Siyah ağıtların kırmızı alın yazısı

 FADO’nun, Amália Rodrigues (1920-1999) ve Alfredo Marceneiro (1891-1992) gibi efsane isimlerine, kuşak olarak son dakikada yetiştiysek de, Mariza’nın (Reis Nunes), hem hanemizde ayrı bir yeri vardır, hem de adı Portekizli Ronaldo’dan daha sık anılır...

Haberin Devamı

Doğulu ülkelerin en batıda olanı Türkiye’den, (Gökçeada İnceburun’u saymazsanız), Türkiye’nin de hemen en batısından, Çeşme Kalesi’nden bakıp da, İber Yarımadası’nın ve Avrupa’nın en batısındaki Portekiz’in kadim müziği için bir konser yazısı yazmak zor; belki işin ruhuna aykırı ama, deneyeceğiz... Ortak noktamız, (birebir çevirisi mümkün değilse de, Fado’nun kelime anlamı itibariyle...) “kadere veya alın yazısı”na yakın duruşumuz olabilir.

TESADÜF OLMAYANI GETİRDİ
Denizci bir milletin müziğidir Fado! Balıkçı, seyyah, kâşif ya da az biraz korsan... Hiç fark etmez! Cevat Şakir’in “Aganta Burina Burinata”sında, “Balıkçılar... Kara bahtlı balıkçılar” diye ünlediği satırları bir düşünün. Değil mi ki, sevgililer, eşler denize uğurlanır ve umutla onların geri dönmesi beklenir... Ve değil mi ki, beklenenler artık geri dönmeyecektir... İşte, Portekiz kadınlarının; derin acılar, hüzün, bitmeyen özlem, boğazda düğümlenen mutluluklar ve bunların aşk lisanıyla ifade edildiği, üstelik denize karşı yaktığı ağıtlardan, 19. yüzyılda türediği söylenir, Fado’nun... Yani, yaygın iki Fado geleneğinin, adını Lizbon ve Coimbra şehirlerinden alması da tesadüf değildir. İşte İzmir Kültür Sanat ve Eğitim Vakfı (İKSEV), bu “tesadüf olmayan”ı getirdi sanatseverlerin ayağına...

Haberin Devamı

BİZ DE ORADAYDIK DEMEK
35. Uluslararası İzmir Festivali, öyle bir konserle veda etti ki bu sene, haziranın başından beri Çeşme’deki evlerinden çıkmaya üşenen İzmir destesinin “as, papaz, dam ve vale”leri bile (-biz de oradaydık- demek için de olsa...) Çeşme kalesinin hırpalayan merdivenlerini tırmanmak zorunda kaldılar...
Dediğim gibi, bir Fado yazısı yazmak zor; hoşgörünüze sığınarak, kendi çıkarımlarımı paylaşacağım... Titreyerek parlayan sesi ve tutkusunu esirgemeyen söyleyişi ile dinleyicileri avucunun içine alan Tânia Oleiro’ya, Portekiz gitarında Bruno Chaveiro, klasik gitarda ise Joao Domingos eşlik etti. Sanatçının, “sözcükleri anlamasanız da, hissedeceksiniz” demesine, dakikalar ilerledikçe, ben bir de şu anlamı yükledim: “Evet... Kendisinin de söylediği gibi, -belki büyük bir aşk değil- ama, büyük bir kayboluş var ortada. Sert, keskin; buna karşılık nahif, kırılgan, buğulu... Öyle ki, Portekizce bilmeden, Fado’nun başka bir dilde söylenemeyeceğine bile iman ediyor insan...

Haberin Devamı

ÇALANIN ELİNDE BAMBAŞKA
“Fado gitarı” dedikleri ise, bambaşka bir şey! “Çokça Endülüs; ud, lavta, mandolin, biraz buzuki, hatta domra ya da balalayka...” Açıkçası en az gitara benziyor... Farklı eserlerde, farklı bir enstrüman oluveriyor. Kuşkusuz, bu çalanın elinde böyle oluyor... Bir ara gırtlak sesini bile taklit ettiğine şahit olduk; o kadar delişmen bir telli.
Çeşme kalesinde yükselen duyguları, kendimce şöyle ayırdım ve tasnif ettim: Oleiro’nun, hiç kıpırdamadan, adeta yerine çivilenmiş gibi okuduğu ve aksine dolaştığı, rüzgârlandığı (asla oynamadığı) şarkılar... “Gözleri kapalı ve açık söylediği şarkılar...” Sahnede her şey siyah-beyazken, (ki duvarlar sonradan kızardı, sarardı...) “ortalığı kırmızıya boyayan” şarkılar... Bunu şimdiye kadar fark etmemişim; bu “yakıcı” haliyle, Fado biraz da “Sûzinâk”mış meğer.
Son olarak... Eli değen, gönlü değen, fikri değen herkese; sponsorlara ve özellikle gönüllülere teşekkürler... Ömrümüz varsa, seneye 36. Festival’de görüşebilmeyi umarak...

Yazarın Tüm Yazıları