BAZI dönemler vardır ki herkesin o dönemlerde eteklerindeki taşları yere döküp dillerini, kalplerini, ellerini temizlemeleri gerekir. Birbirlerini arındırmaları, birbirlerine anlayış, sevgi sözcükleri fısıldamaları gerekir.
Akil adamların, sağduyulu insanların, soğukkanlıların, maddi menfaat ve beklentileri unutturup; "Hadi gelin o kadar çok müşterekimiz var ki bari orada buluşalım. Ayrılığı ve gayrılığı bir başka mevsime erteletelim" demeleri gerekir.
İlahiyatçısından bilim adamına, siyasetçisinden gazetecisine, esnafından memuruna, sanatçısından işçisine kadar herkese daha çok görev düştüğü zamanlardır bu zamanlar. Gül tohumu ekme, güvercin kanatlandırma, kırık kolu sarma, düşmek üzere olanı kucaklama, diğerini düşünme, diğerleşmek-diğerkamlık dönemidir bu dönemler. Frene basma, ayağı gazdan çekme zamanıdır bu zamanlar.
Sakin bir şekilde; başkasından istediğimi başkası benden isteseydi verebilir miydim diye düşünme demleridir bu demler. Gülümsemek; sakin, güzel, ibretli, iğnelemeyen söz söylemek; efendice, nazikçe, güzelce davranmak; olabildiğince toleranslı ve sevecen davranmak anlarıdır böyle anlar.
* * *
Kendilerine ahlaki açıdan toplumu rehabilite etme görev ve misyonu verilmişlerin bu zamanlarda sevgi-kardeşlik-birlik-beraberlik sözcükleri terennüm edeceklerine ortalıkta görünmemeleri son derece düşündürücüdür. Öyle ya, hadi birbirimizi sevelim, kardeşliğimizipekiştirelim dediklerinde belki yanlış bir cümle sarf ederler de iğreti durdukları, o makamlarda sırıttıkları ortaya çıkar. Ne kadar rahatsız edici değil mi? Bunu ileride daha çok konuşmak kaydıyla noktalayalım.
Dilerseniz zor zamanlarda yapmamız gerekeni yapalım. İslam ahlak önderleri, manevi buhranların yaşandığı zamanlarda ahlaki kokuşmaya sebep olan hastalıkları sıralar ve haydi hep beraber kendimizle hesaplaşalım derlerdi. Biz de bugün maddi ve manevi bu hastalıklardan bir kısmını sıralayalım:
1- Allah’tan başkasına tapmak, ona ortak tanımak.
2- Yalan söylemek.
3- Gıybette bulunmak. Arkadan çekiştirmek.
4- Koğuculuk yapmak.
5- Sövmek. Küfretmek. Çirkin söz söylemek.
6- İnsanları ve yaratılmışları alaya almak.
7- Başkasını çekememek, elindeki nimeti kıskanmak. Bu Yüce Allah’ın taksimine de rıza göstermemek anlamına gelir. Son zamanlarda toplumun her kesiminde sıkça rastlanan bir hezeyan haline gelmiştir bu hastalık... Kıskananlar, nimete engel olmak için rakip gördüklerine iftira atarlar. Bunun hesabını vereceklerini, hiç hesap etmezler. Halbuki hesap adamı olduklarını sanırlar!
8- Başkasına lanet etmek.
9- Kişileri eksikliklerinden, sıkıntılarından, problem veya yoksulluğundan dolayı ayıplamak. Son zamanlarda toplumun kültürlü olanlarının, hatta aydınların kendilerine göre daha az kültürlü olan halkı ayıplayıp küçük gördüklerine şahit oluyoruz.
11- Boş yere münakaşa etmek. Lüzumsuz yere tartışmak.
12- İnsanlara düşmanlıkla hareket etmek.
13- İma ile insanları ayıplamak, kötülemek.
14- Devletin ve halkın imkánlarını, makam ve mevkiini bahane ederek kendi yararına kullanmak. Devletin imkanlarıyla şahsi işini görmek, işçisini-memurunu özel işinde çalıştırmak.
