Paylaş
Bir yılın yorgunluğu omuzlarınızdadır; O hal yazıya geçmesin istersiniz… Herkes, bir önceki senenin muhasebesini yapmaktadır zaten; “bari ben taze bir şeyler karalayayım” dersiniz. Oysa yazdıklarınız ömrünü tamamlamış, en hafifinden “bayatlamış”tır. Eski, “yeni”nin karşısında bükmüştür boynunu çoktan... Yılbaşı geceleri yazılan yazılar, bu sebeple, “en kısa ömürlü yazılar”dır. Siz okuduğunuzda, çoktan koca 1 yıl geçmiş olur üzerinden… Özünde, takvimin kabahati yoktur ama, öyle yıllar vardır ki, resmetmek için imdâda, Attilâ İlhan yetişir: Kitap da, “pembe” kapaklıdır oysa; tuhaf !
“…söyleşir / evvelce biz bu tenhalarda
ziyade gülüşürdük / pır pır yaldızlanırdı kanatları kahkaha kuşlarının
ne meseller söylerdi mercan köz nargileler
zamanlar değişti / ayrılık girdi araya / hicrana düştük bugün
ah nerde gençliğimiz / sahilde savruluşları başıboş dalgaların
yeri göğü çınlatan tumturaklı gazeller
-elde var hüzün-
o şehrâyin fakat çıkar mı akıldan
çarkıfeleklerin renk renk geceye dağılması
sırılsıklam âşık incesaz / kadehlerin mehtaba kaldırılması / adeta düğün
hayat zamanda iz bırakmaz
bir boşluğa düşersin bir boşluktan
birikip yeniden sıçramak için / elde var hüzün…”
“Bitti” dediğin yerde başlar da, kendi ayaklarınla gidersin “oyun içinde oyun”un içine… “Kutlama değil, sevinç değil, hüzün bile kutuplaşır…” “Kutlamayı bile kutuplaştırılan hainliğin” adı, “hüznün adı”, bir bakarsın “Reina” olur. Konak meydanında dağıtılan bildiride yazanlar geçer gözünün önünden; “dünyayı kan gölüne çeviren Hristiyanların bayramını kutlamıyoruz…” diyen “maşa”larla, kaderde, tasada, kıvançta ortak olmadığını, bu işin “şakaya gelmediği”ni ayaküstü bir daha anlarsın… Derken, “hep taze olan şey” düşer aklına; yani, yaşama sebebimiz ! Hüzün varsa, “ümit” de vardır elde… Yine sanat, yine Şair sarmalar seni dizeleriyle de, bu kerre Nâzım’a sığınırsın:
“…Yaşamak şakaya gelmez,
büyük bir ciddiyetle yaşayacaksın
bir sincap gibi mesela,
yani, yaşamanın dışında ve ötesinde hiçbir şey beklemeden,
yani bütün işin gücün yaşamak olacak… /
…Yani, öylesine ciddiye alacaksın ki yaşamayı,
yetmişinde bile, mesela, zeytin dikeceksin,
hem de öyle çocuklara falan kalır diye değil,
ölmekten korktuğun halde ölüme inanmadığın için,
yaşamak yanı ağır bastığından… /
…Bu dünya soğuyacak günün birinde,
hatta bir buz yığını / yahut ölü bir bulut gibi de değil,
boş bir ceviz gibi yuvarlanacak
zifiri karanlıkta uçsuz bucaksız.
Şimdiden çekilecek acısı bunun,
duyulacak mahzunluğu şimdiden.
Böylesine sevilecek bu dünya
‘Yaşadım’ diyebilmen için...”
Paylaş