Şehnaz Longa’nın intikamı

Haberin Devamı

Efendim, bizde siyaset “lâf ebeliği” üstünde dönen bir mücadeledir. Bu sebeple seçmen, “çenebaz”a meyletmeyi sever. Üstelik bunu, samimiyetini, doğruluğunu, gerçeğe yakın ya da uzaklığını da pek kurcalamadan yapar. “Roma neden yıkıldı?” sorusuna, Çiçero’nun, “Çok ve güzel konuştuk, fakat bilgisizdik!” diye yanıt verdiğini duymamıştır çünkü... Bu cümleden olmak üzere, son dönemin “yükselen konuşkan”ı, HDP Eş Genel Başkanıdır... Meselâ, Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde, “Ana muhalefet”in sıfırın altında kalan performansı, yani “çukur” halleri sayesinde, CHP’nin gözden çıkarttığı doğal söylemleri vitrine taşıyarak parlatan Demirtaş’a, ucuzundan “breh breh breh...” demekten geri durmamıştır necip tatlısu aydınlarımız (?!)

“Progresif konuşkan”ımız ise malûm, Çankaya’da oturmayan devlet büyüğüdür. Ama yaygın kanaatin aksine, (eğitiminden gelen bir alışkanlık olduğu düşüncesiyle) ben Cumhurun başı olan kişinin imam yönünü, hatip yönünden daha güçlü bulurum. Hattâ, kendisinin başkanlık merakını da, biraz bu “imamlık” özlemine bağlarım; neyse...

Haberin Devamı

Birkaç gün önce, bu iki “konuşkan”ımız yine kapıştı... Erdoğan’ın, belâgatla paketlenmiş “Neyin eksik senin? /... Allah aşkına bizden farklı neyiniz var?” yollu açıklamasına Demirtaş, retorikanın gizemli labirentlerinden şöyle yanıt verdi: “İşte diyor ya ‘Sizin neyiniz eksik?’ Söylemde bile ayrımcılık var. Siz biz... Bize, Türk olmayanlara siz diyor...”

Burada dursa, çok iyiydi... Takipçileri, ağzı açık hayranları olarak alkışa hazırdı çoktan... Duramadı; retorikanın binlerce yıllık girdaplarından birine kaptırıverdi paçasını: “Biz bir pazarlık hareketi, pazarlık partisi değiliz...” diye devam etti. Burada bile dursa, konuşmayı kurtarabilirdi... Ama yine duramadı; konuşmanın şehvetinden kendini alamayınca da batırdı: “AKP ile aramızda kirli bir pazarlık olmadı, asla olmayacak. Kirli bir alışveriş, işbirliği asla olmadı, asla olmayacak...” deyiverdi.

Elâlemin ağzı torba değil ki büzesiniz! Şimdi okuyucu soracak elbette. Diyecek ki, “sözlerinizle, pazarlık ve alışverişin kirlisinden uzak durduğunuzu iddia etmektesiniz. Ama ‘hiç alışveriş ve pazarlık yapmadık, olmadı ve olmayacak da’ fikri çıkmaz bu ifadeden. ‘Pazarlık’ için TDK, ‘bir alışverişte, tarafların kendileri için en elverişli fiyatı karşısındakine kabul ettirmek amacıyla yaptıkları görüşme / bir şeyin fiyatı üzerinde karşılıklı çekişmek...’ karşılığını veriyor. Hattâ, ‘götürü pazarlık, pastavla pazarlık, peşin pazarlık, Yahudi pazarlığı, bitirici pazarlık, öldürücü pazarlık, fırsatçı pazarlık, sıkı pazarlık, gevşek pazarlık...’ diye çeşit göstererek, meraklandırıyor insanı... Sizinki hangisidir? Bir zahmet açıklasanız da feyz alsak...” Bana ise daha azı yetecek! “Konuşkanlık” bahsinde, kendi cümlesiyle yakalanmışları, yine, 1966 yapımı, “Ah Güzel İstanbul” filminin bir sahnesiyle anacağım. “Haşmet İbriktaroğlu”nun meşhur tiradından bölümler yankılanacak kulaklarımda.

Haberin Devamı

(Ayşe, barakada ona hediye edilen kürkle dans etmektedir ve Haşmet içeri girer) “...Bak Ayşe senin yerinde olsam, hemen geri gönderirdim bunları. Tuncay gibiler hiç birşeyi karşılıksız vermezler... /... Ben tanıştırdım, suçlu olduğumu biliyorum ama, beni büsbütün pişman etme yaptıklarıma. Bak Ayşe hayale kapılma ben sadece ucuz bir kurnazlık tasarlamıştım, geçici bir modayı istismar edip, kenara bir kaç kuruş koymak, sonra da arkamıza bakmadan savuşmak... / ...Zenginlerin eğlencesi belli olmaz, bazen bir sirk palyaçosuna, bir maymuna, bir kraliçeden daha çok değer verirler, onları daha çok eğlendirdiği için... / ...Eee ne yaparsın, ava gider avlanır demişler; bu Şehnaz Longa’nın senden intikamıdır Haşmet...”

Haberin Devamı

Benim gibi eski moda meraklarınız varsa, Siz yine de bu yazıyı kesip, “18 Mart yazıları” arasında saklayınız. Çünkü, pazarlığı akıllarından bile geçirmeyenleri, bugün “...dönmeyi düşünmediler...” diye rahmetle anıyoruz! Gerisini, “Şehnaz Longa”ya bırakın...

Yazarın Tüm Yazıları