Paylaş
SURİYE: 5’inci yılının içinde olan savaş, 2015’te çok taraflı uluslararası bir savaşa dönüştü. ABD, Rusya, Suudi Arabistan ve Türkiye liderliğinde başlayan sonra genişleyerek devam eden Viyana sürecinin New York’ta ocak ayında hem Esad hem de muhalefet tarafının katılımıyla devam etmesi planlanıyor. Buna göre önce ateşkes sağlanması, bir geçiş yönetimi kurulması ve 18 ay içinde geniş kapsamlı seçimlere gidilmesi öngörülüyor. Ancak süreç aktarıldığı gibi kolay değil. Öncelikle Esad’ın akıbeti konusunda bir karara varılamadı. Ayrıca muhalif kanatta kimin terörist olduğu konusunda görüş ayrılığı var.
RUSYA: Suriye barışını olumsuz etkileyecek bir diğer mesele de Türkiye’nin Rus jetini ihlal nedeniyle düşürmesinin ardından patlak veren kriz. Rusya’nın Suriye’de terör örgütü IŞİD’den daha çok muhalifleri hedef alan askeri operasyonları, Türkiye’ye rağmen terör örgütü PKK bağlantılı PYD’ye desteği bölgede yeni gerilimleri gündeme getirebilir. Moskova ile kriz, hiç şüphe yok ki, Türkiye ekonomisini de kötü etkileme gücüne sahiptir, ancak bundan ekonomisi zaten zorda olan Rusya da olumsuz etkilenebilir. Moskova ile krizde yakın bir gelecekte uzlaşma beklemek için erken olabilir; ancak taraflar krizi daha da tırmandırıcı söylem ve uygulamalardan uzak durarak bölge barışı için tansiyonun düşmesine izin vermelidir.
MÜLTECİ: 2015 yılı akıllara Türkiye’den Ege’yi geçip Avrupa’ya ulaşmaya çalışan mülteci dramıyla kazındı. Uluslararası Göç Ajansı’na göre 816 bini Yunanistan üzerinden olmak üzere bu yıl içinde Avrupa’ya ulaşan mültecilerin sayısı 1 milyonu aştı. AB, Türkiye ile mülteci akınının yavaşlatılması karşılığında 3 milyar Euro maddi destek sağlama konusunda anlaşmış ve tam üyelik müzakerelerini hızlandırma ve Türk vatandaşlarına vize muafiyeti sağlama konusunda taahhütte bulunmuştu.
KIBRIS: Türkiye’nin AB ile müzakerelerde daha fazla başlık açabilmesi için Kıbrıs’ın uyguladığı vetonun kalkması gerekiyor. Bu nedenle Türkiye, Kıbrıs Rum Kesimi’nde mayıs ayında yapılacak genel seçimlere kadar Kıbrıs sorununun çözüm yoluna girmiş olmasını umuyor. Rum Kesimi ise ağırdan alıyor. Kıbrıs Rum lideri Anastasiadis, “Müzakereler 2016’da öyle ya da böyle sona erecek. Çözümle mi olur, yoksa anlaşmazlıkla mı göreceğiz” diyor. Altı başlıkta süren müzakereler, mülkiyet, toprak paylaşımı ve garantörlük konusunda yoğunlaşmış durumda. Rumlar, bir barış durumunda garantörlüğün sona ermesi, Türk askerinin çekilmesi için bastırıyor.
Pazarlıkların geri planında bir de doğalgaz mevzusu var. Rum Kesimi, şimdilik Doğu Akdeniz’de umduğu büyük miktardaki doğalgazı bulamadı. Esas hazine İsrail ve Mısır’ın elinde. Bu nedenle Rumlar, Türkiye’nin bu iki ülkeyle ilişkilerinin bozuk olmasını fırsat bilip doğalgazı Türkiye’ye karşı koz olarak kullanmanın yolunu aradılar. Nitekim Türkiye ile İsrail ilişkilerinin normalleşmesi gündeme geldiğinde İsrail Başbakanı Netanyahu’yu ilk arayanlardan biri Rum lider Anastasiadis oldu. Sözün özü 2016, Kıbrıs sorunun geleceği ve AB ile ilişkiler açısından kritik bir yıl olmaya aday.
ABD: Ve tabii ki yılın en önemli gelişmelerinden biri kasım ayında ABD’de yapılacak olan başkanlık seçimi olacak. İki dönemdir başkan olan Demokrat Partili Barack Obama, savaşları sona erdirme sözü vermiş, Irak ve Afganistan’daki asker sayılarını en aza indirirken Suriye’ye de kara gücü göndermeme konusunda kararlı olmuştu. Anketlerde Demokratlar’da Hillary Clinton, Cumhuriyetçiler de ise Donald Trump önde gidiyor. ABD’deki terör saldırısı sonrasında geçici olarak Müslümanların ülkeye alınmamasını önererek tartışma tetikleyen Trump’ın Cumhuriyetçi seçmen arasında yapılan son kamuoyu yoklamalarında açık ara önde gittiği görülüyor.
Şimdi ABD’den birçok yorumcu, sivri diliyle insanları rencide etmekten çekinmeyen, kutuplaştırmayı seven, milliyetçi duygulara oynayan Trump’ın başkan olma ihtimali karşısında ABD siyasetinin ve dünyanın nasıl etkilenebileceğini öngörmeye çalışıyor.
TÜRKİYE: Bir önceki yılın geride bıraktıklarını bakarsak dünyayı olduğu gibi Türkiye’yi de zor bir dönemin beklediğini öngörmek yanlış olmaz. Savaş, kriz ve terör yeni yılda da tehditlerini sürdürme eğilimine sahip. ‘Analar ağlamasın’ diye kurulan barış masasından kalkılması Türkiye’yi istenmeyen bir tablonun ortasına taşımıştır. Yurtdışında bu kadar çok tehdit ve belirsizlik varken, Türkiye’de taraflar ayrımcı retorik ve uygulamalardan uzaklaşıp çok geç olmadan kendi içinde çözüm arayışlarına geri dönmenin yolunu bulmalıdır.
Umalım ki, yeni yıl tahmin edilenden daha iyi bir yıl olsun.
Paylaş