İzmir'de ''mutluluğun resmi'' neden yapılamıyor

Haberin Devamı

Abidin Dino’nun Nazım Hikmet’le, “son zamanlarda kafasını kurcalayan, iki Osmanlı dizesi”ni paylaşmasından, daha önce de bahsetmiştim; “Bunlar onlar ki gelip gittiler / Gelüben işbu cihanda nettiler?”
Hakikaten, arada sırada, “bunlar kim, onlar hangisiydi? Ne zaman, nereden geldiler? Giderken arkalarında ne bırakacaklar, yanlarında ne götürecekler?” diye sormak gerekiyor herhalde... Tabii bunları sormayı akleden ölümlü, arkasından şununla da yüzleşebiliyorsa, fevkâlâde: “ben kimim, ne zaman, nerden geldim, bu dünyaya bir faydam dokundu mu? Arkamda hatırlanacak bir şey bırakabilecek miyim? Dahası bıraktıklarımla, beni nasıl hatırlayacaklar?” Bu soruları, kentlilik bilincinden haberdar herkes kendine sormalı. Herkes sözcüğünden kasıt, “ben buralıyım, buraya aitim” diyen ve o kentte nefes alıp-verenlerin tamamıdır. Yöneten ya da yönetilen fark etmez.
Dino’nun “düşünen adam” kimliğiyle yakınmasına, Nâzım’ın aynı sorumlulukla verdiği yanıt, bildiğimiz bir sorudur aslında; “mutluluğun resmini yapabilir misin Abidin?” Yakınmaya, soruyla verilen yanıtın yanıtı üzerinde ise çok düşünmemişizdir: “Mutluluğun resmini yapamam elbet. Fakat, resim çizebilmek ne büyük mutluluk! Çizmek... Bana ayrılan boyutu çizmek...”
“Kendisine ayrılan boyutu çizmek sevdâsı”ndan ayrı düşmüş kentli, ne kentlidir, ne de oralı... Aksine, kenti için mutluluğun resmini yapmak konusunda “eksik teşebbüs” kadar dahi gayret göstermemiş kişidir. Sadece lâf üreterek sevda çizilemiyor çünkü... Eylemin niyete verdiği renge dokunmak istiyor insan.
Geçenlerde bir dost sohbetinde yine İzmir ve Barselona karşılaştırması yapıldı. Hepimiz İzmir’in “karşılaştırmalı üstünlükleri”ne şapka çıkarttık yine... Taa ki, kahkaha atsalar da, benim sorum herkesin neş’esini kaçırıncaya kadar: “Acaba biraz da Barselonalı’ya mı ihtiyacımız var?”

Haberin Devamı

Kenti “uçuracak şeyler”i sadece ve sadece maddiyata, siyasî desteğe, himayeye, kayırılmaya bağlamak, o coğrafyada yaşayan insanların heyecanını, yaşam tercihlerini, iz bırakma isteklerini, sevda ve kaygılarını ya hafife almak demektir, ya da katma değerden saymamak... Al birini vur ötekine! Yöneten ya da yönetilen fark etmiyor.
Bu kentin kimyası, ölçülebilenlerden çok daha fazlasıdır. Bir kentin temsil ettikleri, hissettikleriyle tarif edilir. “Kendisine ayrılan boyutu çizmek”ten imtina edenler, kentin ruhunu, “gazı kaçmış gazoza” çevirenlerdir; bu yazıyı hiç anlayamayacaklar. Çünkü meşhur soru, İzmir’de, “bana mutluluğun resmini kaça yaparsın Abidin?”e dönüşmüş.

 

Yazarın Tüm Yazıları