik tehdit olarak algılayan Suudi ekseni, bu hareketin baskılanmasından yana. Nitekim ABD’nin İran Devrim Muhafızları Ordusu’nu yabancı terör örgütü ilan etmesinin ardından bu eksen ABD’ye İhvan’ı da ‘yabancı terör örgütleri’ listesine aldırmak için baskı yapıyor. Amerikan basınına yansıyanlara göre ABD yönetimi içinde bir kanat böyle bir hamlenin Türkiye ve Katar gibi ülkeleri kızdıracağı görüşünde.

GERİLİM NASIL ARTTI

İŞTE bu eksenler farklı şekillerde Suriye, Libya ve Yemen’de vekil gruplarıyla çatışma halindeler. İsrail ise İran’ın artan nüfuzunu kendisine yönelik varoluşsal bir tehdit olarak görüyor. ABD yönetimi de Tahran’ın güçlenmesinden rahatsız.

ABD Başkanı Donald Trump, geçen yıl yetersiz bulduğu gerekçesiyle 2015 tarihli nükleer anlaşmadan çekildiğini açıklamıştı.

Yazının Devamını Oku

10 maddede ABD-İran krizi

26 Nisan 2019
ABD’nin İran’a yaptırımları sertleştirmesiyle birlikte uluslararası piyasalarda petrol fiyatları son altı ayın en yüksek seviyesine ulaştı.

Washington-Tahran gerilimi, Irak ve Suriye’den sonra İran’da da tansiyonu yükseltiyor. Ancak krizin ABD Başkanı Donald Trump açısından riskleri de bulunmuyor değil.

ABD’de 2017’de Trump’ın iktidara gelmesinin ardından Washington’daki rüzgâr İran aleyhine döndü. ABD dahil uluslararası aktörlerin 2015 tarihinde Tahran ile yaptığı nükleer anlaşmayı yetersiz bulan Trump, uzlaşmadan tek taraflı çekildiğini açıkladı, kasım ayında da İran’a yönelik yeni yaptırımlar geldi. Aynı dönemde Türkiye, Çin, Hindistan, Güney Kore, İtalya, Japonya, Tayvan ve Yunanistan’a İran ile petrol ticaretinin sürebilmesi için geçici muafiyet tanınmıştı. Hafta başında ise Trump yönetimi, 2 Mayıs’ta bu muafiyetin biteceğini açıkladı.

PETROL YÜKSELİŞTE

Petrol üreticisi Venezuela’nın darboğazda olduğu, diğer bir petrol üreticisi Libya’da savaşın yeniden kızıştığı bir dönemde, ABD’nin İran’ın petrol satışını ‘sıfıra’ indirme hedefi, piyasalarda petrolü yukarı doğru hareketlendirdi. Dün itibariyle Brent petrolün fiyatı 75 dolar seviyesine yükseldi ve bu artışın sürmesi öngörülüyor.

Kaya petrolü keşfiyle dünyanın en büyük petrol üreticisi haline gelen ve bu sayede petrolü silah olarak kullanabilme kabiliyeti kazanan ABD, piyasadaki petrol açığının Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri gibi ülkeler tarafından karşılanmasını umuyor. İran’ın çekilmesi günde yaklaşık 1 milyon varil bir arz daralması anlamına geliyor.

Petrol fiyatındaki artıştan olumlu etkilenecek ülkelerden biri olan Suudi Arabistan, OPEC’ten gelecek tavrı izlediğini açıkladı. Fiyat yükselişinden fayda görecek bir diğer ülke ihracat gelirlerinin yüzde 60’ını petrolden sağlayan Rusya.

ÇİN VE AB TEPKİLİ

ABD’nin muafiyeti kaldırma kararı Çin ile kıyasıya bir ticaret savaşı yaşadığı sırada geldi. İran’ın en büyük petrol müşterisi olan Çin, Tahran’a yeni yaptırımların Ortadoğu’da gerilimi arttıracağı, piyasaları istikrarsızlaştırabileceği uyarısında bulunuyor.

Yazının Devamını Oku

Ortadoğu’da hareketlilik

19 Nisan 2019
Ortadoğu’da bir süredir durağan olan görüntü, geçtiğimiz haftalarda birden hareketlenmeye başladı. Cezayir’den Suriye’ye uzanan bir coğrafyada peş peşe dikkat çekici gelişmeler yaşanırken, bölge ülkeleri de pozisyonlarını gözden geçiriyor.

 

CEZAYİR’de 20 yıldır iktidarda olan 82 yaşındaki Abdulaziz Buteflika’nın sağlık durumu kötü olmasına rağmen beşinci kez aynı göreve talip olması bir anlamda değişimin fitilini de ateşledi.

 Gösterilerin devam etmesi üzerine Buteflika, ordunun da desteğini kesmesi üzerine yeniden aday olmama kararı aldı ve istifa etti. Ancak halk şimdi, Buteflika’dan sonra rejimin kalıntılarının da temizlenmesi için eylemleri sürdürüyor.

*

LİBYA’da ise ülkenin doğusunda konuşlu General Halife Hafter’e bağlı birlikler Trablus’ta üslü BM destekli Ulusal Mutabakat Hükümeti’ne karşı saldırıya geçti. İslamcı gruplara karşı savaşmış olan Hafter konusunda Avrupa ve bölge ülkeleri ikiye bölünmüş durumda.

Suudi Arabistan, Mısır ve BAE, Hafter’e arka çıkıyor. Katar ise Hafter’e uluslararası silah desteğinin sona erdirilmesini istiyor. Afrikalı mülteci akının durmasını isteyen İtalya, Trablus hükümetini destekliyor. Fransa’nın ise Hafter’i desteklediği öne sürülüyor. Dünya Sağlık Örgütü’ne göre 4 Nisan’da başlayan çatışmalarda şimdiye kadar can kaybı 200’ü aştı.

*

SUDAN’

Yazının Devamını Oku