Kandiller ve şefaat meselesi

BU hafta iki konuda hayli soru aldım. Sanıyorum zaman zaman gündemde olan konular okuyucularımızın dikkatini çekiyor ve bu konularla ilgili görüşümüzü merak ediyorlar. Ben de bu konulara genel hatlarıyla temas etmek istiyorum.

Kandiller hurafe mi?

Bazı kişiler kandil kutlamalarının hurafe olduğunu, dini bir dayanağının olmadığını söylerler. Kandillerle ilgili Kuran-ı Kerim’de bir açıklama olmadığını da görüşlerine delil olarak sunarlar.

Peki, bu görüş doğru ve isabetli mi? Bizce değil. Kuran-ı Kerim tabii ki Türkçe’de kullandığımız kandil ifadesini kullanmaz. Bunun Arapça karşılığı olan "mübarek gece" (Duhan 44/3; Kadir 97/1-2-3) ifadesini kullanır. Kuran-ı Kerim’in indirildiği geceye işaret edilirken şöyle buyurulur: "Apaçık olan kitaba andolsun ki, biz O’nu (Kuran-ı Kerim’i) mübarek bir gecede indirdik. Şüphesiz biz insanları uyarmaktayız. (...) Her hikmetli iş o gecede ayırt edilir. (Duhan 2-7)." Yine Kadir Gecesi’nin, bin geceden hayırlı olduğu Kuran’da ifade edilir (Kadr 97/1-5).

* * *

Mübarek mekán (özel, kutsanmış mekán, bereketli yer) kavramı da Kurani bir kavramdır (İsra 17/1; Enbiya 21/71, 78). Kutsal gece ve kutsal mekán kavramı İslami anlayışa ters değildir. Halkımız arasında da kutlanan "Berat ve Regaip" kandillerine de hadislerde işaret vardır. Mevlit kandili kutlamaları ise 10. yüzyılda ilk kez Mısır’da (Fatımiler devrinde) başladı. Bugünkü anlamda kutlama ise 1207’de Erbil ve çevresinde Selçuklu Atabeyi Muzafferüddin Gökböri (1233) zamanında başladı ve devam etti. Mevlit Kandili’nde Peygamberimize salat ve selam getirilir, Peygamberimizin dünyaya gelmesiyle oluşan rahmet ve merhamete vurgu yapılır ve bizim peygamberimizin ahlakına göre kendimizi gözden geçirmemiz istenir. Bunlar zararlı ve kötü şeyle mi?

Miraç Kandili, Hz. Peygamber’in (SAV) yüce makama çıkışının yıldönümü. Bu muhteşem hadiseyi müminler her yıl hatırlayıp ondan pratik dersler çıkarırlar. Miraçta Peygamberimiz diğer peygamberlerle görüşmüş, yüce Rabbimizin birçok nimetine muhatap olmuş ve dönüşünde Mekke’yi sarsacak bu muhteşem olayı insanlara taşımıştır. Miraç ruh ve beden bütünlüğüyle meydana gelmiştir. Yoksa rüya áleminde olsaydı bunun kayda değer bir tarafı olmazdı ki! Öyle ya herhangi birimiz de rüyamızda miraca çıkar, farklı álemler görebiliriz. Eğer olay böyle basit olsaydı Mekkeliler Hz. Peygamber’le tartışırlar mıydı? Hayır, senin bu dediğin olamaz derler miydi? Bu hadisenin mucizelik tarafı kalır mıydı? Tabii ki hayır. İşin tarihi ve dini boyutu kısaca böyle.

Peki, kandil kutlamalarının zararı var mı? Dine sonradan eklenmiş bir ibadet mi? Tabii ki hayır. Bilakis kandil vasıtasıyla insanımız Yüce Allah’a verdikleri sözleri, ahitleri, iman ve itaatleri yeniliyorlar. Tövbenin kapılarını zorluyorlar. Kendileriyle yüzleşiyorlar. Birbirlerini yeniden hatırlıyorlar. Kandiller; babaların-annelerin, fakirlerin, yoksulların, kimsesizlerin, mazlumların, borçluların yeniden hatırlandığı zaman dilimleridir. Bunun neresi dine ters, bunun neresi bidat?

Mübarek gün ve geceler, bütün dinlerin ortak bir uygulamasıdır ve son derece isabetlidir. Peki, bütün yıl boyunca her türlü günahı işleyenlerin sadece bu gece Yüce Allah’a yönelmesi yeterli midir? Sanırım buna evet diyecek hiç kimse yoktur ama bunun kapısı kapalıdır diyebilecek de yoktur. İbadetler tabii ki 4-5 geceye sıkıştırılamaz. İbadet ve yöneliş bütün zamanlara dağıtılmalı, Yüce Allah’a her an yönelinmelidir.

