BUGÜNLERDE O’nu (SAV) yeniden konuşuyoruz. Bilgimizi yeniliyoruz. Sevgimizi yineliyoruz. Salonları dolduran yüz binler, milletimizin peygamberimizin penceresinden dine baktığını gösteriyor. Sade, temiz, katışıksız, kavgasız, olgun ve abartısız bir din istiyor insanımız. Dinle hesaplaşmak istemiyor, dini anlamak istiyor. Yüce Allah’ın ilettiği şekilde.
Bazılarımız Hz. Peygamber’i bir postacı gibi gördü. Peygambersiz bir din arzu ettiler. Onlara göre Kuran-ı Kerim’den başka bir kaynağa ihtiyacımız yok. Cümle güzel aslında ama amaç çok farklı. Bunun ardında "sünneti, yani hadisleri inkár" düşüncesi vardır. Sünnetler inkár edilirse, Kuran-ı Kerim adına istedikleri bilgileri empoze edebilirler.
Metotları şudur: Öncelikle bazı kararlar edinirken, sonuçlara varırken, bu düşüncelerine Kuran’dan uygun ayet ararlar. Onlara göre Kuran’ın ne dediği önemli değil, düşünce yaşantılarına göre ayet bulup bulamayacakları önemlidir.
* * *
Hz. Ali (RA) bunu çok iyi bildiği için tarihi hakem olayında (Prof. İmadüddin Halil, Abdülhalim Üveys gibi bazı çağdaş tarih yorumcularına göre hakem olayı bir masaldır, böyle bir olay olmamıştır) kendisi adına karşıdaki Müslüman grupla konuşacak Ebu Musa El-Eş’ari’ye(RA) şöyle diyordu:
"Onlarla konuşurken Kuran-ı Kerim’den değil, hadislerden delil getir. Zira Kuran "zu vücuh-çok yönlü, geniş anlamlı"dır. Yani onlar Kuran’dan kendilerine göre delil bulmaya çabalayabilir, senin delillerini kendilerince yorumlayabilirler. Onları kıskıvrak yakalayacak olan, Kuran’ın pratiğini temsil eden hadislerdir.
Hz. Ali yıllar önce bu tehlikeyi görmüş ve ikaz etmiştir. Hadisleri inkár eden, Hz. Peygamber’i sıradan bir insan gibi gören ve Peygambersiz bir İslam’ı arzu eden anlayışla aynı noktada buluşmamız mümkün değildir. Bize göre "Muhammed (SAV) Allah’ın resulüdür" denmeden İslam olmaz. Allah ve Resul’ü birbirinden ayırmak Allah’ı inkárla birdir.
Bir kısmımız ise, uydurma hadisler de dahil olmak üzere her bulduğu malzemeyi doğru kabul edip bunun üzerine hurafelerle dolu bir din oluşturdu. Zayıf (ihtiyatlı davranılması gereken) hadislerle uydurma hadisleri (hiçbir aslı olmayan) bile karıştırdı.
Hiçbir kaynağı olmayan masalları din adına uydurdu. Arzu ettiğine uygun sözü gördüğünde kaynağına, senedine, aktarıcı listesinin sağlamlığına bakmadan dine aitmiş gibi sundu. Bu anlayışında dine katkısı olmadı, bilakis çok zararı oldu.
Yıllarca halkımızı camiden uzaklaştıran, dini yaşanmaz gibi gösteren, hatta dinden ürküten işte bu anlayıştır. Bu anlayışın faturası tabii ki İslam’a kesilemez, İslam adına konuşan bazı bilgisizler bu hatanın mimarlarıdır.
Hz. Peygamber’in yeniden özlendiği bu günlerde doğru bir yol haritası çizmek zorundayız. Kuran-ı Kerim’in mealini, en azından bir tefsirin rehberliğinde okumalıyız. Hz. Peygamber’in hadislerini derleyen eserlerinden birini -yorumlu olanını- gözden geçirmeliyiz. Bunun başında "Kütüb-i Sitte" (altı hadis kitabı) veya Nevevi’nin Riyazü’s Salihin’i gelir. Bunlardan birisi yeterlidir.
İslam’ın inanç sistemini -akaid- özetleyen eserlerden birini bitirmeliyiz. "Aliyyül-Kari Şerhi" veya "Ömer Nesefi" akaidi en kolay ulaşılabilecek eserlerdendir. İlmihal kitaplarından birini el altı kitabı gibi tutmalıyız. Bu konuda en temel olan "Ömer Nasuhi Bilmen’in Büyük İslam İlmihali"dir. Diyanet İşleri Başkanlığı’nın çıkardığı iki ciltlik ilmihal kitabı da edinilebilir.
Hz. Peygamber’in hayatını anlatan kapsamlı bir eseri kütüphanemize koymalıyız. Siret Ansiklopedisi veya Asım Köksal’ın "İslam Tarihi" en başta geleni olabilir. Prof. Dr. Yaşar Kandemir’in kitapçıkları kısa hisseler kapmak için birer kapı olabilir. Liste tabii ki çok uzatılabilir. Bir ilk için şimdilik bununla yetinelim.
* * *
Yazımızı Hz. Peygamber’in "Gök ve yer ondan daha doğru sözlüsünü barındırmamıştır" diye tanımladığı Gıfarlı Ebuzer’e(RA) ilettiği yedi tavsiyesiyle bitirelim:
"Yoksulları sev ve onlara yaklaş. Zenginlikte kendinden aşağıdakilere bak. Hiç kimseden bir şey isteme. Akrabayla ilişkini kesme. Acı da olsa hakkı söyle. Allah yolunda hiçbir ayıplayıcıdan korkma. Çokça ’lahavle vela kuvvete illa billah-güç ve kudret ancak Allah’a aittir’ de."
SORALIM ÖĞRENELİM
Kaza namazlarının her namazın arkasından kılınması şart mıdır?
Fatih ERK/AMASYA
Kazaya kalmış farz ve vacip bütün namazlar kerahet vakitlerinin dışında her zaman kılınabilir. Bunlar için belirli bir vakit yoktur. Ancak, düzenli bir şekilde namaz borçlarını tamamlamak için kaza namazlarını vakit namazlarının peşinden kılmayı prensip haline getirmek güzel bir harekettir.
Yolculukta veya yeraltında madende çalışan bir kimse, cem-i takdim veya cem-i tehir yapabilir mi?
Ömer YÜCE/ADANA
Hac mevsiminde Arafat’ta öğle vaktinde öğle ile ikindi namazlarını, Müzdelife’de yatsı vaktinde akşam ile yatsıyı cem etmenin dışında, Hanefi mezhebinde cem-i takdim veya tehir yapmaz caiz değildir. Şafii mezhebinde ise sefer halinde cem-i takdim ve cem-i tehir caiz görülmüştür. Gerektiğinde Şafii mezhebindeki içtihatla amel edilebilir.
Pijama ve sabahlık ile kılınan namaz caiz midir?
Setr-i avrete riayet etmek, temiz olmak şartıyla ev kıyafeti olan pijama ve sabahlıkla namaz kılmak caizdir.