Paylaş
Ama e-posta kutumu meşgul eden asparagas iletilerden illâllâh geldi artık! Özellikle, kendini çok akıllı zannedenlerin yönlendirmesiyle oluşturulmaya çalışılan yapay ve düzmece gündemlerden bıktım. “Değişim Gençliği” adıyla yollanan yarı haber, yarı derleme, yarı ısmarlama, yarı propaganda kokan yazılar gerçekten kabak tadı verdi. Gel de eski defterleri açma şimdi...
Kızgın olmasına Sarıgül’e kızgınım; “onun şöhreti ve isimlerimizin medyada yan yana anıldığı günlerin tortusuyla, pek çok profesyonel projeden hâlâ uzak tutulmama” sebep olduğu için... Bir yandan da müteşekkirim kendisine! Hayatımın 7-8 ayını ziyan etmişim gibi gözükse de, çok keyifli bir kitap çıkartmama vesile olduğu için... Kırk yıl düşünsem “siyaset üstüne bir hiciv” kaleme almak gelmezdi aklıma. Ben “hadise çıkmadan”, insanlar yüzüstü bırakılmadan sahadan kendi kendime çekildiğim için işin hoş, gülünecek ve kendimizle alay edebileceğimiz tarafları yadigâr kaldı. Suskunluğa yönelik perhizimi, bu yılın başında, Beyaz Yayınları’nın da teşviki ile “Mor Menekşe Partisi” isimli müzikali yazarak bozmuştum. Şimdilerde, usta bir el müziklerini yazıyor; 3 vakte kadar tiyatro sahnesinde seyredeceğiz. Söylenecek her şeyi söylediğimi varsayarak uzakta kalmaya özen gösteriyordum ki, geçen hafta çok çarpıcı ve veciz bir okuyucu mektubu aldım; ilk paragraftaki “kabak tadı bahsi”ne yükleniyordu. Gel de “hiç değilse bir kısmını” paylaşma şimdi...
Okuyucu kaleminden
“...Yalanlandığına bakmayın. Aslında ‘Mustafa Sarıgül’ün, parti kurmak için yeniden çalışmaya başladığı’ haberleri maksatlı çıkartılıyor. Limuzinden inerken göstere göstere frikik vermek kadar ucuz ve eskimiş bir numara bu... CHP’yi eleştiren haberler için bazı yazarlara yazılar yazdırılıyor. Hemen her gün Değişim Gençliği’nden mail gönderiyorlar. Âdet yerini bulsun diye iktidara da bir iki lâf söyleniyor arada. Nasıl yapıldığı bilinmeyen kamuoyu araştırmalarının sonuçlarında, her taşın altından Sarıgül çıkıyor. Şimdi de partiyi tekrar kuracakmış... Şuna buna teklif götürmüşmüş, Filâncaya geçici genel başkanlık önermiş... / ... O köprülerin altından çok sular geçti. Yol arkadaşlarını, maddî-manevî istismar edip, yarı yolda kullanılmış enfiye mendili gibi bırakan birinin artık peşinden kim gider? Söyleyeyim. Sadece, hiçbir yerde bir baltaya sap olamamış, her devrin makam-mevki düşkünü, kaşarlanmış ruh hastalarını yanına toplayabilir ancak. Bu şartlar altında; herhalde biri çıkıp şunları hatırlatmalı kendisine:
Sevgili Başkan, sen artık çadır bile kuramazsın. Çünkü bir ipin bile yok; ipler artık karşında kim varsa onların eline geçti. Kendi elinle ipten kazıktan yana ne varsa muhaliflerine teslim ettin. Sevgili Başkan, sen artık saat bile kuramazsın; çünkü sana destek verenlerin zembereği boşaldı bir kere. Hepsinin heyecanını kendi elinle koyverdin. Sevgili Başkan, sen artık siyasi rakiplerine tuzak bile kuramazsın; kendi arkadaşlarını kurt kapanlarında bırakan iradenin kurmacasına kim düşer bu vakitten sonra? Sevgili Başkan, sen artık o söylediğin bereketli sofraları hiç kuramazsın. Seninle yola çıkanlar bilir, işin bereketini kaçırmakta nasıl usta olduğunu”
Turşu bile kuramazsın
Okuyucumuz, bir noktayı eksik bırakmış. Belki, kendine yediremediği için bilerek teğet geçmiş olabilir. Müsaade ederse o eksiği ben tamamlayayım. Bahane ile küçük de bir özeleştiri yapmış olurum. Sevgili Başkan yukarıda söylenenleri kuramayacak olsa da hayal kurmakta özgürdür elbet... Yine, yeni, yeniden kalkışacağı bir denemede, karşısında yanındakilerden çok daha fazla adam bulacaktır. Çünkü (kabullenmek kolay olmasa da ben dahil) kavanoza girecek türlü “malzeme”nin yarıdan çoğu karşı saflarda artık. Özetle, Sevgili Başkan “turşu bile kuramazsın...” diyerek tatlıya bağlayalım.
Paylaş