15- Ahlaken ve dinen çirkin olan sözleri yaygınlaştırmak.
16- İnsanların kendilerine ait özel sırrını, gizlisini deşifre etmek.
17- Başkasını mahcup etmek ve köşeye sıkıştırmak için tuzak kurma.
18- Kişinin yüzüne karşı başka, arkasından başka türlü konuşarak ikiyüzlülük yapmak.
19- Mevki ve makama kendi adamlarını getirmek suretiyle hakkın ve halkın hesabını değil, menfaatinin ve çevresinin geleceğini garanti etmeye çabalamak. Uzun yıllardır bürokraside bunun yaygınlaştığını üzülerek görüyoruz. Birilerinin, ellerindeki yetkiyi emri altındakilere baskı aracı olarak kullandığını gözlemliyoruz. Makamlar, görevler birer emanettir. Sorumluluktur. Vebaldir. Adam ve yandaş kayırma yeri değil o makamlar.
20- Günah işleyene aracı olmak.
21- Kötülüğe teşvik ederken, iyilikten sakındırmak.
22- Kendini üstün görüp, başkasını yaptıklarını küçük görmek.
23- Güçlü ve zalim olanın önünde eğilip bükülmek.
24- İnsanlara beddua etmek.
25- Hayvanlara eziyet etmek. Aç susuz bırakmak, hayvanları doğal hayattan mahrum bırakmak.
27- Evlendikten sonra anne ve babayı ihmal etmek. Onlar sıkıntıdayken, geçim sıkıntısı çekerken lüks içinde yaşamak.
28- Falcılık yapmak. Yıldızlar ve burçlardan gelecekle ilgili kehanetlerde bulunmak. İnsanların imanını, psikolojisini ve cebini sömürmek.
29- Cincilik, büyücülük ve medyumluk yapmak.
30- Ruh çağırma seanslarıyla insanları sömürme.
Tabii ki hastalıklar bunlarla sınırlı değildir. Bugün ortaya çıkmış da değildir. Belli bir döneme fatura edilecek hastalıklar da değildir. Ama maalesef günden güne daha da belirgin hale gelmektedir. Bu kadarı bile toplumu zedelemeye yetmez mi?
SORALIM ÖĞRENELİM
Kabir hayatı ne demektir?
Tarık EGE/MANİSA
Ölümle başlayıp tekrar dirilinceye kadar devam edecek hayata kabir hayatı denir. Hz. Peygamber; "Kabir ahiret duraklarının ilkidir. Bir kimse eğer o duraktan kurtulursa, sonrası daha kolaydır. Kurtulamazsa, sonrakileri geçmek daha zordur" buyurmuştur. (Tirmizi, Zühd, 5; İbn Mace, Zühd,32) Asıl hesap ve mahkeme kıyamet gününde olmakla birlikte kişilere kabir hayatında da sual ve mükafat veya ceza vardır. Kabir hayatında, kabir nimetlerinin ve kabir azabının hak olduğuna işaret eden pek çok ayet ve hadis bulunmaktadır. Ölen bir kişi dünyadaki yaşantısına göre ahirette karşılık görür.
Öldükten sonraki hayatımız hangi aşamalardan geçer?
Zuhal KUTLU/ÇANAKKALE
a) Kabir hayatı: Burada kişi, ilahi mahkemeye çıkıncaya kadar bekler. Bu bekleme esnasında kabir, kişiye, dünyadaki yaşantısına göre cennet bahçelerinden bir bahçe ya da cehennem çukurlarından bir çukur olur.
b) İlahi mahkemeden sonraki hayat: Kişinin, Yaratanına, kendisine ve çevresine karşı sorumluluklarını yerine getirip getirmediği ilahi mahkemede ortaya çıkar. Buna göre, ya cennete gider ya da cehenneme. Dünyadaki sınavda başarısız olmuşsa, mümin olmak şartıyla, bu başarısızlığının bedelini, belirli bir zaman diliminde cehennemde kalmakla öder. Daha sonra cennete gider.