Paylaş
Yani çete halinde suç oluşturmak gibi bir eylem. Yolcuların tek başına niyetleneceği bir densizlik, bu kadar organize sonuç doğuramaz çünkü. Evet evet eminim! Biz inmeye çalışırken, aşağıda birileri gözümüzün içine baka baka iş çeviriyor. Sırtını istasyondaki direklerden birine yaslamış bir ruh hastası muhtemelen. Belki havaya girmek için ayakkabılarının tabanıyla direğe üç-beş kere sıkıca vuruyor bile olabilir...
* * *
Sanıyorum, daha kapılar açılmadan, kalabalıktan lider ya da kaptan tipli birkaç kişi ile göz göze geliyor. Onlar göz ucuyla arkalarına bakıp tüyo alıyorlar. O arkalarda bekleyen, başparmağıyla trene binmek isteyenleri sağa sola yönlendirirken, diğer parmaklarıyla da barajın kaç kişi olması ve nasıl kurulması gerektiği konusunda uyarıyor onları ki, içeridekiler dışarı çıkamasın, inecekler inemesin; top geçmesin yani. Başka türlü olamaz. İçimizden bir köstebeğin yardımı olmasa bu kadar becerikli olmaz bizim insanımız...
* * *
Barajı kuranlar, tren daha durmadan mevzilenmeye başlıyorlar. Birbirlerine yaklaşıyor ve omuz omuza veriyorlar. Tren durduktan sonra da kapının açılmasını beklediğimiz o birkaç saniye içinde vücutlarını iyice yaklaştırıp parmaklarının ucunda yükseliyorlar. Ellerindeki çanta, paket vs. gibi malzemelerle de korumaları gereken yerlerini koruyorlar. Artık hiç şüphem kalmadı; bunları ya şimdilerde yorumculuk yapan bir hakem eskisi ya da çaptan düşmüş bir futbolcu hazırlıyor maça. Mutlaka bir teknik direktörleri var bunların...
* * *
Çaktırmadan nizami barajı bozmak için de adım adım, yavaş yavaş öne doğru ilerliyorlar. Pozisyonu tekrar tekrar izleyebilsek televizyonlarda, mesafe ihlâli olduğu kesin! Bir yandan da kendi aralarında itişiyorlar. Belki de perondan işi idare eden kaleci kılıklı düzenbazın, içeride bir erketesi var. O da “Gözüm üstünüzde haaa...” diye işaret ederek, aba altından değnek gösteriyor olabilir. Amatör işi değil bu mesai; bunlar profesyonel yolcular...
* * *
İşin garibi, kocalarını maça göndermeyi bırakın, onların, derbiyi soğuk bir bira eşliğinde televizyondan izlemelerine bile tahammül edemeyen hanımlar da barajda saf tutuyorlar; iyi mi? Yaşlı amcalar var aralarında; kendi halinde görünen başı bağlı teyzeler. Delikanlılar, genç kızlar. Kısalar, uzunlar, zayıflar, göbekliler. Zarif hanımlar, bıçkınlar, öğrenciler, siviller, üniformalılar. Kadın, erkek, (ve yetişkinlerin trene nasıl binileceğini öğretmek için yanlarında özel surette getirdikleri çoluk çocuk) kimi ararsan var yani. Hayırlı bir iş için çağırsan hiçbirisini toplayamazsın. Bunları bir örgütleyen olmalı...
* * *
Kapılarda “inenlere öncelik veriniz” yazıyor olması, kimsenin umurunda değil sizin anlayacağınız. İzmir metrosunda da İZBAN’da da vaziyet aynı. Hemşehrilerimizin bu uygar kentin uygar insanı gibi davranmadıkları ortada. Yazıyı okuyanlar arasından çok yakın bazı dostlarımın, “Onlar dışarıdan gelmiştir” diye kıvıracaklarını duyar gibiyim. Ben de onlara, güftesi Nahit Hilmi Özeren’e ait, (ve yine hemşehrimiz olan) Rakım Elkutlu merhûmun Nihavend şarkısıyla yanıt vereceğim: “Hayal içinde akıp geçti şu ömr-ü derbederim”. Bir kahve içmeye uğrarlarsa, çalar söyleriz.
* * *
Kabahat yolcularda değil zaten canım. Kabahat binecek olanların arasına sızan “ajan provakatör”de; barajı kurduranda...
Paylaş