Festival içre mâhiler 

Sahipleri, yaşadıkları kentte, “ne zaman yer yerinden oynamalı, oynatılmalı” bilmiyorlarsa, “Hayâlî” nin, daha 1500’lerde tariflediği açmaza düşmüşler demektir. İzmir Kültür Sanat ve Eğitim Vakfı’nın (İKSEV) düzenlediği 37. Uluslararası İzmir Festivali, bugün başlıyor. Hem de, bütün sergüzeşti içinde, doğal olarak ancak bazı yıllara nasip olan, “bu sene o sene” dedirtecek, efsunlu bir içerikle... Siz hiç, “kentli”nin, İzmir’in ürettiği, en değerli mücevherlerden bir olan bu sanat şöleni için, (söz timsali...) “divanda, dergâhta, çargâhta, mecliste ve meydanda...” iki çift lâf ettiğine tanık oldunuz mu ? Olmamışsınızdır ! İşte, “kendine, kentine yabancılaşma” böyle bir şey. Uzatmayalım...

 

 

Festival, bu akşam, 21.00’de AASSM Büyük salonda ve  Türk – Macar Kültür Yılı etkinlikleri kapsamında, 1963’te kurulmuş “Franz Liszt Oda Orkestrası”  konseriyle açılacak. 21. yüzyılın önde gelen şef ve çellistlerinden İstván Vardái yönetimindeki, bu prestijli, seçkin ve butik orkestra, Bartok, Erkin, Liszt, Popper ve Weiner’in eserlerini yorumlarken, Mozart’ın 12 numaralı piyano konçertosunda piyanist Gülsin Onay’a eşlik edecek. Konserin biletleri Biletix’ten ve AASSM ana gişeden temin edilebiliyor.

 

“Uzatmayalım” demiştim ama... “Sözün kısası” niyetine, kentin bir başka parlayan yüzünden de bahsetmemiz lâzım. (İKSEV) Yönetim Kurulu Başkanı Filiz Eczacıbaşı Sarper, yıllar önce Avrupa Festivaller Birliği (EFA) 65. yaşını kutlarken, ilk Türk yönetim kurulu üyesi olmuştu... Uzun yıllar, yönetim kurulu üyesi ve ilk kadın başkan yardımcısı olarak görev yaptığı 75 yıllık EFA’nın, bu kez de ilk kadın “Onur Üyesi” seçildi. Yapılan törende, EFA Yönetim Kurulu Başkanı Jan Briers’in bir cümlesi ve o cümle içindeki bir tasviri gözden kaçırılmamalıyız. Diyor ki,  “-Gururlu şehir- İzmir’den Filiz Eczacıbaşı Sarper, alçakgönüllülüğüyle gerçek bir hanımefendi, festivallerde meslektaşlarına ve genç sanatçılara yardımcı olmak, daha zor zamanlarda da Türkiye sanatı ile hepimiz arasında köprüler kurmak için her zaman orada. Onun, kalıcı bağlılığını asla unutamayız...” Sadece gururundan nasiplenip, sevincini, heyecanını, festivalini bilemeyen kentlilere eloğlu, işte böyle uzaktan hatırlatır; kendine, kentine yabancılaşmasını... Teşekkürler Filiz Hanım !

 

Bir başka umut verici tazelenme daha var bu yıl...  Kentin en eski yerleşik sanat kurumu İzmir Devlet Tiyatrosu oyuncuları, yedi yıl sonra yeniden Uluslararası Festival’de... Üstelik bir “dünya prömiyer”i ile Ahmet Sami Özbudak’ın yazdığı, Gürol Tonbul’un yönettiği, müziklerini Nihat Demirkol, dekor tasarımını Tayfun Çebi, kostüm tasarımını Fulya Çebi’nin yaptığı “Hayal-i Temsil” adlı oyunla sahne alacak. Festival’in ikinci gösterisi olarak, 8 Haziran 2024 Cumartesi akşamı, saat 21.00’de, İzmir Devlet Tiyatrosu Konak Sahnesi’nde sahnelenecek oyun, davetiyeli olarak izlenebilecek.

 

Temsilin program notlarından birkaç satır paylaşmak isterim: “Tutku nedir biliyor musunuz? Bence tutkun olmak lazım bazı şeylere… Denize, vapura, tayyareye, musikîye, toprağa, vatana, aşka… Bence insanı insan yapan öğrenme kabiliyeti değil, tutkusu. Tutku, ölümü bile yok sayan bir histir.” Hayal-i Temsil, Makyör  Dikran Efendi’nin –hiç bitmeyecek sandığı ömrünün- tutku dolu, son masalıdır... /...Yüz yıllık bir masalın kapısını araladığımızda yalan gerçek iç içe geçer ve Cumhuriyet’in ve tiyatronun öncüsü iki kadın kahramanın yaşam öyküsüne tanıklık ederiz. Yaşamları boyunca hiçbir araya gelmemiş Bedia Muvahhit ve Afife Jale, makyör Dikran’ın belleğinde, hayali bir temsilde bir araya gelirler... / ...Dikran’ı, Cumhuriyet öncesinin ve sonrasının-tiyatrodaki-  tanıklarından biri olarak ele alan yazar,  fantastik yaratısıyla  -iki kadın olgusu üzerinden - hâlâ süren kadına şiddeti, kadının yaşadığı yasakları, zorlukları, kısacası,  hayatta var olmak için yaptıkları mücadelelerini anlatıyor… /...Kurmaca ile yaşanmış olanın, gerçekle hayalin iç içe geçtiği oyun, ‘tarih kadar hayal, rüya kadar gerçek...’ /...Bu masalda hiç duymadığınız bir Smyrna masalını da duyacaksınız. Körfezdeki bir inci midyenin içindeki kristal atlarla geldiğine inanılan Mustafa Kemal Atatürk’ün,  Türk ulusunu var etme mücadelesine de tanıklık edecek; yüz yıllık bir Cumhuriyet ‘in ne zorluklarla kurulduğunu da dinleyecek ve göreceksiniz. İstanbul’un işgal yılları ile başlayan serüven, Cumhuriyet’e ve -bakış açımızla -bugüne değin uzanıyor...”

 

Tesadüfe bakın ki, yazıya “Hayâlî” ile başlamıştık. Yüzyılın sonunda da, yazının sonunda, bitmedi, tükenmedi bir türlü hayalimiz... Ben de, izmir’in, izmirlinin “Festivali” için yanıp tutuştuğu günlerin hayalini kuruyorum; ayıp değil ya ! Unutmadan, şöyle bitiyor şiir:

 

“hayâlî fakr şâlına çekenler cism-i uryânı

anınlâ fahrederler atlas-ü dîbâyı bilmezler...”

Yazarın Tüm Yazıları