Nil Karaibrahimgil

Bize kimler lazım?

26 Ağustos 2024
Biz insanlar, hayatı birbirimiz için genişletme veya daraltma potansiyeline sahibiz.

Biri bir şey der, ufuklara koşarsın, başkası bir şey der, kuyulara yuvarlanırsın.

Kimi var, yanından gittiğinde sana hazineler, yeni düşünceler, yeni bir film, kitap, hikâye bırakır.

Merakını uyandırır.

Geleceğe ait bir lambayı yakar.

Hayatla baş etme şekliyle sana ilham olur.

Onlar gittiğinde, güzel rüzgârları esmeye devam eder.

Kimi vardır, şikâyetle acılaşmıştır.

Olduğu yerden, olduğu halden, olduğu insandan, yanındakinden ve uzağındakinden memnun değildir.

Yazının Devamını Oku

Kavanoz

19 Ağustos 2024
Bu yaz olanları hatırlamaya çalıştığımda, sanki hızlı bir trende gider gibi yaşadığımı fark ettim.

Güzel anları, hatırlamak istediklerimi bir deftere çizecektim, not düşecektim.

Her şeyin birbirine karıştığını gördüm.

Eskiden de zamanın kumu bu hızla mı akardı, yoksa kumun akışı mı hızlandı?

Hızlanan bizim telaşlı bakışımız mı?

Günler, sıcak bir koşuşturmayla geçiyor.

Sanki gün sonunda, lokmalarını çiğnemeden yutmuş gibi yatağa uzanıyorum.

O kadar uykum var ki olanları gözümün önünden geçirmeye kalksam, uyuyakalacağım.

Yazının Devamını Oku

Bir büyük aile

5 Ağustos 2024
Bizim bir annemiz daha var. O da toprak.

Dokununca rahatlatan, bereketinden kaybetmeyen, bire bin veren.
İçinde binbir canlıya ev olan.
Yağmurda çocukluk kokan.
Bizim bir babamız daha var. O da rüzgâr.
Yelkenlerimize üfleyen.
Birden saçlarımızı uçuran.
Kulağımıza bizim adımızla başlayan en güzel cümleyi kuran.

Yazının Devamını Oku

Peki neredeyim ben bu yaz?

29 Temmuz 2024
Bu yaz sakinleştiğim yaz. Azaldığım yaz.

Kral Aeolus’un rüzgarlarına teslim olduğum yaz.

Galaxidi’de bir sokak arasındaki o bahçede, ilk defa biberli kayısı reçeli tattığım yaz.

En güzel kitapları okuyup bitirdiğim, The Kliffs’in “Running” şarkısını bıkıp usanmadan dinlediğim yaz.

“Ah o nakarattaki akor dizilişi” dediğim yaz.

Bu yaz, kuş olduğum yaz. Bir kuşum ben bu yaz.

Mitolojik Tanrıların fısıltılarındayım.

Atina’da Poseidon’la güneşi batırıp, Sifnos’ta Persephone’a aşık oluyorum.

Milos’ta Hades’le yerin altına girip, Ithaka’ya varıyorum Odysseus’tan önce.

Yazının Devamını Oku

Kayalar ve rüzgâr

15 Temmuz 2024
Dün yüzerken, bir kaya mağarasına girdim. Milyon yıllık bir taşın kucağı.

İçindeki ışığa doğru yüzdüm. Sonra oradan küçük bir geçiş buldum. Oradan yüzerek geçerken, karnım neredeyse kayalara değecekti.
Geçtim orayı. Minik bir göle vardım.
Bu koca kayanın eşlikçisi olmak, beni bütün zamanlardaki bütün canlılıkla birleştirdi.
Bir Kızılderili gibi o dev taşa dokundum. “Sendenim” dedim. Sen de benden. Biz de ondan. Sudan, taştan, yaştan, ta baştan gelmedik mi?



Yazının Devamını Oku

Sonumuz mu geliyor?

1 Temmuz 2024
Chicago Üniversitesi’nde yeni bir ders açılmış geçen dönem.

Dersin adı: Sonumuz mu geliyor?
Derste, insanlığın karşı karşıya olduğu varoluşsal riskler işleniyor.
Nükleer silahlar, iklim krizi, biyolojik silahlar, yapay zeka…
Bu dersi astrofizik profesörü Daniel Holz ve bilgisayar mühendisi/ sosyolog James Evans beraber veriyorlar.
Derse, bu konulardaki uzmanlar da misafir olarak gelip bildiklerini anlatıyor.
Dönem sonundaki ödevler de, derste işlenen temalara yaratıcı cevaplar üretmek.
Ocak ayında, “Yapay zeka teknolojisinin insanlığa tehdit olup olmadığı” hakkında davet edilen bilgisayar mühendisi Geoffrey Hinton derse söyle başlamış: Hayatım mükemmel bir zamanlamaya denk gelmiş. İkinci Dünya Savaşı sonrası doğdum. AIDS’den önce ergendim. Ve insanlığın sonunu görmeden de öleceğim.”

Yazının Devamını Oku

Bırak gitsin

24 Haziran 2024
Okuduğum kitapta adam, bir sigara içmek için New York’taki Metropolitan Müzesi’nin kaldırımına çıktı.

Yanına bir evsiz yaklaştı.

“Bu havuz, para atılıp dilek dilenen bir havuz mu” diye sordu.

Bizim adam, çekimser, “At sen” dedi.

Onu bir an evvel başından savuşturmak istiyordu.

Evsiz adam atarken, “Senin için de bir dilek dileyeceğim” dedi.

Sonra da “Ama elimi tutman gerek” dedi.

Yazının Devamını Oku

Koca koca konular, minik minik itiraflar

10 Haziran 2024
Küçük küçük şeyleri koca koca yaşıyoruz. Sonra koca koca şeyleri koca koca yaşayınca, küçük şeyler küçülüp gerçek boyutuna kavuşuyor!

Deve cüce oynar gibi.

Bazen kendime şaşıyorum. İçimde, aslında küçük olduğunu bildiğim bir şeyin nasıl büyük kırmızı alarmlara, uykusuzluklara ve endişelere yol açtığını dışarıdan bir göz gibi izliyorum.

Diyorum ki, aklım bunun basit bir şey olduğunu biliyor, o halde duygular neden ayakta!

İnsan büyüdükçe korkuları artıyor. Komik değil mi?

Sanki korkan çocuklarmış gibi geliyor insana, ama aslında yetişkinlerin her şeyden ödü kopuyor.

Ya öyle olursa, ya böyle olursa, ya o yaptığım şuna sebebiyet verir ve yapmadığım buna neden olursa diye uyuyamıyorlar.

Korkular, kolaylıkla aşacağımız küçük şeyleri koca balonlar olarak üzerimize fırlatıyor.

Onlardan kaçalım derken, küçüklüklerini unutup onları büyük problemler gibi yaşıyoruz.

Yazının Devamını Oku