O zaman şöyle bir soru soralım. Biri gelir de "Ben bütün bir yıl günah işleyeceğim ama mübarek beş gecede Allah’a yöneleceğim, bu haram mıdır? Bana bu kandil gecelerinde tövbe kapısı kapalı mıdır?" derse, biz ne diyeceğiz ona. Hayır, sana kapılar kapalı. Sen ümidini yitir mi diyeceğiz. Tabii ki hayır. Biz ona, aslında her an Allah’a yönelmen gerek ama bunu yapmıyorsan bari mübarek gecelerde olsun Rabbine yönel deriz. Belki bu geceler onun için bir çıkış kapısı olur. Belki bu gecelerde uyanır, Rabbine yönelir. İşte bizim bakış noktamız budur. Bu nedenle de kandiller hurafe değil, tam aksine yitirilen, ümitleri yok olan insanlar için birer fırsat geceleridir.

Şefaat yok mu?

Şefaat; aracı olmak, yardım etmek, çözüm bulmaya çabalamak gibi anlamlara gelir. Kullanım alanı ise ahiret álemidir. Bütün Ehl-i Sünnet alimlerine göre ahirette Hz. Peygamber (SAV), Yüce Allah’ın verdiği özel izinle günahkár olan Müslümanların cennete girmesine aracı olacaktır. Bu izni veren Yüce Allah’tır. Şefaat izni ve alanı bütünüyle Allah’ın belirlediği kadardır. Bu anlayışı sadece Mutezile ve Vehhabiler reddetmişlerdir.

Peki, neden buna ihtiyaç duyulmuştur. Aslında şefaat; bir ihtiyaç değil, itibardır. Yüce Rabbimizin, son elçisi olan Hz. Muhammed’e (SAV) verdiği bir nimettir, ayrıcalıktır, özelliktir, müjde ve ümittir. Müminlerin Peygamberlerine bağlılıklarını pekiştirmektir. Birçok ayet, o mahşer günü genel anlamda şefaat kavramının geçerli olacağını söyler (Sebe 23, Taha 109, Meryem 87, Zuhraf 86, Enbiya 28, Necm 26, Bakara 255, Yunus 3, Zumer 44). Şefaate girmeyecek alan ve kişiler ise putlar ve müşrikler olarak nitelendirilir (Müddesir 48, Yasin 23, Rum 13, Şuara 96-101, Araf 53). Putlar şefaatçi olamayacak, iman etmeyenler de şefaatçi bulamayacaklardır. Bu ayetleri alıp, şefaat yoktur demek doğru değildir ve hatadır.

* * *

Hz. Peygamber (SAV) birçok hadisinde şefaat edeceğini belirtir. "İmanla ölen herkese şefaat edeceğim; şirk üzere ölmeyen herkese şefaat edeceğim; ümmetimden büyük günah işleyene şefaat edeceğim" gibi hadisler bunların sadece birkaçıdır. Hz. Peygamber mahşer áleminde şefaat edecektir. Şefaat tabii ki Yüce Allah’a rağmen olabilecek bir müdahale değildir. Kim böyle bir şey iddia edebilir. Ama O yüce Peygamber’e bu yetki verilmişken kim ondan bunu esirgeyebilir? Biz o şanlı Peygamber’den şefaat bekliyoruz ve bunu ümit ediyoruz. Rabbim diler veya dilemez, bu O’nun vereceği bir karardır. Özetle olay budur. Hz. Peygamber’in şefaati haktır, gerçektir. Allah hepimize nasip etsin.

SORALIM ÖĞRENELİM

Maşallah ne demektir?

Selim AYDIN

ANKARA

"Maşallah" tabiri, "Allah’ın istediği şey olur, istemediği şey olmaz" cümlesinin kısaltılmış şeklidir. Bu anlam, Türk toplumunda "Allah’ın dediği olur" şeklinde ifade edilmektedir. "Maşallah" tabiri halkın dilinde bir güzellik, iyilik, nimet ve başarı karşısında hayret ve takdir ifadesi olarak ve göz değmemesi dileğiyle söylenmektedir. Bu kullanım şu ayete dayanmaktadır: "Bağına girdiğin zaman maşallah, kuvvet Allah’tandır demen gerekmez miydi?..." (Kehf 18/39)

Ölen kocamın yüzünü haram diye bana göstermediler. Bu doğru mudur?

Ayşe EKEREN

YOZGAT

Bu son derece yanlıştır. Ölen erkeği hanımının; ölen kadını da kocasının görmesinde herhangi bir sakınca yoktur. Kişileri bundan mahrum etmek sakıncalıdır.
Yazarın Tüm Yazıları