Paylaş
ESHOT otobüs şoförlerinin araç kullanırken cep telefonuyla konuşmalarından yakınmıştım ya, “asıl araması gerekenler” dışında hemen herkesle dertleştik. Bakınız bir okuyucumuz ne diyor:
“Nihat Bey, yazdığınız gibi belediye otobüslerinde şoförler cep telefonlarıyla sıklıkla konuşuyor, SMS bile gönderiyor... 15-20 gün kadar önce, bindiğimiz otobüsün şoförünün telefonu çaldı ve sohbet başladı. Biz de arkadaşımla şoförün tam üstündeki ‘yasak’ işaretinden hareketle bu uygulamanın gerekli olup olmadığı, telefonların otobüsün elektronik aksamına zarar verip vermediğini konuşmaya başladık. Şoföre uyarıda bulunduksa da tahmin edeceğiniz gibi hiç üstüne alınmadı. Arkadaşım tam otobüslerdeki başıbozukluktan söz ediyordu ki, önümüzde oturan orta yaşlı bir hanımefendi durumdan vazife çıkartarak bize dönüp, ‘AKP’lisiniz galiba, bir şeyi de beğenseniz!’ demez mi... Çehresi tahmin edersiniz ki, mütebessim değil, kızgındı. Fırsat buldukça otobüsleri kullanın. Çok renkli görüntülerle karşılaşacaksınız. Sadece gözleyin. Sakın ola yorum, uyarı yapmayın. Yoksa mahalle baskısı(!) ile karşılaşırsınız...”
Farklı düşünen bir başkası ise beni “uzaylı” zannettiği için sitemkâr yazmışlar:
“Sayın Demirkol, belediye otobüslerinde uzun zamandan beri cep telefonu kullanma yasağının kalktığından haberinizin olmadığı belli. Oysa sizler de, odalarınızdan çıkıp halkın arasına karışsanız ve yazılarınızı öyle kaleme alsanız bu tip hataları yapmazsınız. Hem böylece toplumu ilgilendiren güncel konuları da köşenize taşımış olursunuz...”
Efendim öyle anlaşılıyor ki, parmak bastığımız nokta, canımızı acıtacak hassas bir vesileymiş aslında. Bazılarımız, makûl, ölçülü ve samimi yakınmaları dahi, “İhanet-i Vataniyye” faslından sayıyor. Yerel yönetimlere toz kondurmuyor. Aksine her davranışı da iktidar partisinin yandaşlığı olarak yorumluyor. Kusura bakmayınız, bu kadar ucuz değil! Eleştiri, anlayana bir armağandır. Kendine çeki-düzen vermek, tazelenmek, toparlanmak, iyiysen daha iyiye, daha iyiye dokunduysan mükemmele yelken açmak için... “Sen, ben, bizim oğlan” usulüyle politika üretmek, uzun vadede perişanlıktır. İki satır bir şey yazdığımızda, “Aman Nihat Bey, hassas günlerden geçiyoruz. Siz de taktınız bize...” diyenler, (her neyse) bir türlü bitmeyen bu hassas günlerin hakkını vermek için kılını kıpırdatmayacak ve biz de susmaya, gördüklerimizi halının altına süpürmeye razı olacağız öyle mi? Bir düşünün bakalım, bu kime fayda sağlayacak? Fazladan birkaç kişi alkışlasın diye, kendime olan saygımdan vazgeçmeyeceğim. İzmir’e ve İzmirli’ye bu kötülüğü yapmayacağım. Değerli okuyucuyu, Cyrano de Bergerac’ın ağzından, Edmond Rostand’ın dizelerine yönlendirip konuyu kapatacağım. “Belki de aslından daha güzel denilen” Siyavuşgil’in çevirisine ve o ünlü tirada bir göz atsınlar:
“İstemem eksik olsun!”
Öbür taraf tiyatrosu
“Cyrano sessiz kaldı, Mücap Usta da ‘lekesiz gururunu’ götürdü yanında! Başımız sağolsun” diye bir mail göndermiştim, değerli dost Murat Tuncay Hocama. Âşina bir zarafetle yazılmış yanıtı paylaşmak isterim:
“2012 çınara doymuyor! Müşfik Kenter’in ardından, Mücap Ofluoğlu da gitti... Cüneyt Türel, Ergin Orbey, Erol Günaydın, Güngör Dilmen. ‘Yaradan, sıkı bir topluluk kurdu öbür tarafta’. Şimdilik burada, ‘gün sayarken’, ‘sahnenin Orhun Anıtları’ olarak bıraktıkları var. Başsağlığı dileklerinize teşekkür ederim. Yüreğinde sanat sevgisi sızlayan herkes adına...”
Paylaş