Trafik lambalarında bitmeyen dram

Haberin Devamı

Yıllar önce, havalimanında karşıladığımız ve “değişim öğrencisi” olan yabancı konuğumuzun hayretiyle yüz yüze kaldığımda,  ilk kez bocalamıştım. İzmir’deki ilk 20 dakikasını yaşıyordu; çevreyolu kavşağında, otomobilin ön camına üşüşen çocuk ve kadınları sormuştu... Ona, “ülkemizde gelir dağılımının pek de dengeli olmadığına, işsizliğin insanları böyle –pratik ve sevimsiz- çözümler bulmaya ittiğine” benzer bir şeyler söylediğimi anımsıyorum.

Aynı resme, bizimle kaldığı 1 yıl içinde, hemen her kavşakta, sık sık rastlaya rastlaya, yadırgamaz olmuştu gördüklerini... Gün geldi, bu “orta şark anısı”nı da koyup bavuluna döndü ülkesine. Üzerinden neredeyse 6–7 yıl geçti. Şimdi aynı kavşaklarda durdukça, önce onun -hayretten kabullenmeye dönen- teslimiyeti aklıma geliyor. Sonra, bu coğrafyada yaşayan bizlerin, “farkındalığı gevşeyen ruh haline” hayıflanıyorum.

Haberin Devamı

Hemen her trafik lambasında, artık kent yaşamının ayrılmaz bir parçası haline gelen bu sıkıntılı resim var; bakıp geçiyoruz. Genç-yaşlı, çoluk-çocuk, kadın-erkek ayrımı olmaksızın, araçların camlarına “isteyen gözlerle bakan” insanlarımız. Kimi, ayaküstü ve basit bir ticareti deniyor. Kimi “ihtiyaç duyulmayan” bir hizmeti sunmaya çalışıyor. Kimi samimi, doğal belki, kimi “kendisine biçtiği ya da biçilen rolü” iyi oynamak gayretinde. Ama hepsi gergin, sinirli, öfkeli...

Bu “sosyal yara”nın görünen–görünmeyen boyutları var; bunun herkes farkında. Bazı yüzlerin kavşaklarda “vardiyalı” çalıştığı hissine bile kapılıyorsunuz. Çoğunun kullanıldığını, çoğunun mecbur bırakıldığını, çoğunun da isteksizliğini görmek zor değil.

İzmir Emniyeti’ne bağlı farklı birimlerin, konuya hem sosyal açıdan hem de asayiş yönüyle yaklaştığını tahmin ediyorum. Kavşaklarda, kavga, darp, trafik kazası gibi istenmeyen olayların yaşandığı kulağımıza geliyor zaten. Mutlaka işin bir de bilmediğimiz, haberdar olmadığımız tarafları var.
Dikkati çekmek istediğim nokta; önlemeye ya da çözüme yönelik her “ne yapılıyorsa”, sonuç vermediğidir. Sorunun her gün, bir öncekinden daha karmaşık bir hal aldığını, nitelik ve nicelik olarak kronikleştiğini gözlemliyorum. Bu insanlar bizim insanlarımızdır. Hele çocuklar ve gençler, bu kentin geleceğine ait bir parçadır. Eğer becerilebilirse, onları kavşaklardan uzaklaştırmak, “dönen tekerlerine çomak sokmak, üç kuruşluk gelirlerinden mahrum bırakmak” değil, sokaklardan kurtarmak ve kazanmayı denemek anlamına gelecektir. Bu konuda kafa yorulduğu takdirde, emniyet ve yerel yönetimlerin ortak projeler üretebileceğini düşünüyorum.

Haberin Devamı

Trafik lambalarındaki bu kaosu, “kentin kozmetik bir eksikliği ya da ayıbı” olarak görmek de doğru değildir. Görüntü, sorunun sadece görünen yüzüdür.

Kamu otoritesi yanında, pek çok sivil toplum örgütünün de, enerjisini, “görünmeyeni görmeye ve oradaki karanlığı ışıklandırmaya” harcamasını istemek, çok mu abartılı bir beklentidir? Sosyal devlet, kendini bu kente ait hisseden her bireye elini uzatmalıdır. İş işten geçmeden...

Yazarın Tüm Yazıları